38,8525$% 0.24
43,5203€% -0.09
51,7707£% -0.14
4.042,05%0,25
3.239,40%0,01
9.541,30%-1,65
Uzaklık çoğu zaman hakikatin, olduğu gibi görülüp anlaşılmasına engel olabilir. Ancak paradoksal olarak, yakınlık da bazen bir perde görevi görür; insan yanı başındaki gerçeği göremeyebilir. İnsanlığın İftihar Tablosu olan Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile aynı dönemi paylaşan bazı insanlar, O’nun nuranî varlığını görememiş, O’nu ve etrafındaki yıldız mesabesindeki sahabeleri fark edememiştir. Bunun yanında, O’nu tanıyıp da O’ndan nasiplenenler ise bu hakikat güneşinden aydınlanmış, O’nunla dünya ve ahiret saadetine erişmişlerdir.
Yakın körlüğü sadece geçmişte yaşanmış bir hâl değildir; günümüzde de bu durum sıkça yaşanmaktadır. Özellikle hak ve hakikat uğruna fedakârca koşan adanmış ruhlara yakın olan insanlar, bu büyük nimeti fark edemeyebilirler. “Ev danası öküz olmaz” ifadesiyle anlatılan bu anlayış, yakınlık içinde bulunulan güzellikleri sıradanlaştırma tehlikesine işaret eder. Bir filizken küçümsenen ve büyüdüğünde bile ilk nazar ile değerlendirilen güzellikler, bu körlüğün kurbanı olur.
Yakın körlüğü yanında başka tehlikeli körlükler de vardır: çekememezlik, haset ve rekabet körlüğü. Rekabet, dinin mubah sınırları içinde yer alan “tenafüs” yani hayırlarda yarışmak anlamına gelse de, bu yarışma eğer sınırları aşıp ego tatminine dönüşürse ciddi bir körlüğe sebep olur. Kardeşini geçmek değil, onunla birlikte cennete koşmak hedeflenmelidir. Gıpta bile sınırları korunmadığında hasede dönüşebilir ve bu da insanın kalp gözünü kör edebilir.
Bu tür körlükler insanın hakikatleri görmesine engel olur. Bazen dizimizin dibinde büyüyen biri hakikati bize ulaştırsa bile, onu yeterince takdir edemeyebiliriz. Halbuki hakikatin kimden geldiğine değil, ne olduğuna odaklanmalıyız. Çünkü aksi takdirde insan, peygamberlerden sahabelere, evliyalardan günümüzün hak dostlarına kadar birçok hakikati göz ardı edebilir.
Hakikati görememe, Kur’ân-ı Kerim’de de şiddetle eleştirilmiştir:
“وَمَنْ كَانَ فِي هٰذِهِۤ أَعْمٰى فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ أَعْمٰى”
“Kim bu dünyada gerçekleri görmede kör ise, ahirette de kördür.” (İsrâ, 17/72)
Bu ayette kast edilen, fiziksel körlük değil, manevî körlüktür. Aynı durum şu ayette de vurgulanır:
“لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ اٰذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَۤا”
“Kalbleri var ama anlamazlar, gözleri var ama görmezler, kulakları var ama işitmezler.” (A’râf, 7/179)
Yani insan sadece fiziki olarak değil, kalbiyle ve basiretiyle de kör olabilir. Bir başka ayette bu açıkça ifade edilir:
“فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ”
“Gözler değil, sinelerdeki kalpler kör olur.” (Hac, 22/46)
Ortaya konan güzellikler karşısında insanın takdir hislerini diri tutması gerekir. Bu bir şükür ifadesidir. Zira:
“لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ”
“Şükrederseniz elbette artırırım.” (İbrahim, 14/7)
Allah (celle celâluhu), şükür karşısında nimetini artıracağını açıkça beyan eder. Aynı ayetin devamı ise nankörlüğün ağır sonucuna dikkat çeker:
“وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ”
“Nankörlük ederseniz, bilin ki azabım şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7)
Bazı insanlar başarıyı, fedakârlığı ve güzel hizmetleri hazmedemez. Bu noktada olgunluk göstermek, sabırla davranmak önemlidir. Kur’ân bu konuda şöyle der:
“وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه”
“Ceza verecekseniz, size yapılan kadar ceza verin.” (Nahl, 16/126)
Ancak devamında daha yüce bir tutum öğütlenir:
“وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِرِينَ”
“Ama sabrederseniz, bu sabredenler için daha hayırlıdır.” (Nahl, 16/126)
Bu bakış açısı, her zorluğa karşı sabır ve metanetle yaklaşmayı, ruhun derinliklerine yerleşmiş bir tavır haline getirmeyi öğütler.