38,0860$% -0.12
43,6016€% -0.32
50,8270£% 0.22
4.062,84%-0,86
3.308,76%-1,02
9.409,80%1,55
**Think-tanklerin Tarihsel Gelişimi **
Think-tank terimi ilk kez XX. Yüzyılın başında, ABD’de “akılcı yönetim” fikrinin egemen olduğu bir dönemde (1901-1917) ortaya çıkmıştır. Bilimsel araştırmaların ve uzmanların yönetimi daha akılcı ve verimli kılacağına inanıldığı, ekonomi ve devlet aygıtı içinde planlamaya ve teknolojiye dayandırılması gereğinin sıklıkla vurgulandığı bu dönemde öne çıkan ya da çıkartılan “yönetim uzmanları”, politik yetki sahiplerine danışmanlık hizmeti vermeye başlamışlardır.
**Think-tanklerin ilk kurumlaşma örnekleri**
Bu danışmanlık hizmeti, bir yandan yönetimi daha da akılcılaştırma hedefini taşırken, diğer yandan da geleneksel sınıfı birliklerinden ve çıkarlardan kaynaklanan çatışmalardan uzak duran üniversite eğitimli uzmanların “nesnel” bilgileri sayesinde toplumsal sınıflar arasındaki politik çatışmaların engellenmesini mümkün kılar. Think-tanklerin ilk kurumlaşmaörnekleri tam da bu yıllarda ABD’de gerçekleşmiştir. 1907’de kurulan Russell Sage Foundation’ı, 1910’da Russell Foundation, 1911’de Carnegie Endowment ile Twentieth Century Fund ve 1916’de Hoover Institution izler (Keskin, 2005).

**Think-tankler ve Soğuk Savaş**
Think-tankler Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası ilişkiler alanında etkisi giderek artan bir aktör konumuna gelmiştir. Özellikle ABD’de faaliyet gösteren think tankler gerek Amerikan iç ve dış politikasını şekillendirme noktasında gerekse dünya politikasınıyönlendirme adına yoğun bir çaba içerisindedir. Bu düşünce fabrikalarının önümüzdeki dönemde de dünya politikasında ağırlıklarını hissettirmeye devam edecekleri anlaşılmaktadır.
**Endüstri haline gelen think-tankler**
ABD’de, 1907 ile 1950 yılları arasında sadece iki düzine kadar think-tank kurulmuşken, 1950 sonrası bu sayı katlanmış ve think-tankler adeta bir endüstri haline dönüşmüştür. ABD’nin uluslararası alanda dış ilişkilerini nasıl yürüteceği ile ilgili çıkmazları, yönetenlerin politik uzmanlara bağımlılığını arttırmış, dolayısıyla da RAND Corporation (1948), Foreign Policy Research Institute (1955), Center for Strategic and International Studies (1962) gibi enstitülerin kurulmasını sağlamıştır (Keskin, 2005:6).
**Çalışma alanları genişledi**
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte dünyadaki think-tank anlayışı ve algılaması da değişmeye başlamıştır. Çevresel sorunlar, insan hakları, küreselleşme ve ekonomi-politik gibi konular ya mevcut think-tanklerin çalışma alanlarını genişletmelerine sebep olmuş ya da bizzat bu yeni çalışma alanları üzerine kurulan think-tankler ortaya çıkmaya başlamıştır (Evans ve Newnham’dan aktaran Karabulut, 2010:94).
**ABD’de sayıları 1500’ün üzerinde **
ABD’de sayıları 1500’ün üzerinde bulunan düşünce kuruluşlarının temel hedefi olarak yaptıkları araştırmalar ve çalışmalar sonucunda kamuoyunda ve dış politikada karar alıcımerciler üzerinde etki sahibi olabilmek gösterilebilir. ABD’de 1907 ve 1950 tarihleri arasında sayıları iki düzineden az olan düşünce kuruluşlarının 1980’lerin başlarından itibaren hem sayıları hem de önemleri giderek artmıştır. Bu da özellikle II. Dünya Savaşı’nı takiben hegemon bir güç durumuna gelen ABD’nin uluslararası politikada kazandığı önem ve sorumluluktan kaynaklanmaktadır (Akdemir, 2007:55).
Başka hiçbir ülkede düşünce kuruluşları ile siyasal yaşam ilişkisi bu kadar iç içe geçmiş değildir.
Bugün, Amerika’nın dünya literatürüne think tank sözcüğünü kazandırmış olmasıtesadüf değildir. Think-tank, araştıran, analizler yapan, yayınları olan ve danışmanlık hizmetleri veren sivil toplum kuruluşudur. Bu düşünce kuruluşları, Amerikan politikalarının yönlendirilmesinde ve karar alma aşamalarında yadsınamaz bir etkiye sahiptir. Başka hiçbir ülkede düşünce kuruluşları ile siyasal yaşam ilişkisi bu kadar iç içe geçmiş değildir (Akçadağ, 2009).
**Dış politikada oldukça etkin kuruluşlar**
Amerika’daki düşünce kuruluşları dünyanın diğer yerlerindeki bu tür kuruluşlardan belirgin bir farkla ayrılmaktadır. Bu belirgin fark ise Amerika’daki düşünce kuruluşlarının diğer ülkelerdeki örneklerine nazaran benimsedikleri fikirlerini karar alıcılara ulaştırmada daha az kısıtlamalara uğramalarından ve kamuoyunu etkilemede daha fazla fırsatlara sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Yani, diğer ülkelerdeki benzer kuruluşlarla kıyaslandıklarında ABD’deki düşünce kuruluşlarının bir çoğu, özellikle dönemin yönetimine yakın kuruluşlar, dış politika yapımında çok daha etkin bir nüfuza sahiplerdir (Denham ve Gernett’ten aktaran Akdemir, 2007:56).
Bugün neredeyse her ülkede varlık gösteren düşünce kuruluşları birkaç milyon çalışana ve belirli bir entelektüel özgürlüğe sahiptir. Düşünce kuruluşları artık siyasi sistemlerin, belirli faaliyetleri ve örgütsel yapılanmaları gibi, çeşitli kademelerinde faaliyet göstermektedirler. Siyasi manzaranın kalıcı bir parçası olan düşünce kuruluşları, birçok ülkede siyasal sürecin ayrılmaz bir parçası durumuna da gelmişlerdir (Akdemir, 2007:54).
Pennsylvania Üniversitesi’nin yayımladığı bir çalışmada düşünce kuruluşlarının iletişim ağlarının küresel çapta olduğu ve her geçen gün daha da genişlediği belirtilerek, bu kuruluşların bugünün kamu politika konularına çözümler üretme kapasitesinin de arttığıkaydedilmektedir. Merkezi Philadelphia’da bulunan “Düşünce Kuruluşları ve Sivil Toplum Programı” yöneticisi James McGann’in yaptığı çalışmada “Birçok düşünce kuruluşu dünya sahnesinde yer alırken bu kuruluşlar küresel yayılma stratejileri sayesinde eş zamanlı olarak çoğalmaya devam ediyor” denilmektedir (Sarıhan, 2010).
**Beyaz Saray ve think-tankler**
ABD’de Başkan Wilson’un Beyaz Saray’a çıkışından itibaren, başkanlar ve başkan adayları ABD’nin geleceğini şekillendirmek için büyük ölçüde think-tanklerde görev yapan uzmanlardan yararlanmış, hatta bu uzmanlar yönetimde danışman olarak söz sahibi olmuşlardır.
Think-tanklerin karar alıcılar üzerinde sahip olduğu etkinin büyük ölçüde o ülkedeki demokrasi işleyişi ile bağlantılı olmakta ancak, siyasal sistem, etnik yapı, gelenekler ve bölgesel farklılıklar da önem taşımaktadır. Örneğin; ABD’nin federal yapısına bağlı olarak, eyaletler arasındaki rekabet ortamı sürekli daha farklı ve daha tatminkâr politikaların yürürlüğe konması açısından think-tanklerin önemini arttırmaktadır.
**
Think-tankler çeşitli biçimde sınıflandırılabilir.**
Üzerinde uzlaşma sağlanan ortak bir yaklaşım söz konusu olmamakla birlikte mevcut think-tanklerin kurumsal özelliklerinden ve yapısından hareketle şöyle bir sınıflandırma yapılabilir:
**
1. Etkinlik Derecesine Göre:** Küresel, Bölgesel ve Ülkesel
**2.Bağımsızlık Kriterine Göre: **Tam Bağımsız, Yarı-bağımsız/bağımlı, Tam Bağımlı
**3. İşlevlerine Göre **
a- Bölgesel ya da Ülkesel Çalışmalar Yapan (Avrupa, ABD, Kafkasya v.b)
b- İşlevsel Çalışmalar Yapan (Güvenlik, İnsan Hakları, Enerji, Çevre v.b)
Bu sınıflandırmanın yanı sıra diğer bazı yaklaşımlar da vardır. Örneğin, Foreign Affairs tarafından yayınlanan think tank indeksinde şu şekilde bir sınıflandırma yapılmıştır;
**i- Politika Yapıcılar: **RAND, Urban Institute, Overseas Development Institute v.b. ,
** ii- Partizanlar:** Heritage Foundation, Center for American Progress, Adam Smith Institute v.b.,
**iii- Fantomlar:** China Development Institute, Institute for Democracy and Cooperation (Russia) v.b.,
**iv- Bilim Adamları:** Brookings Institution, Council on Foreign Relations, Chatham House v.b.,
** v- Aktivistler:** Human Rights Watch, Centre for Conflict Resolution (South Africa),Amnesty International (Aktaran: Karabulut, 2010:95-96).
alıntıdır
http://www.akademikbakis.org/eskisite/31/17.pdf
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.