Tüm Dünya ve Ailemiz Bize Emanet!

Tüm Dünya ve Ailemiz Bize Emanet!

Vefatından sonra amel defterinin kapanmayacağı müjdesini almış biz Mü’minler hangi şartları yerine getirmeli ve kendilerine bırakılan mirası gelecek nesillere nasıl aktarmalıyız? Bu konuda Peygamber Efendimizin bizlere tavsiyesi şöyledir:

 

Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu:”İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.” Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâya 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8.

Ölüm, bu dünyada yaşanan geçici hayatın sona ermesi, varlığı kesin olan ebedî hayata geçişin başlangıcıdır. Ölümle hayat durduğu gibi, yapılan hayırlar da, günahlar da sona erer. Ancak ilâhi hikmetin bir sonucu olarak bazı işlerin sevabı, bazı işlerin günahı ölümden sonra da devam eder. Zira Peygamber Efendimiz bu hususu şöyle beyan eder: “Kim islamda iyi bir çığır açarsa açtığı çığrın ecri ve kendisinden sonra, onunla (o çığırla) amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir. Kim de islamda (müslümanlar içinde) kötü bir çığır açarsa, açtığı çığrın günahı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahları, günahlarından birşey eksilmeden ona aittir.” (Riyâzu’s-Salihîn, 19, bab. 172. hadis, s. 158 (müslim’den); Sunenu’n-Neseî, V, 99;

 

Rabbimizin emri ve müjdesi bu istikamette bizlere:

 

” İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. ” Âl-i İmrân Suresi – 104 . Ayet 

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

 

“Bir grup, Kitâbullah’ı okuyup ondan ders almak üzere Allah’ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah’ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte anar.

 

” Ebû Dâvud, Salât 349, 1455. H.; Tirmizî, Kırâ’at 3, 2946 H.; Müslim, Zikir 38, 2699 H; İbnu Mâce, Mukaddime 17, 225. H.

 

Rabbimiz katından ilahi inayet bekliyorsak, Allahım! bizlere fereç ve mahrecin ne zaman deyip zulmün kesilip ilahi inayetin ve sekinenin üzerimize inmesini bekliyorsak Ulvi vazifelere farklı yol ve yöntemlerle devam etmeliyiz.

 

Ama yol yöntem çok önemli zira:

 

Gözetim ve koruma, şiddeti ve katılığı gerektiren bir şey değildir.

Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: 

 

((علموا ولا تعنفوا، فإن المعلم خير من المعنف))

[أخرجه الحارث في مسنده عن أبي هريرة]

“Öğretin, azarlamayın, Şüphesiz ki öğreten, azarlayandan daha hayırlıdır.”

(Haris Müsned’inde Ebu Hureyre’den nakletmiştir)

Çünkü öğreten, sert davranan kişiden daha hayırlıdır. Yumuşaklık ve hoşgörüden bahseden çok fazla hadis vardır.

Rasulullah (s.a.v.)’in eşi Hz. Aişe (r.a.), Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğunu naklediyor: 

 

((إِنَّ الرِّفْقَ لا يَكُونُ فِي شَيْءٍ إِلا زَانَهُ، وَلا يُنْزَعُ مِنْ شَيْءٍ إِلا شَانَهُ))

[أخرجه مسلم في الصحيح وأبو داود في سننه عن عائشة]

“Hangi işte yumuşaklık ve hoşgörü varsa o, işi güzelleştirir. Yumuşaklık ve hoşgörünün kendisinden çekilip çıkarıldığı her iş ise çirkindir.”

(Müslim Sahih’inde, Ebu Davud Sünen’inde Hz. Aişe’den nakletmiştir)

  Allah Azze ve Celle yumuşaktır, hoşgörülüdür ve her işte yumuşaklığı sever. İnsanın kalbinde iman geliştikçe, etrafındakilere daha yumuşak, daha nazik davranır. Bazen insan ayeti okur ama manasının önemine dikkat etmez. Allah Teâlâ buyuruyor ki: 

 

﴿وَلَوْ كُنْتَ فَظّاً غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ﴾

[سورة آل عمران الآية: 159]

“Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et.”

(Al-i İmran Suresi: 159)

Bize emanet edilen kıymetlere vakit ayıramayınca bakın neler oluyor:

 

Afganistanlı bir öğrenci olan Babrak Karmal, 1952-1954 yılları arasında burslu olarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okumaya gelmişti. Fakat bursu kesilince ortada kaldı. Sağa sola başvurdu, hiçbir maddi destek bulamadı.

 

Bir tek el uzatan olmadı. En son Rus Konsolosluğu’nun burs verdiğini öğrenince oraya başvurdu.

 

Onlar kendisine, “Burs veririz ama bir şartımız var. Ankara’da tıpta değil; Moskova’da uluslararası ilişkilerde okuyacaksın.” dediler.

 

O da çaresizlikten kabul edip, dedikleri fakülteye gitti. İstedikleri tipte kendisini yetiştirdikten sonra, onu geriye, ülkesi Afganistan’a gönderdiler. Babrak Karmal bürokraside yüksele yüksele, 1979 yılında Afganistan’da zirveye ulaştı.

 

Onu yetiştirenler, zamanı geldiğine inandıkları anda da düğmeye bastılar. Rus ordusu bir türlü giremediği Afganistan’a onun davetiyle girdi. Ve Afganistan için trajik zaman dilimi 1979’da başladı.

 

Sovyet işgaline uğrayan Afgan halkı, bir milyon kayıp verdi, üç milyon Afgan mülteci durumuna düştü. Bir zamanlar Mevlânâ’ları yetiştiren Afganistan’da artık durum içler acısı bir haldeydi.

 

( Biographies about historical man, Kalinovsky, Publishes 2011, p: 97 / Britannica, The article was most recently revised and updated by John M. Cunningham, )

 

Ayet-i Kerime bize ️ Uyarı mahiyetinde şöyle fermennâme sunar:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْل۪يكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلٰٓئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللّٰهَ مَٓا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ 

 

 Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve kendilerine emredileni yerine getiren melekler vardır.

 

Aile kavramının kapsamı sosyal yapıya göre farklılıklar taşısa da buradaki ana fikir, bir müslümanın mânevî mesuliyetinin sırf kişisel hayatıyla sınırlı olmadığına dikkat etmesinin gerekliliğidir. Böyle bir sorumluluk anlayışının sadece mânevî hedeflerle sınırlı kalmayan, sağlam bağlarla birbirine raptedilmiş bir aile yapısı ortaya çıkarması tabiidir (İslâm’ın aile telakkisi, aile fertlerine ve özellikle aile reisine yüklediği sorumluluk hakkında bilgi için bk. Mehmet Akif Aydın, “Aile”, DİA, II, 196-200; Mustafa Çağrıcı-Hamza Aktan, “Aile”, İFAV Ans., I, 78-87). Âyette zikredilen ateşten maksat cehennem ateşidir (bu ateşin yakıtının taşlar ve insanlar oluşu hakkında açıklama için bk. Bakara 2/24).

Kaynak :  Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 409-410

Ümmet-i Muhammed’in tüm yavrularını Ümmet-i İcabet hatta diğer inanç sahiplerini de Ümmet-i Davet nazarıyla baktığımızda bu aile tüm dünyayı kapsıyor. Tüm varlığın çekindiği ama zalimilikte ve cahillikte bütün varlığı geride bırakan insana bu vazife yükleniyor:

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْيَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًاۙ

 

Doğrusu Biz, sorumluluğu (emaneti) göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir; onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir. (kabulüne rağmen emanete hıyanet etmektedir) ( Ahzâb Suresi 72. Ayet )

 

Bu ağır ama kutsal vazifede dualar müşterek ola…

 

osman esen( osmanesen@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.