38,4292$% 0.2
43,8350€% -0.02
51,3195£% -0.01
4.099,20%-0,71
3.318,98%-0,90
9.432,55%-0,61
Kur’an’da geçen hayretamiz bir hikayede, ölüm ve diriliş hikayesi şöyle anlatılır:
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَىٰ قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىٰ يُحْيِي هَٰذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا ۖ فَأَمَاتَهُ اللَّهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ ۖ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ ۖ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ ۖ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ إِلَىٰ طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ ۖ وَانْظُرْ إِلَىٰ حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِلنَّاسِ ۖ وَانْظُرْ إِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا ۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Yahut şu kimse gibisini (görmedin mi) ki, o, duvarları çatıları üzerine yıkılmış bir kasabaya uğradı da: ‘Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecek?’ dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz yıl sonra diriltti. (Sonra ona): ‘Ne kadar kaldın?’ diye sordu. O da: ‘Bir gün veya bir günden az’ dedi. Allah: ‘Hayır, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Eşeğine de bak. (Bunları sana) insanlar için bir ibret kılalım diye (yaptık). Şimdi de kemiklere bak, onları nasıl bir araya getiriyor, sonra da onlara et giydiriyoruz?’ dedi. Durum kendisine apaçık belli olunca: ‘Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir’ dedi.” (Bakara Suresi, 259. ayet)
Bu ayet, Hz. Üzeyir’in yaşadığı mucizevi olayı anlatır. Allah’ın kudretini ve ölümden sonra dirilişin hakikatini gözler önüne seren bu hikaye, insanlar için büyük bir ibret vesilesidir.
Hz. Üzeyir (a.s), İsrailoğulları’nın peygamberlerinden biridir ve Harun (a.s) neslinden geldiği belirtilmektedir. O dönemde İsrailoğulları, çeşitli kavimler ve yerel yönetimlerle mücadele etmişlerdir. İsrailoğulları’nın tarihlerinde birkaç önemli savaş yer almıştır. Ancak, Hz. Üzeyir’in özel olarak hangi savaşa katıldığına dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Hz. Üzeyir’in yaşadığı dönem, Babillilerin (M.Ö. 605 – 539) ve Asurluların (M.Ö. 911 – 609) hakimiyet kurduğu, İsrailoğulları’nın sık sık zulme uğradığı ve esir düştüğü bir dönemdir. Bu dönemdeki mücadeleler, daha çok halkın zulme karşı verdiği direnişi içermektedir.
İsrailoğulları, o dönemde birçok kez esir düşmüş ve katledilmiştir. Hz. Üzeyir de bu esirler arasında yer almıştır. Bu nedenle, Hz. Üzeyir’in peygamberliği, halkının yeniden toparlanması ve inançlarının güçlenmesi için büyük bir çaba gerektirmiştir. Kendisinin peygamber olarak gönderilmesinin ardından kavminin ıslahı ve onlara doğru yolu göstermesi, ona Allah tarafından verilmiş büyük bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, yalnızca dini öğretilerle sınırlı kalmamış, aynı zamanda halkın toparlanması için çalışmayı da kapsayan bir liderlik görevini içermektedir.
Hz. Üzeyir (a.s), Tevrat’ı yeniden yazmakla da tanınır. Bu, onun İsrailoğulları’nın dini öğretilerini tekrar hatırlatmaya çalıştığı ve halkını doğru yolda ilerletmek için büyük bir sorumluluk üstlendiği anlamına gelir. Kuran-ı Kerim’deki menkıbesi, onun Allah’ın kudretini gözlemesi ve dirilişin ilahi kudretini yaşamasıyla ilgili çok önemli bir örnektir.
Diriliş hikayesi Bakara Suresi 259. ayette geçmektedir ve Hz. Üzeyir’in yaşadığı mucizevi bir olaydır. Bu olayda, Hz. Üzeyir, bir harabe kasabasında geçerken, Allah’ın ölümden sonra dirilişi nasıl gerçekleştireceğini düşündüğü bir an yaşar ve sonra Allah onu 100 yıl boyunca ölü bırakır. Bu olay, ölüm ve dirilişin Allah’a ait bir kudret olduğunu insanlara göstermek amacıyla gerçekleşir. O 100 yıl boyunca halkı ve kasaba değişmiş, ancak Hz. Üzeyir hiçbir şeyin farkına varamamıştır. Bu olay, onun Allah’ın kudretine olan güvenini pekiştirmiş ve insanlar için bir delil olmuştur.
Diriliş olayında sorun, insanın, ölüm ve dirilişin, yeniden hayata dönüşün, Allah’ın mutlak gücünü nasıl yansıttığını anlamakta zorlanmasıdır. Hz. Üzeyir, kendisinin dirilişinin ardından bu gerçeği fark etmiş ve Allah’ın kudretini kabul etmiştir.
Hz. Üzeyir’in yaşadığı dönem, M.Ö. 6. yüzyılda olarak tahmin edilmektedir. Bu dönemde, İsrailoğulları, Babilliler (M.Ö. 605 – 539) ve Asurlular (M.Ö. 911 – 609) gibi büyük imparatorluklarla savaşmış ve esir düşmüştür. Hz. Üzeyir de bu dönemde peygamberlik yapmış ve kavmine rehberlik etmiştir. Bu dönemdeki olayların büyük kısmı, İsrailoğulları’nın yıkılmış toplumları, yeniden yapılanmaları ve dini değerlerin güçlendirilmesi ile ilgilidir.
Yüzyıl Ölü Bırakılıp Diriltilen Peygamber
Hz. Üzeyir (M. Ö. 450 – M. Ö. 350), İsrailoğulları peygamberlerinden olup, Harun (M. Ö. 1396 – M. Ö. 1273) neslinden gelmektedir. İsmi şerifleri Kur’an-ı Kerim’de sadece Tevbe Suresi’nin 30. ayetinde geçmekte olup, Bakara Suresi’nde ise bir menkıbesine işaret edilmiştir.
O dönemde İsrailoğulları çeşitli felaketlere maruz kalmış, bir kısmı Şam’a yerleşmiş, bir kısmı ise esir edilerek ötelere götürülmüştür. Hz. Üzeyir de bu esirler arasında iken kurtulmuş, kendisine peygamberlik verilmiş ve vefat edinceye kadar kavmini ıslah ile meşgul olmuştur. Allah Teâlâ ona yeniden dirilişin keyfiyetini fiilen göstermek istemiştir.
Hz. Üzeyir, bir gün azığını alarak eşeğine binmiş ve yolculuğa çıkmıştı. Yolda çökmüş, harabe haline gelmiş bir kasabaya rastladı. Burada durup düşünceye daldı. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şu şekilde anlatılmaktadır:
اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ…
“Veya şu kimsenin hâline bakmaz mısın ki, o, altı üstüne gelip harap olmuş ıpıssız bir şehirden geçerken: ‘Allah, harabeye dönmüş bu yeri acaba nasıl diriltecek?’ demişti…” (Bakara, 259).
Hz. Üzeyir, bu harabe beldeyi seyrederek düşündü ve Allah’ın orayı nasıl yeniden ihya edeceğini tefekkür etti. Ancak bu düşüncesi bir şüphe değil, aksine gerçeği bizzat gözleriyle görme arzusuydu.
Tam bu esnada Allah Teâlâ, Hz. Üzeyir’i bir asır boyunca derin bir uykuya daldırdı. Kur’an’da bu olay şu şekilde anlatılmaktadır:
فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ…
“Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz yıl sonra diriltti.” (Bakara, 259).
Hz. Üzeyir, bu süre boyunca uyudu ve zamanın geçişini hissetmedi. Yüz yıl sonra, Allah onu tekrar hayata döndürdü ve ona, “Ne kadar kaldın?” diye sordu. Hz. Üzeyir, “Bir gün ya da bir günün bir kısmı kadar” diye cevap verdi. Allah ise ona “Hayır, yüz sene kaldın” buyurdu (Bakara, 259).
Allah, Hz. Üzeyir’e yanındaki yiyeceklerin hiç bozulmadığını, fakat eşeğinin kemiklerinin çürüyüp dağıldığını gösterdi. Daha sonra onun eşeğini nasıl dirilttiğini de gösterdi:
وَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ…
“Şimdi yiyeceğine ve içeceğine bak, hiç bozulmamış! Bir de eşeğine bak! Biz seni insanlar için bir ibret kılalım diye böyle yaptık.” (Bakara, 259).
Allah, onun eşeğini gözleri önünde kemiklerini birleştirerek ve üzerine et giydirerek diriltti.
وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًاۜ…
“Şimdi de şu kemiklere bak, onları nasıl da birleştirip yerli yerine koyuyor, sonra da onlara et giydiriyoruz!” (Bakara, 259).
Uyandığında hakikati anlayan Hz. Üzeyir, artık kesin bir şekilde Allah’ın her şeye kadir olduğunu idrak etti ve şöyle dedi:
قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
“Artık çok iyi biliyorum ki Allah, her şeye hakkıyla güç yetirendir.” (Bakara, 259).
Hz. Üzeyir, şehrine döndüğünde kimse onu tanıyamadı. Ancak yaşlı bir kadın onu fark etti. Kadın, “Üzeyir’in duası makbul birisi idi, eğer gerçekten O isen, dua et de Allah gözlerimi açsın” dedi. Hz. Üzeyir dua etti ve Allah’ın izniyle kadının gözleri açıldı. Kadın onu görünce “Evet, sen gerçekten Hz. Üzeyir’sin!” diyerek elinden tuttu ve onu kavmine götürdü.
Halk, onun gerçekten Hz. Üzeyir olup olmadığını anlamak için bazı işaretler sordu. Mecliste bulunan biri, “Ben Üzeyir’in oğluyum, babamın sırtında kürek kemiklerinin arasında hilal şeklinde bir beni vardı” dedi. Hz. Üzeyir sırtını açınca bu işaret görüldü ve oğluyla halkı onu tanıdı.
Daha sonra halk ona kaybolan Tevrat’ı sordu. Hz. Üzeyir, ezberinden Tevrat’ı yeniden yazdı. Halk, eski nüshalarla kıyasladığında hiçbir harfin değişmediğini gördü. Bunun üzerine bir grup insan, “Hz. Üzeyir, Allah’ın oğludur” diyerek büyük bir iftirada bulundu (haşa!). Kur’an-ı Kerim bu iftirayı şöyle bildirmektedir:
وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَسِيحُ ابْنُ اللّٰهِۘ ذٰلِكَ قَوْلُهُمْ بِاَفْوَاهِهِمْ يُضَاهِـُٔونَ قَوْلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُۜ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۜ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ
“Yahudiler, ‘Üzeyir Allah’ın oğludur’ dediler. Hristiyanlar da, ‘Mesih Allah’ın oğludur’ dediler. Bu, onların ağızlarıyla uydurdukları bir sözdür. Daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da haktan çevriliyorlar!” (Tevbe, 30).
Adıyaman’a bağlı Gerger İlçesi’nin Siver Köyü’nde, Hz. Üzeyir’e ait olduğu düşünülen bir türbe bulunmaktadır. Türbe, cami ve mescit arasında yer almakta olup, tek kubbeli ve modern bir mimariye sahiptir. Türbenin içerisinde, ayetlerin yazılı olduğu uzun bir sanduka yer almaktadır ve yenileme çalışmaları çerçevesinde sandukanın da restore edildiği gözlemlenmiştir.
Türbenin Hz. Üzeyir’e ait olduğu inancı nedeniyle yoğun bir ziyaretçi akınına uğradığı bilinmektedir. Türbenin hemen yanında yer alan mescit ile birlikte inşa edildiği ve yenileme çalışmalarının büyük ölçüde tamamlandığı ifade edilmektedir.
Hz. Üzeyir’in kıssası, Allah’ın kudretinin ve yeniden dirilişin en açık delillerinden biri olarak Kur’an-ı Kerim’de anlatılmaktadır. O, yüz yıl boyunca ölü bırakılıp sonra diriltilerek Allah’ın insanları nasıl yeniden hayata döndüreceğini bizzat deneyimlemiştir. Bu olay, iman edenler için büyük bir ibret vesilesidir.
Ayrıca Hz. Üzeyir’in Tevrat’ı ezberden yazması ve kavmi tarafından tanınması, onun peygamberlik misyonunun en önemli delillerindendir. Ancak bazı kimselerin ona iftira atarak Allah’ın oğlu olduğunu söylemeleri büyük bir sapkınlık olarak belirtilmiştir.
Bugün Hz. Üzeyir’in adı, hem dini kaynaklarda hem de halk arasında bir ibret vesilesi olarak anılmaya devam etmektedir. Ona atfedilen türbeler, manevi bir ziyaret noktası olup insanların ilgi odağı olmuştur. Onun hayat hikâyesi, iman edenler için Allah’a olan teslimiyetin ve ahirete olan inancın güçlenmesine vesile olan eşsiz bir örnektir.
Bu bölümde geçen diyaloglar ve detaylar, İslami kaynaklarda ve özellikle tefsirlerde Hz. Üzeyir (a.s) kıssasıyla ilgili anlatılan rivayetlerden derlenmiştir. Ancak bu diyaloglar Kur’an’da doğrudan yer almaz. Kur’an’da, Hz. Üzeyir’in diriliş mucizesi ve Allah’ın kudretine şahit olması anlatılırken, halkın onu tanıması veya Tevrat’ı yeniden yazması gibi detaylar daha çok tefsir kitaplarında yer almaktadır.
Kaynaklar:
Bu rivayetler, Kur’an’da anlatılan Hz. Üzeyir kıssasını zenginleştirmek için kullanılan detaylardır. Ancak kaynakların Kur’an’da geçen kısmın harindeki bölümler TEVRAT’DAN yani İsraili kaynaklardan alınmıştır. Hz. Üzeyir’in kıssası, Allah’ın kudretinin ve yeniden dirilişin en açık delillerinden biri olarak Kur’an-ı Kerim’de anlatılmaktadır. O, yüz yıl boyunca ölü bırakılıp sonra diriltilerek Allah’ın insanları nasıl yeniden hayata döndüreceğini bizzat deneyimlemiştir. Bu olay, iman edenler için büyük bir ibret vesilesidir.
Not: Bu makale hazırlanırken aşağıdaki kaynaktan yararlanılmıştır.https://www.sanatinyolculugu.com/100-yil-olu-birakilip-diriltilen-peygamber-hz-uzeyir/#google_vignette
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.