Bedir Haber

Ülfet nedir? Ülfet’in halleri nelerdir?

Ülfet nedir? Ülfet’in halleri nelerdir?
587 views
20 Mart 2021 - 1:07

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ

     Ülfet, insanın, belli şeylere karşı alışkanlık kazanması suretiyle, etrafında görüp durduğu olağanüstü varlık ve hâdiselere karşı lâkayt ve alâkasız kalması demektir. İnsan, yaratılışı itibariyle ülfete açık bir varlıktır. Zira o, bir mesele karşısında ilk başlarda heyecan duysa da gerekli bakış derinliğini yakalayamazsa zamanla bu heyecanını kaybeder ve artık en ciddi meseleler bile onun nazarında canlılığını yitirir ve ilgi çekmez olur. İslâmiyetle ilgili can alıcı bir mevzuu ilk duyduğumuzda, kalbimizdeki bütün fakülteleri tetikleyici, Rabbimizle münasebetimizi takviye edici çok canlı bir hitabe olarak hissedip ürperebiliriz. Ama O amellerimizde ihlas ve israrla devam edemezsek, sonra ülfetle birlikte o mesele sadece kendine has donuk hatlarıyla akıllarda bir hikâye olarak kalabilir. Ruhumuzda meydana getirmesini beklediğimiz heyecanı artık meydana getirmez hâle gelir. İşte bu durum, bir ülfet ve ünsiyet durağanlığıdır.

Her devrin en büyük hastalıklarından olan ülfetten, sahabîler de etkilenebiliyordu. Konumuzun başında okuduğumuz Hadid suresindeki şu ayet özelde sahabeyi genelde ise kıyamete kadar gelecek müslümanları uyarıyor: “İman edenlerin kalblerinin Cenâb-ı Hakk’ı ve O’nun tarafından inen hakikatleri hatırlayarak yumuşayıp saygı ile dirilme vakti gelmedi mi? Sakın onlar da daha önce kitap verilen ümmetler gibi olmasınlar. Zira kitabı tanımalarının üzerinden kendilerince uzun zaman geçmesi sebebiyle, onlarda ülfet meydana gelmiş, neticede kalbleri katılaşmıştı. Hatta onların çoğu büsbütün yoldan çıkmışlardı.”Bu ve benzeri uyarılarla sahabîler, kemale giden yolu kendilerine göstermek ve kalblerine heyecan vermek için adeta tehdit ediliyorlardı. Eğer bu durum sahabeler için söz konusu olduysa onlardan sonra gelecek her topluluk için de söz konusu olabilir.

Biz de orijinalitesi üzerinde terü taze Müslümanlık adına ilk yaptığımız ve duyduğumuz şeyleri sahabî neşvesi içinde kabulleniyor, gecelerimizi oldukça canlı geçiriyor, yer yer bu türlü mevzular karşısında içimizde heyecan duyup, gönlümüzle Allah’a yöneliyor ve bunda israrla devam edebiliyorsak sıratı müstakim üzereyiz demektir. Fakat zamanla bunlar bizim de alışageldiğimiz meseleler hâline gelip, artık bir çok meseleye eleştierek ve küçümseyerek bakıyor, sonra Allah’tan gelen, kitapta anlatılan her mesele gönüllerde mâkes bulmamaya başlıyor, gönüllerimiz artık eskisi gibi ürpermiyor, günlük meseleler içinde boğulup kalıyorsak ülfet tuzağına düşmüşüz demektir.

    İnsanlar, “Kitabımız, on dört asır evvel Hazreti Muhammed’e (as) nâzil oldu, ifadesi Arapçadır, içinde de bizden bazı şeyler isteniyor ama biz bunları bilmiyoruz.” diyorlarsa, burada bir ülfet var demektir. Bu durum hem o insanlar hem de o kitap için büyük bir tali’sizliktir ve bu insanlardan meydana gelen bir toplum da baş aşağı gitmeye başlamış demektir. Bu ülfet çemberinin kırılması bazı faktörlere bağlıdır. Bizim için gerekli olan da işte bunlar üzerinde durmaktır. Her şeyden evvel Kur’an’a sahip çıkan bir cemaat neye sahip olduğunu iyi bilmeli ve onu elinden kaçırmamaya âzami gayret etmelidir. Bu meseleye, Hazreti Musa (aleyhisselâm) hakkında anlatılan bir hâdiseyle ışık tutalım. O büyük Peygamber, “Ya Rabbi, görüyorum ki pek çok kimse ciddi bir coşkunluk ve heyecan içinde Sana doğru koşup gelirken daha sonra vazgeçiyor ve yarıyolda kalıyorlar.” diyor. Cenâb-ı Hak, kemal-i hikmet ve azametle: “Ey Musa! Onlar bana ulaşanlar değil, henüz hiçbir şey bilmeden yola koyulanlardır. Bana vâsıl olan insanlar asla gerisin geriye dönmezler.” diye ferman ediyor.

   Ülfetin temelinde evvelâ, vâsıl olmadan elde edilen küçük şeyleri, hatta vesilelere ait şeyleri gaye mevkiine koyarak her şeyi elde etme gurur ve kibrine kapılma gibi hastalıklı bir ruh hâleti söz konusudur. Evet, insan herşeyden önce kendisinden ne istendiğini iyi tetkik etmelidir. Inananlardan, haramlardan uzak durup, Rabbine, kulluk, tazarru ve niyaz etmesi isteniyor.

Ülfet, bir hastalık ve bakış zaafına bağlı marazî bir ruh hâletidir. Bu itibarla insanın, ilk önce şahsî gurur ve kibrini sonrada cemaat enaniyetini bırakması lâzımdır. Bunları elden bırakmayan, “Benim” diyen ve dünyayı kendinden ibaret gören bir insanın öbür âlemden gelen “Benim” sesini duyması ve ülfetten kurtulması mümkün değildir. 

Ülfeti yırtmak bir ameliyat-ı fikriye ister. Okumak, düşünmek ve karşısına çıkan hayat kitabının her sayfasını Allahın ikramı olarak görme adına gayret ister. Düşünmeyen, araştırmayan, tefekkür etmeyen, bildiklerini tatbike gayret etmeyen bir insan ise ülfetten kurtulamayacaktır. Yollarda olaylara ve kişilere takılıp kalacaktır. Salih olan  büyüklere ait menkıbeleri okumak da ülfetten kurtulmak için yapılabilecek şeylerdendir. Meselâ, ashab-ı kirama ve asırlar boyu islamın temsil ve anlaşılması için çalışmış alimlerin hayatlarına dair yazılmış kitaplar okunmalı. Menfi ve müsbet ibadetlein zorluklarına, imtihanları nasıl aştıklarına bakıp ibret almalı. Zira salih insanlar zikredildiği zaman ölmüş kalbler ihya olur. Önden çekici, arkadan itici faktörler olmadıktan sonra ülfet denen büyük belânın badiresinden kurtulmak çok zordur.

 Mümin sık sık kendine ben nerdeyim, neyi niçin yapıyorum diye sormalı. Endişe edip, korkmalı, kendini sorgulamalı ki; Allah da o ülfet perdesini yırtmasına yardım etsin. Bunun için, Şu dünyada gezip, dolaştığımız gibi ölümü, ahireti ve oradaki hesabı, mizanı ve başımıza gelecek şeyleri burada görüyor gibi düşünüp yaşamalı. عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَتْۜ “ İşte o Gün, her insan, ebedî hayat için neler yapıp gönderdiğini ve neleri —yapması gerektiği halde yapmadığını anlayacaktır. Fakat son pişmanlık fayda vermeyecek! hakikatini gözleriyle görüyor gibi olmalı. Bunun için sık sık önünü ve arkasını yoklamalı. Kişi kendinden evvel ahirete sâlihât ve güzel ameller adına ne gönderdi? Geriye bıraktığı şeyler ahiret adına işine yarar mı, yaramaz mı? Bunlara bakıp, sık sık kendini kontrol eder, dünyada iken ahiret sahnelerinde gezmeye çalışırsa. Bunlar, ülfetin perdelerini paramparça eder.

  Ülfet perdesini yırtmak için şekil ve şekilcilikten kaçınmak lâzımdır. Namaz, oruç vd. ibadetler mü’min için bir vecibe ve vazifedir. Evrâd ü ezkâr, dua gibi şeyler de insanın mânevi hayatı adına çok mühimdir. Bunlar, askerî talim ve terbiye gibi sadece şeklî olarak yerine getirilecek şeyler değildir. Bunların her biri Hak’la ayrı bir münasebet ifade eder. Binaenaleyh gerek evrâd ü ezkâr okurken gerekse Rabbe namaz ve sair ibadetlerle teveccüh ederken bunları şekil olarak yapmaktan daha ziyade vazife şuuru içinde bulunmalı, muhatap olarak karşıda Allah’ı görmeli. Önünde hesaba çağıran Rabbi, ölümü ve kabri, ayaklarının altında sıratı hayal etmeli. Sırtında bütün bir hayatın mesuliyet ve vebaliyle beraber o köprüyü geçmekle mükellefiyetini, defterlerin sağda solda uçuşup durduğunu düşünmeli. Defterini kimi sağdan, kimisi soldan alıyor… Bunları düşünüp endişelenmeli. Evet, ülfeti kırıp istikamet üzere devam edebilme adına mümin hep bu endişeleri taşıyacak ve bu endişeyle Rabbin kapısının tokmağına vuracak. “Mücrimim, günahkârım, isyankârım, efendisinden kaçmış bir köleyim. Fakat Sen’den gayrı kapı bilmiyorum.” diyecek ve İbrahim Edhem gibi:

إلهِي عَبْدُكَ الْعَاصِي أَتَاكَ … مُقِرّاً بِالذُّنُوبِ وَقَدْ دَعَاكَ

وَاِنْ يَكُ يَا مُهَيْمِنُ قَدْ عَصَاكَ … فَلَمْ يَسْجُدْ لِمَعْبُودٍ سِوَاكَ

“İlâhî, günahkâr kulun, günahlarını itiraf ederek Sana geldi, Sana dua ediyor. Eğer af ve mağfiret edersen, o işe ehil Sen’sin. Eğer kapından kovarsan, Senin kapından başka hangi kapı var ki, oraya gidilsin.” Ümüdimiz o ki, Duygu ve düşüncelerimizi bu anlatılanlarla canlandırma gönül hayatımıza fer getirecek, bizi kuvvetli kılacak ve bu sayede mükemmel fertler olma istikametinde yeniden yükselme imkânına kavuşacağız. 

 

Derleyen

Erdal ATAK

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
หนัง JAV UNCENSOREDหนังAV JAV JAPANXXX หนังโป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนังหนังav ดูหนังโป๊ญี่ปุ่น หนังxญี่ปุ่นหนังAV JAV หนังโป๊ญี่ปุ่น หนัง JAV CENSOREDtürk ifşatürk pornoหนังavหนัง JAV CENSOREDหนัAV JAV JAPANXXX หนังป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนัง Rate R HD

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.

maltepe evden eve nakliyat

ensest porno