“Gece gündüzün dönmesinde her dost veda eder kaybolur…” Bediüzzaman Hz.
Buruk bir vedanın ardından, bir buruk sevinç yaşar oldu kalbimiz… gezdirdiğimiz her nazarda mazlumların âh û enininden kalan bir parça var sanki…
Çocukluğumuzda bayram arefesinde bayram sabahına uyanacağımız elbiselerimiz yok.. görüyoruz ki bayramlar eski bayram değil.. beri taraftan da görüyoruz ki çocukların masumiyeti ise hep aynı.. bir bayram neşvesi yaşamak ister yüreğimiz.. kalbi pûr inkisar ile dolu mazlumlarla beraber.. hem bayram onlar için değil midir ki?
Gelin görün ki zalimler bayram yaşar oldu mazlumların mateminde.. cenaze evinde bu düğün alayı da nedir? Hem musalla başında gülüp oynamak olur mu ki.. Halbuki Mahzun Nebi tek bir yetimin ağlayışı kesileceği ana dek bayram yapmamıştı.
Hüznün Sevinci…
Tatlı hatıralar insan kalbine latif bir surette dokunur olur ya.. ve yine bir bayram sabahında bir hatıra tüllenir yüreklere.. tıpkı mazide olduğu gibi namaza babamızın pişdarlığında gitmek…
Üniversite yıllarımda sıladan uzak kaldığım birkaç bayram namazı dışında hep babamızın öncülüğünde adımlarımızı atmışızdır mescide…
Kardeşlerle beraber hazırlığımız tamamdı. İnince merdivenleri ben sandım ki babam evvelinden çıkmış da bekler bizi. Bir sanrıdan ibaretmiş. ‘Baba?’ dedim kardeşime. ‘Görüyorsunuz ki pek rahatsızım.. yürümeye dâhi mecalim yok’ demiş babam meğerse.
O an yüreğinin bam teline dokunan ince bir sızı. Hem gözler nasıl dolmasın ki… Üniversite yıllarımda yaşadığım bir hasretti bu. An gelir yine hasret olur ya…
Hasılı bayram namazı ve hutbesiyle beraber bir hüzün iştirak etti bize. Hutbenin hitamiyle dudaklarda terennüm eden teşrik tekbirleri eşliğindeki bayramlaşmadan sonra camiden çıkış için merdivenleri inince gözler ve gönüllerimiz ilk bayram sevincini yaşadı. Babamız karşımızdaydı.. Geçmiş bayramların aksine o bizi bekliyordu şimdi. Meğerse vicdanen müteessir olmuş, yetmiş beş küsur yaşına ve takatini pek zorlayan rahatsızlığına rağmen bizden sonra cami yolunu tutmuş…
Böyle hasrete binler can verile…
Yitiğimiz Var…
‘Garipleri ziyarete gidelim mi Yâ Selman?’ demişti Kutlu Yâren. Şaşkınlıkla ‘Garipler de kimdir Yâ Rasulallah?’
‘Garipler ki kabirde yatanlardır…’ buyurmuştu Gariplerin Efendisi…
Bizden evvel asıl vatanına göçmüş olanları ziyaret etmek arzusu doğdu içimizde, her bayram gibi. Annemizle beraber garipler yurduna revan olduk memleketimizin çok sıcak iklimde. Arabayı park ettikten sonra yürüyelim dedik az. Lakin ne çare. Mesafe pek uzak geldi sıcağın şiddetinde. ‘İyisi mi ben arabayı getirem de öyle devam edelim.’ dedim.
Vardığımda kardeş ve abilerim orda lakin annem yoktu. Yedi ay vefat eden amcamızı ziyaretti maksat ilkin. Lakin annemiz kayıp, sanki bir yitik mevsim gibi. Mezarlık devasa büyüklükte ve bayramın ilk günü olması hasebiyle çok kalabalıktı.
Bizi bir telaş sardı. Havada sıcak. Aramaya koyulduk da beyhude. Belki de babasının kabrine gitmiştir dedik. Ama mesafe pek uzak. Nasıl şu sıcağın şiddetli gölgesinde gidebilir ki ihtiyar ve hasta haliyle.
Dedemizin kabrine vardığımızda bir ihtiyare kadın elinde su şişesiyle dualar eşliğinde toprağın bağrında yatan yitiğine su serpiştiriyordu. O ihtiyare kadın annemizdi bizim. Kıymet ve kadrini bilemediğimiz. Ve bir ömür kadr û kıymetini idrakinde de pek uzak kalacağımız…
Hüznün ardından gelen bir neşe.. bir işaretti bu, demişti şair.. aramalar bulmaların sevincini taşır içinde…
Hem öyle kaybetmelerde vardır ki, bulmalar yok sonunda…
Böyle kaybetmelere aramızda binler mesafe ola…
Bir Fitne…
Bayramın ilk gününde hilal görünmedi diye oruç tutanlarımız olmuştur.. Bayram ziyaretlerinde ikram edilene ‘ben orucum’ mukabelesi ne hazin bir hâl.. Birliğimiz o kadar dağıldı ki. En basit bir meselede bile bîkarar kaldık ve hazan yemiş kuru yapraklar gibi savrulduk…
Bediüzzaman Hazretlerine bu mesele sorulduğunda ‘Kardeşim ben Türkiye’deki takvime göre amel ediyorum.. ben de böyle yaparsam fitneye sebebiyet veririm…’ demişti.
Hâl böyle iken, bize bir birlik lazım iken… ilâ ahir…
Hasılı Bayramınız mübarek ola…