Bedir Haber

İman edip de hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler ve onları bağırlarına basıp yardım edenler birbirlerinin yâr ve yakınlarıdır.

İman edip de hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler ve onları bağırlarına basıp yardım edenler birbirlerinin yâr ve yakınlarıdır.
242 views
20 Ağustos 2021 - 11:59

“اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍؕ” ilâ âhiri’l-âye. “İman edip de hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler ve onları bağırlarına basıp yardım edenler birbirlerinin yâr ve yakınlarıdır.” (Enfâl sûresi, 8/72)

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَࣖ “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.”( Hucurât ,10)

Kıymetli Müslümanlar! İçinde bulunduğumuz bu ay Hicri yılın ilk ayı, Muharrem’dir. Muharrem, hürmete layık demektir. Bu ayın fazilet ve rahmeti bol, ilahî feyz ve bereketi çoktur. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s), Ramazan orucundan sonra en faziletli orucun bu ay içinde tutulan oruç olduğunu bizlere haber vermiştir. Hicri takvim 1443 Yıl önce Peygamber Efendimiz (s.a.s) ve ashabının Mekke’den Medine’ye hicretiyle Muharrem ayında başlamıştır. Bu yılın bütün insanlığa hayırlı olmasını niyaz ediyoruz.

Değerli Müminler! Peygamberimiz (s.a.s) Medine’ye hicret ettiğinde Yahudilerin Âşûrâ orucu tuttuğunu görmüş ve bunun sebebini sormuştu. Yahudiler, “Bugün Allah’ın, Musa’yı ve kavmini kurtarıp Firavun’u ve kavmini suda boğduğu büyük bir gündür. Musa, şükretmek için bugün oruç tutardı, biz de bu amaçla oruç tutuyoruz.” dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s), “Biz Musa’ya sizden daha yakınız.” buyurdu ve bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla birlikte Âşûrâ orucu tutmayı ümmetine tavsiye etti.

Kardeşlerim! Bu ay, aynı zamanda topyekûn bütün Müslümanları derin bir acıya gark eden Kerbelâ hadisesinin yaşandığı ay. Kerbelâ, ortak acımız ve ortak üzüntümüzdür. Bugün bize düşen Kerbelâ’yı doğru okumaktır ve anlamaktır. Kerbelâ’yı anlamak, Kerbelâ’dan ayrışma değil, kaynaşma çıkartmaktır. Düşmanlık ve kin değil, kardeşlik ve muhabbet çıkartmaktır. Kerbelâ’yı anlamak, adaleti temin etmek, zâlimin değil mazlumun yanında durmaktır.

Kardeşlerim! Imtihanlarla dolu zor günlerden geçiyoruz. Beşer bir defa daha yırtıcılıkta sırtlanları geçti! Bir defa daha, dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yedi! Ayrılık bir defa daha bünyeyi sardı! Bir defa daha cehalet çoğaldı, zulüm hortladı! Bir defa daha saltanat sevdası, mal-mülk aşkı ağır bastı! Ve bir defa daha adalet tüketildi, insanlık onur ve haysiyeti ayaklar altına alındı. Müslümanın dokunulmaz hakları; canı, malı, şerefi ve haysiyeti tarumar edildi! Bir defa daha Yezidler türedi, Haccâclar zuhur etti ve çağın Yezidleri; Hasenîlerin ve Hüseynîlerin kanlarını içmeye azmettiler! O gün, Hz.Hüseyin, Kerbela’nın toprağında zalim kılıçlar altında doğranırken kıyamete kadar gelecek tüm insanlığa zilletle yaşama yerine, onurla ölmeyi öğretiyordu. Kimin kabile adına, ganimet adına, kimin ise akide adına mücadele verdiklerini öğretiyordu. Her günün Aşura, her yerin Kerbela olduğunu, Yezidlerin eksik olmayacakları bir dünyada nasıl Hüseyin olunacağını ve Hz. Muhammed’in misyonunun nasıl temsil edileceğini, hayatın İman ve Şehadet üzere nasıl olması gerektiğini öğretiyordu.

Aziz kardeşlerim! Mukaddes göç de diyeceğimiz Hicret, insanın bir beldeye taşınmasını ifade ettiği gibi, insanın bir yanlış düşünceden uzaklaşmasını da ifade eder. Hicret, her yüce davada çok önemli bir esastır. Hicret etmedik bir dava adamı yok gibidir. Bugüne kadar hemen herkes, doğduğu yeri, davası uğruna terk etmiş ve başka bir yere gitmiştir. Hicretin, Allah’ın emri (Nisâ sûresi, 4/89, 97, 100) olarak yapılmış olması, onun en bereketli, en ağırlıklı tarafıdır. Tarihimizde şu yüce hicretleri görüyoruz. İbrahim (as), ulaşım imkânlarının çok dar olduğu bir dönemde yanında mübarek zevcesi, belde belde dolaşıp, herkese hak adına bir şeyler fısıldamaya çalışmış. Hz. Musa (as), Firavun’un sarayında büyümüş ve belli ölçüde sarayın sıcak ve yumuşak hayatına alışmış olmasına rağmen, o da hicret etmiştir.

Hz. İsa (as)’a çok “seyahat eden” manasına Mesih denir. Hz. İsa (as) hep hakikate sahip çıkacak gönül ve çehre aramış, sağda solda dolaşmış durmuştur. Bu seyahatleri neticesinde, 11 havarisi olmuş, rahle-i tedrisine aldığı bu insanlarla cihanın fethine koyulmuş ve Allah’ın kendine tevdi ettiği mukaddes emanet ve büyük davayı onlarla gerçekleştirmeye çalışmıştır. Seyyidina Hz. Mesih’in (as) mukaddes göçle Anadolu içlerine kadar geldiğini tarih kitapları haber veriyor. O, Filistin çevresinde dolaşmış, Arap Yarımadası’nı gezmiş ve 33 yaşında, bizim ölçülerimiz içinde, bu fâni âlemden ayrılıp, kendine has bir âleme yükselirken, dünyanın bir kısmını gezmiş ve âşina gönüller, temiz simalar aramış durmuştu.

Evet, nerede ise bütün peygamberlerin hayatında, hicreti bir esas olarak görürüz. Bu kudsî muhacirler arasında en büyük muhacirlerden birisi de Efendimiz’dir. Hicret denildiğinde ilk olarak Allah Resulü’nün (sav) ve sahabe-i kiramın Mekke’den Medine’ye hicreti anlaşılır. Çünkü hicret, Peygamberimizle(sav) tam zirveye ulaşmıştır. Efendimizin göçü çok meşakkatli, tehlikeli ama bir o kadar da muhtevalı gerçekleşmişti. O gün Müslümanlara hicret etmek farzdı. Hicret, âdeta imanın bir gereği gibi telakki ediliyordu. Bir taraftan Efendimiz (sav), biat için elini sıktığı herkese “Göç edeceksin” buyuruyor, diğer taraftan da bu göçü, iradesiyle yapamayan kimselere göç edebilmeleri için dua ediyordu. Allahın dinine hizmet için, yapılan hicret çok önemlidir. Şayet ogünden bugüne kadar Müslümanlar aynı hizmet heyecanı ile dolu dizgin dünyanın dört bir yanına hicretler tertip edebilselerdi, nice insanın kültür dünyamızla tanışmasına vesile olurlardı. Hicret edip dinde sebat edeni Allah zayi etmez. Özellikle peygamber yolunun yolcuları, her zaman hicrete açık durmalıdırlar. Dünyanın her yeri tohum ekmeye müsait verimli arazi gibidir. Bu yüzden oturup kalkıp elimizdeki tohumları saçabileceğimiz müsait zeminler aramalıyız. Sürekli himmetimizi yüksek tutup, “Acaba tohum saçmadığımız bir yer kaldı mı?” düşüncesiyle oturup kalkmalıyız. Efendimiz’in (sav), “Benim adım güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned 28/155) müjdesini gerçekleştirme adına tohum saçmalıyız. Attığımız tohumlar bizim dönemimizde fidan olmayabilir, yaptıklarımızın neticesini göremeyebiliriz. Önemli olan, bizim vazifemizi yerine getirmiş olmamızdır. Âyet-i kerimede şöyle buyruluyor: إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللهِ أُولَئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَةَ اللهِ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ “İman edip (gerektiğinde) Allah yolunda hicret ve mücahede edenler, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.” (Bakara sûresi, 2/218) Bu ayette hicret etme, mücahedenin, insanların Allah’la aralarındaki engelleri bertaraf ederek gönüllerin Allah’la buluşmasını sağlamanın önünde zikredilmiştir. Dolayısıyla ister bir insanın doğduğu ülke içinde, isterse o ülkenin dışında bir yere, Allah yolunda gerçekleştirilen bir hicretin, Allah katında kıymeti çok büyüktür.

Hicretin kıymet ve değeri, muhacirin hicret diyarında eda ettiği vazifelerle doğru orantılıdır. Peygamberimizin hicretiyle birlikte Medine-i Münevvere bir medeniyet merkezi hâline gelmişti. Kısa zaman içerisinde Medine’de siyasi bir birlik oluşmuş. Medine-i Münevvere, dünyanın dört bir yanına yayılan İslâm mesajının merkez hareket noktasını teşkil etmişti. Küçük daireler hâlinde başlayan hareketlilik, zamanla dünyanın dört bir yanına dağılmıştı. Allahu Teâlâ’nın gönderdiği bütün mürşitleri hicret ettirmesi, hicretin adeta ilâhî bir kanun olduğunu gösteriyor. Peygamberlerden, İmam Gazzâlî’ye, İmam Rabbânî Hazretlerine her birinin gezmediği yer kalmıyor. Büyük üstad Bediüzzaman şarkın yalçın kayaları arasında zuhur ediyor, sesi orada değil de daha ziyade Batı Anadolu’da yankılanıyor. Bu müstesna büyüklerimizden hangisinin mücadelesini tetkik etsek, hicretden sonra büyük değişimlere vesile olduklarını görüyoruz.

Aziz kardeşlerim! Mukaddes göç, dine hizmet açısından bugün de önemlidir. Evet, bir mü’min, kalkıp başka bir beldeye hicret ediyorsa, bu büyük bir hizmettir. Bugün bir Medine yoktur ama, her yere Medine’nin boyasını çalmak mümkündür. Medine sahibinin huzuruna çıkabilmek için, pek çok Medine meydana getirmek, “Medineleri arkamıza bırakıp, senin Medine’ne koştuk yâ Resûlallah!” diyebilmek için, bugün hicrete, hicret beldelerine ihtiyaç vardır. Muhacir Allah rızasından başka bir çıkar ve menfaat gözetmemeli; sadece İslâm’ı ona yakışır şekilde temsil düşüncesi olmalıdır. Bugün de âlem-i İslâm’ın sair yerlerinde, Hak davası için zalimlerin zulmünden kaçarak hicret eden kimseler vardır. Bunlar da, “Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur.” (Buhârî, bed’ü’l-vahy 1; Müslim, imâre 155) hadisindeki ifade ile niyetlerine göre mükâfat elde edecek ve ilk hicret edenlerin arkasında inşâallah yerlerini alacaklardır!

Aziz kardeşlerim! Hicret, insanı hizmet etmeye motive eder. İnsan için âdeta bağlayıcı bir yönü vardır. Muhacir, kendi kendine hep, “Ben buraya boşuna gelmedim. Benim bir gaye-i hayalim var. Onu gerçekleştirmek için buraya geldim.” der, yapması gerekli olan hizmetlere odaklanır. En güzel şekilde mesleğini icra etmeye çalışır, kendisinden beklenilen hizmetleri yapmaya çalışır. Hicret mülahazası onun bütün hayatını kontrol altına alır. Muhacir olarak ne yapması gerekiyorsa onu yapmaya teşvikçi olur. Zira hicret etmeyenler kokuşur, bozulur ve problem olurlar.Bir insanın yurdunu yuvasını, anasını babasını arkada bırakıp, nostaljilerini bastırıp hicret etmesi de kolay değildir. Fakat unutmamak gerekir ki nefse ağır gelen amellerin sevabı da zorluğu nispetinde fazla olur.

Aziz Kardeşlerim! Gelin yeniden Kur’ân’ın ve Efendimizin kardeşlik çağrısına kulak verelim ve birbirimize kenetlenelim. Kardeşliğimizin hakkını verelim. Yeniden kararan ufkumuzu “kardeşlik ve hicretle” aydınlatalım ve dünya sathını sulh adacıklarına çevirmeye çalışalım. Gıybet, haset, dedikodu ve iftira gibi kardeşlik hukukuna zarar verecek vasıflardan kendimizi uzak tutalım ve böylelikle kardeşlik hukukunu tesis edelim! Unutmayalım ki, Allah’ın izniyle şu kırık-dökük dünyamız kardeşlik sayesinde imar olacak, baykuşların sesi-soluğu kesilecek ve kardeşlik terennüm eden ve hakkın hatırına râm olan Hasanlar, Hüseyinler elbet bir gün gülecektir. Rabbim, boyunduruğun yere konduğu, zalimlerin her yerde kol gezdiği şu zamanda, İslâm’a sahip çıkanları hem muhacirlikle, hem de şehadet sevabıyla serfiraz kılsın!

Derleyen

ERDAL ATAK

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
หนัง JAV UNCENSOREDหนังAV JAV JAPANXXX หนังโป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนังหนังav ดูหนังโป๊ญี่ปุ่น หนังxญี่ปุ่นหนังAV JAV หนังโป๊ญี่ปุ่น หนัง JAV CENSOREDtürk ifşatürk pornoหนังavหนัง JAV CENSOREDหนัAV JAV JAPANXXX หนังป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนัง Rate R HD

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.

maltepe evden eve nakliyat

ensest porno