Yanlışsam Söyleyin

Yanlışsam Söyleyin

Öğretmenliğimin ilk yılıydı. Bir öğrencim sürekli olarak dersin huzurunu bozuyordu. Defalarca konuşarak yaptığı şeylerin yanlışlığını anlatmaya çalıştım; rehber öğretmeni, idareyi durumdan haberdar ettim sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır.Malum öğrenci kabusum olmuştu.Onun olduğu sınıfa giderken ayaklarım geri geri gidiyordu.Dersim bitince üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum kendimi.İş öyle bir noktaya gelmişti ki malum öğrencinin ders dinlemesini, derse katılmasını, ödevlerini yapmasını geçtim sınıfın huzurunu bozmaması benim için kafiydi.Bahçe nöbetçisi olduğum bir gün o sınıftan bir kız öğrencim yanıma geldi.Malum öğrenciyle ilgili konuşmak istediğini söyledi. Teneffüs boyunca konuştuk.Kız öğrencim sözlerini:

–“Hocam diğer öğretmenler gibi siz neden dövmüyorsunuz?” cümlesiyle bitirdi.
Aslında öğrenim hayatımda ben de bu şekilde bir kaç kere cezalandırılmış olmama rağmen – ki iyi ki de dövmüşler sayelerinde buralara gelebildik -çok şaşırdım. Sanki ilk defa duyuyormuşum gibi tepki verdim. Kız öğrencimle olan bu diyalogdan birkaç gün sonra yine ayaklarımın gitmek istemediği o sınıfta dersteyim. Malum öğrencim sahneye çıkmakta gecikmedi. Ders anlatırken elindeki metal parayı yere attı.(O zamanki metal paralar şimdikilere göre biraz ağırdı.)Paranın çıkardığı ses bir anda sınıfın ilgisinin oraya doğru toplanmasına neden oldu. Ben:

–Kim çıkardı o gürültüyü, diye sordum.
Malum öğrenci sanki faydalı bir şey yapmış gibi gururla:
–Ben attım, diye cevap verdi.
“Oğlum bir daha yapma bak, dersimiz bölündü vb. Şeyler söyledim. Aradan beş dakika geçti. Yine aynı gürültü. Öğrenciyle aramda yine aynı konuşmalar. Aradan bir beş dakika daha geçti yine aynı gürültü. Sınıf gözlerimin içine bakarak adeta “Bu sefer farklı bir tepki vermelisin.” der gibiydi.Ben yine sordum:
— Kim attı?
–Ben attım.
–Gel buraya, dedim gayri ihtiyari.
En arka sırada oturuyordu. İlk sıranın önüne kadar geldi. Ama ne geliş. Hani filmlerde kaba dayı rolünü üstlenen oyuncuların yürüyüşü gibi. Öğrenci geldi gelmesine de ben ne yapacaktım. O bir kaç saniye içerisinde bunu düşündüm. Hani bazen planlamadığınız, istem dışı yaptığınız şeyler olur ya aynen öyle oğrenciye bir tokatt attım. Biraz duraksadım. Baktım bir tepki vermedi, cesaretlendim bir tokat daha attım. Allah sizi inandırsın hepsi oymuş. Dönem sonuna kadar o öğrenciyle ilgili bir sıkıntı yaşamadım. Halk arasında bir söz vardır ya “Dayak cennetten çıkmadır.” diye. Nerden çıkmış bilmiyorum ama benim iki aydır konuşarak, tatlı dille çözmeye çalıştığım araya idareyi ve rehberlik servisini de koyduğum halde çözemediğim bir sorun gayri ihtiyari attığım bir tokatla çözüldü.

”Bir yıl sonrasını düşünüyorsan buğday ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir.” der , Çinli Kıron Tzu . Bu sözden de anlaşılacağı üzere eğitim ; üzerinde ciddi bir şekilde durulması gereken , gereken önem verilmediğinde milletleri felakete sürükleyen bir terbiye süreci . Şunu peşin peşin söyleyim: günümüzde ebeveynlerin en zorlandığı alan çocuklarının eğitimi , iyi bir terbiye alması . Dinimiz bu alanda anne babalara sorumluluklar yüklemekte. Bu alanda başarılı olan ebeveynler örnek olacak çocuk yetiştirmenin mükafatını hem bu dünyada hem ahirette alacaklar.

Eğitim çok yönlü bir süreç . Ben bu yazımda ; ” Çocuklara baskı yapmayın , bırakın kendi kararlarını kendileri versinler , hayat onların.. ” tarzı düşünenlere katılmadığımı anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle çocuklara bazı sınırlar koymak baskı mıdır ? Yeri geldiğinde yaramazlıklarına ufak cezalar vermek yanlış mıdır.? Tabiki hayır . ” Kızını dövmeyen dizini döver ” atasözümüz belli tecrübelerin sonucudur. Anne babalar çocuklarını tamamen serbest bırakmak yerine onların her şeyiyle ilgilenmelidir.

Davranış biçimleriyle, vaktini nasıl geçirdiğiyle,arkadaşlık ilişkilerinin ne durumda olduğuyla,zaaflarıyla,kabiliyetleriyle,sıkıntılarıyla,karakter yapısıyla,irade eğitimiyle vb.Bu ilgilenmelerde akıllıca hareket etmeli,kazandıracağı iyi davranışları bir tavına getirerek mutlaka çocuğuna kazandırmalı.Ebeveyni tarafından takip edildiğinin bilincinde olan çocuk istenmeyen davranışlarla arasına mesafe koyacaktır.

Haber vermeksizin eve geç gelen çocuğa,konuştuğunda sürekli küfürler savuran çocuğa ”çocuktur” mülahazasıyla yaklaşmak ona yapılacak büyük kötülüktür.Nasıl olsa ilerde düzelir diyemeyiz.Hayat o kadar uzun olmadığı gibi toleranslı da değil.”Çocuklarınız yedi yaşına geldiğinde onlara namazı emredin.On yaşına gelince namaz kılmazlarsa onları dövün…”hadisi -istenmeyen bir durum olmakla birlikte- dövme işinin eğitim maksadıyla yapılabileceğini bizlere salık verir.Vurulacak yerlerin sınırlı olması,vurulacak miktarın sınırlı olması,kullanılacak aletlerin sınırlı olması dövme işinin işkence ve eziyette bulunmak için değil eğitim amaçlı olmasının isbatıdır.

Çocuk eğitiminde önceliğimiz tatlı dille onlara yaklaşmak olmalı ve bu tatlı dilde sonuna kadar ısrar da edelim.Ama yerinde ve zamanında verilecek cezalara da kapıyı hepten kapatmayalım.
İzzet ÖZCANOĞLU

İzzet ÖZCANOĞLU( izzet.ozcanoglu@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.