38,8949$% 0.36
43,4533€% -0.25
51,6683£% -0.22
3.999,77%-0,80
3.202,00%-1,14
9.668,36%1,33
Konuşurken tartışırken ne kadar çok çelişkilerimiz var. Ama fark edemiyoruz. Yeri geldiğinde “Müslüman ecdadımız yanı başındaki farklı din mensubu komşularıyla insani ve dini duyarlılıkla iyi bir şekilde geçinip giderlerdi.” “Hz. Peygamber (sav) de Yahudi komşularına iyi muamele ederdi” gibi sözler söyleriz. Kendimizi onlarla özdeşleştirmenin mutluluğunu yaşarız. Onları örnek vererek geçmişimizle duygudaşlığımızı ima ederiz. Bunlar doğru.
Ama pratik insani ilişkilerimize gelince genelde tersini yaparız. İçimizdeki bencillik canavarı harekete geçer. Değil Yahudi, Hristiyan veya Ermeni, aynı inancı paylaştığımız kardeşimize bile hayatı zindana çevirebiliyoruz.
Toplum olarak neden bu kadar ani duygu kırılmaları yaşıyoruz?
Davranışlarımızı yönlendiren nedir?
Duygu, düşünce ve davranışlarda savrulmaların temel bazı sebepleri; bilgisizlik (cehalet), yüzeysel dindarlığın yanlış motivasyonu ve mefluç vicdanın hakikati görememesidir.
Kendisiyle övündüğümüz ecdadımıza ait insani davranış modelinin bir benzeri, bugün demokrasinin gelişmiş olduğu toplumlarda, çok kültürlü toplumsal realiteyi ve bir arada yaşama kültürünü ifade eden “toplumsal çoğulculuk”la tanımlanmaktadır.
Toplumsal çoğulculuk her düşünceye teslim olmak değildir. Her inancı tasdik etmek hiç değildir. Toplumsal çoğulculuk; kişinin ya da bir toplumsal grubun kendi inancının yüceliğine inanarak kendi değerleriyle yaşamanın mutluluğunu yaşarken, başkalarının inanç ve düşüncelerinde de bazı hakikatin bulunabileceğini kabul edip, en azından insanlığın gereği olarak onların inanç ve düşüncelerine saygının gösterilmesidir.
Mevcut şartlarda, yerelde huzurlu bir toplum ve genelde huzurlu bir dünya için toplumsal çoğulculuk anlayışından başka bir yol görünmüyor. Geçen yüzyılın uluslaştırma (dolayısıyla tek tipleştirme) ısrarına rağmen gelinen noktada, küreselleşme ve küçük kültür bloklarının ısrarla varlığını devam ettirmesi, toplumsal grupların ve çeşitliliklerinin bir arada yaşama zorunluluğunu kaçınılmaz kılmıştır.
Herkesi kendimize benzetme ideali, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir ütopyadır. Sünnetullaha da aykırıdır. Dolayısıyla bir arada yaşadığımız insanları olduğu gibi kabul edip asgari müştereklerde buluşma zorunluluğumuz vardır.
İnsanları şiddet ekseninde kutuplaştırmaya yönelik bireysel ya da toplumsal her eylem ve söylem, bugünün Ortadoğu coğrafyasının şiddet ortamına benzer bir ortama davetiye çıkarmaktır.
Marifet ve hikmette eksik olanlar, slogan ve hamasi söylemlerin hipnozuyla hareket ederler. İlginç olan akıl ve muhakemeye bu kadar vurgunun yapıldığı ve akılcılığın adeta kutsandığı bir çağda, insanlar akıllarıyla hareket etmekten ziyade istikamet bulamamış duygularıyla hareket ediyorlar.
Hikmet kapısını aralayamamış kişinin yanlışa yönlendirilmesi ve kendisine yanlış şeylerin yaptırılması daha kolaydır. Bu durumda olanlar, slogan ve hamasi söylemlere açıktır ve hemen angaje olabilmektedir.
Akıl ve duyguları çeldirici etmenlerin çokça bulunduğu bu çağımızda, insan olarak bu negatif şeylerle baş edebilmek için, dini değerlerle yoğrulmuş bir kalbe, zamanı doğru analiz edecek bir bilgiye ve güçlü bir iradeye sahip olmak gerekir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.