Sözlerle Değil, Eylemlerle “Gönül Yapmak”

Sözlerle Değil, Eylemlerle “Gönül Yapmak”

Bu sene Ramazan teması olarak Diyanet işleri Başkanlığımız yine çok güzel bir konu belirlemiştir: “Gönül yapmak”. Başkanlık bunun bir ayla sınırlı kalamayacağına da dikkat çekerek temayı şöyle sloganlaştırmıştır:

### “Gönül yapmak, bu Ramazan ve her zaman”.

Gerçekten ülkemizde, İslam aleminde ve topyekun bütün dünyada giderek “insanlık”ın unutulduğu, insanî değerlerin maddî, siyasî, dünyevî çıkarlara kurban edildiği günümüzde bu tema hayatî önem taşıyan bir niteliğe sahiptir. Zira mahlukat içinde en geniş, en kapsamlı “gönle” sahip kılınan insandır; yani kalbe, kalbî özellikler olarak sevgiye, merhamete, şefkate, fedakarlığa ve iyilik yapmaya. Aslında bütün canlılarda “gönül” vardır. Bütün canlılar mesela, kendi yavrularını korur, kendi yakınlarının imdadına koşar, bir şekilde zayıfa, mazluma yardım eder veya etmek isteyebilir. Ama hangi canlı bu bağlamda insanla kıyaslanabilir? Potansiyel olarak her insan bütün insanlara, bütün canlılara, bir bakıma bütün varlıklara karşı şefkat, merhamet ve hayırhâhlık duygularına sahip değil midir? Söz gelimi, dünyanın hangi kıtasında olursa olsun açlıktan bir deri bir kemik kalan kimseler hangi insanın gönlünü dağlamaz? Hangi ülkede ve hangi inançtan olursa olsun zulme maruz kalan ve acı çeken kadınlar-erkekler hangi insanın vicdanını harekete geçirmez? Kedinin ağzında fareyi, aslanın pençesinde ceylanı, atmacanın avucunda serçeyi gördüğümüzde hangimizin yüreği burkulmaz? Nihayet -Allah’ın sanatı olan- tabiatın kirlenmesi, ekolojik dengenin bozulması, denizlerin atıklarla dolması, ozon tabakasının delinmesi insan olarak kimin kalbinde hüzün çizgileri bırakmaz?

Diyanet İşleri Başkanlığı gerek bu vesile ile Ramazana girerken okutulan hutbesinde gerekse Başkan sayın Görmez bu vesile ile yaptığı konuşmalarda “gönül yapma” ile ilgili olarak yetimler, yoksullar, mülteciler ve engelliler gibi muhtelif kesimlere atıf yapmış, bunların “gönüllerinin yapılması, bağırlara basılması, kucaklanması; sevgi, merhamet ve şefkatle yaklaşılması” gibi mesajlar paylaşmıştır.

Söz olarak bu mesajların doğruluğu ve önemi hakkında kimse bir şey diyemez. Elbette herkes kendi imkan ve şartlarına göre bu kesimlerin yardımına koşmalı, yaralarını sarmalı, gönüllerini almalı; almaya çalışmalıdır. Ancak meselenin altı çizilmesi gereken en temel boyutu başka hangi “mağdur”ların olduğu ve gönül yapmanın söz kalıbından çıkarak “eylemlere” nasıl yansıyacağıdır.

Bilindiği gibi “gönül yapma”nın zıddı “gönül yıkma”dır. Gönlü yapılması gerekenler gönlü kırık ya da kırılmış insanlardır. Başkanlığın beyanlarında ifade edildiği gibi engellilerin, yoksulların, sığınmacıların gönlünün, -bir bakıma- kırık, yaralı, acılı olduğu muhakkaktır. Bunların gönüllerinin yapılması onlara samimi bir duygu ile muhabbet ve şefkat gösterilmesi ve bunun bir gereği olarak özellikle varlıklı kimselerin onların ihtiyaçlarını gidermek için somut çabalar ortaya koyması ile gerçekleşebilir.

Diyanet İşleri Başkanlığımız açısından düşünüldüğünde gönlü kırık olan ve gönlü yapılması gereken başka hangi kesimler vardır? Kanaatimizce bu sorunun cevabına yoğunlaşmak gerekir. İsimlendirme söz konusu olmaksızın özellikler bağlamında zikretmek gerekirse, bazı gönlü kırıkları şöyle ifade edebiliriz:

a)ilgiden, değer verilmekten uzak olduğunu düşünenler,
b)zulme uğrayanlar ya da en azından böyle düşünenler,
c)haksız ithamlara maruz kaldığına inananlar,
d)eşit yurttaşlık imkanlarından mahrum olduğuna inananlar.

Bu listeyi daha da uzatmak mümkündür. Kanaatimizce Başkanlık bu Ramazan ve her zaman “gönül yapmak” için önce kimlerin gönüllerinin kırık olduğunu ampirik araştırmalarla tespit etmeli, bunların gönüllerinin neden kırık olduğunu netleştirmeli, nihayet bu gönül kırıklıklarının giderilmesi için sağlıklı formüller ortaya koymalı, bu bağlamda uhdesine düşen görevleri yerine getirmeye çalışmalı, kendisini aşan konularda da ilgili mercileri bilgilendirmeli ve tavsiyelerde bulunmalıdır. Sözlerle değil, eylemlerle gönül yapma ancak bu şekilde mümkün olabilir. Aksi halde yaldızlı sözler, parlak sloganlar sanal gösteriş dünyasının karanlıklarında söner gider.
“Gönül yapmak”, “gönül kazanmak”, “yaralı gönülleri onarmak” ifade edilmelidir ki zor iştir. Bu zor işi yapmanın yolu “Rahmet Peygamberi’nin sünnetinde fazlasıyla vardır. O, “insanlar inanmıyorlar diye” kendisini bitirip tüketme derecesinde dertlenmiş, bütün insanlara iman ışığını ulaştırmak için çalışmış, küfür ve zulmünde inat ve ısrar edenler dışında herkese kucak açmış, yetimin başını okşamış, mazlumun imdadına koşmuş, zalimi zulmünden alıkoymaya çalışmış, zayıfları himaye etmiş; yaşlılara, çocuklara, kadınlara şefkatle muamele edip böyle davranılmasını tavsiye etmiş, Müslüman olmayan komşularına bile ikramda bulunmuş, hayvanlara şefkatle muamele edip onlara eziyet edilmesini şiddetle yasaklamış, bütün varlıkların Allah’ı zikrettiği gerçeğinden hareketle onları “zâkirler” olarak görüp en küçük şekilde bile onlara zarar vermemiş ve verilmemesini tembihlemiştir.

Unutulmamalıdır ki “gönül yapmaya” odaklanan insanlar hem gönül doktoru Hz. Peygamber’in şefaatine hem de sevginin, şefkatin, merhametin kaynağı Vedûd, Rahîm, Kerim olan Allah’ın rızasına ulaşır.

Dr. Ali İhsan ÇAY( aliihsan.cay@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.