38,1855$% 0.55
43,5993€% 0.3
50,8466£% 0.3
4.083,86%0,54
3.326,81%0,01
9.364,80%-0,33
” Taksiciler 22 Eylül Pazartesi günü İstanbul’da kurulacak Taksi Çağrı Merkezi’ni protesto edecekler. Taksi Çağrı Merkezi ile kent genelinde 18 bin taksinin tek çağrı merkezinden yönetilmesi, ödemelerin kredi kartı ve İstanbul kart ile yapılması ve araçların takip sistemi ile izlenmesi planlanıyor. Amaçlarına bakıldığında bunun iyi niyetli bir düzenleme olduğu anlaşılıyor: İSPARK web sitesindeki bilgilere göre, hizmet kalitesi artacak, taksilerin boş gezmeleri engellenecek, zaman kaybı, gereksiz yakıt tüketimi ve egzoz gazı salınımı en aza indirilecek.* Peki öyleyse, taksiciler neye itiraz ediyorlar, neden itiraz ediyorlar?
Bu değişiklikten etkilenecek beş grup olduğu söylenebilir. (1) Taksi plakası sahipleri. (2) Plaka sahipleriyle şoförler arasında aracılık yapan (plakaları taksi olarak işletilmek üzere kiralayan) az sayıda firma. (3) Plaka sahibi olmayan taksi şoförleri. (4) Hâlihazırda çağrı merkezi hizmeti veren az sayıda firma. (5) Taksi müşterileri. Tarafların çokluğu ve piyasanın mevcut yapısı, tek bir çağrı merkezi kurulmasının etkilerini anlamayı iyice güçleştiriyor. Gelin neler oluyor bir bakalım.
Mesele İsrail değil!
Dün akşam bindiğim taksinin şoförüne “protesto neden yapılıyor, neden şikayetçiisiniz?” diye sordum. Taksici kardeşimiz üye olduğu dernekten gelen mesajı gösterdi, “az önce geldi, ben daha okumadım” dedi. Mesajda tek vurgu vardı “İSRAİL”. Aynen böyle büyük harflerle yazılmıştı. Bu mesajdan tek anlaşılan, protesto edilen şeyin çağrı merkezi ihalesinin İsrailli olduğu söylenen bir firmaya verilmesiydi. Söz konusu olan İsrail olunca, muhafazakâr taksi şoförünün protestoyla ilgili diyecek tek sözü vardı: “İhaleyi İsrail’e vermişler. O yüzden protesto ediyoruz”.
Haberlere göre Türkiye Taksiciler Vakfı “amacımız haksız bir ihaleyle projenin İsrailli bir firmaya verilmesini protesto etmektir. Sektörümüzde tekelleşme istemiyoruz” diyordu. Vakıf Başkanı ” İSPARK gibi dev bir kuruluşun şaibeli bir ihale süreciyle tek yüklenici olarak İsrailli firmadan hizmet” almasına itiraz ediyordu. Amaçlarının teknik yeterliliğe sahip birden fazla firmanın lisans alarak serbestçe bu işi yapmalarını sağlamak olduğunu ifade ediyordu. Vakıf Başkanı’nın iktisadi argümanı şuydu: tekele itiraz ediyoruz çünkü rekabet olursa kalite gelir, taksici esnafı ve müşterisi kazanır.
Yapılan açıklamalara bakıldığında, eylemi organize edenlerin aslında tekelleşmeye karşı oldukları ve çağrı merkezi ihalesinin İsrailli firmaya verilmesini de protestoyu yaygınlaştırmak için kullandıkları anlaşılıyor. Yani konuştuğum taksici, İsrail’i protesto edeyim diye gittiği eylemde aslında tekelleşmeyi protesto edecek. İstemeden de olsa, tekelleşmeye “one minute” diyecek. Tabii her taksici bu kadar ilgisiz değil. Açıklamalardan anladığımız kadarıyla asıl mesele, ihalenin İsrailli olduğu söylenen bir firmanın alması değil. İtiraz ettikleri ve edebilecekleri pek çok şey var.
Taksi şoförleri neden rahatsız olabilir?
İBB’nin web sitesine bakınca itirazın nedenlerini biraz olsun anlamaya başlıyoruz. Örneğin, Taksi çalışma ruhsatı başvuru formuna baktığımızda Taksi Çağrı Merkezi’nin çalışmaya başlamasından sonra taksi ruhsatı alabilmek için taksilerin “çağrı merkezine üyelik belgesi” almaları gerektiğini görüyoruz.* Yani çağrı merkezine üye olmayan taksiler, yasal olarak taksi plakasına sahip olmalarına ve diğer tüm diğer şartları yerine getirmelerine rağmen taksi ruhsatı alamayacaklar, taksi ruhsatlarını yenileyemeyecekler. Ayrıca İSPARK’ın taksi durağı abonelik sözleşmesinde de abonenin işlettiği tüm taksilerin çağrı merkezine üye olması gerektiği yazıyor. Bunlara ek olarak İBB belediye kuralları yönetmeliğinde* yolcu çağrılarına cevap vermemenin (Madde 8-z) ve taksimetreyi yolcunun bindiği noktadan önce açmanın yasak olduğu (Madde 8-dd) yazıyor. Bazı taksiciler bu kuralları, çağrı merkezinden gelen çağrılara cevap vermemenin suç olacağı ve taksicilerin çağrı merkezinden gelen çağrıları cevaplamaya zorlanacağı şeklinde yorumluyor.
Çağrı merkezinin işler duruma gelebilmesi için taksilerde araç takip sisteminin olması gerekiyor. Ödemelerin kredi kartı ve İstanbul Kart gibi ödeme araçlarıyla yapılması öngörülüyor. Dolayısıyla, İstanbul’da çalışmak isteyen her taksinin bu donanımlara sahip olması gerekecek. Çağrı merkezi tekel olduğu için bu donanımların maliyetlerini plaka sahiplerinin veya takside çalışan şoförlerin üstlenmesi gerekebilir. İstanbul taksi piyasasının doğası gereği, bu tür düzenlemeler çoğu zaman plaka sahibi olmayan şoförleri vuruyor. Bu konuda bir açıklık olmaması da bir rahatsızlık unsuru olabilir.
Taksi durakları kaybedecek!
Bütün taksilerin mecburen üye olmak zorunda olduğu tek bir çağrı merkezi olacak ve taksiciler çağrılara cevap vermeye mecbur olacak. Bunlar da taksi duraklarının bugünkü işlevini kaybetmesine neden olacak. Taksicilerin durak aidatı ödeyip bir durağa üye olması anlamsızlaşacak. Bunun ne gibi sonuçlar yaratacağını kestirmek zor. Ancak, durak üyesi olmayan sürekli gezen taksi sayısının artmasını önlemek için muhtemelen durakların işleyişi ile ilgili düzenlemeler de yapılması gerekecek. Hali hazırda İSPARK’ın işlettiği cep duraklarını kullanan taksiciler günlük 5 TL ve bir seferlik kullanım için de (yerine göre) 0,5 veya 1 TL ödüyor. Benim tahminim yoğun noktalardaki duraklarda da benzer bir uygulamanın getirileceği yönünde. Her ne olursa olsun, işlek noktalarda durak işletenlerin ve bu duraklarda çalışanların çağrı merkezi uygulamasından memnun olmaması anlaşılır bir şey.
Mevcut çağrı merkezleri de kaybedecek!
Bunlara ek olarak, hali hazırda çağrı merkezi hizmeti verenler de bu düzenlemeden rahatsız olmalı. Çünkü bütün taksiler tek bir çağrı merkezine bağlanınca ve her taksici bu merkezden gelen çağrıya cevap vermekle yükümlü olunca, şu anda çağrı merkezi hizmeti veren firmalar işlerini kaybedecek. Buna mobil uygulamalar aracılığı ile çağrı merkezi hizmeti veren yenilikçi firmalar da dâhil. Yapılan ihale ve mevcut düzenlemeler bu hizmetleri verenlere ne olacağı ile ilgili açık ifadeler içermiyor. Ancak, bu firmaların zarar göreceğini tahmin etmek zor değil.
Plaka sahipleri ve aracı şirketler kaybedecek!
İstanbul taksi piyasasının sıkıntısı bunlarla bitmiyor. İstanbul taksi piyasasındaki asıl sorun, mevcut 18 bin civarı taksi plakalarının çok daha az sayıda insanın ve firmanın elinde toplanmış olması. Yatırım için taksi plakası satın alanlar taksiyi işletmenin dertleriyle uğraşmak istemedikleri için az sayıda aracı firmayı kullanarak plakalarını kiraya veriyor. Yani İstanbul taksi piyasası rekabetin neredeyse olmadığı bir piyasa. Plaka sahibi olmayan taksi şoförlerine sorarsanız, size şoförlerin nasıl sömürüldüğünü anlatırlar. Çağrı merkezi uygulaması, şoförleri rahatsız ettiği kadar, taksi piyasasına hâkim olan az sayıda plaka sahibi ve aracıyı da rahatsız ediyor olmalı. Neden mi? Nedeni basit. Açıklayayım.
İstanbul taksi piyasasında büyük bir vergi kaybı var. Çünkü İstanbul taksi plakası borsası kuralsız işliyor ve kiralama işlemleriyle ilgili düzenlemeler yetersiz.* Mesela taksi plakasını kiralayanlar ve taksi işletenler gelirleriyle orantısız düşük vergiler ödüyor. Çağrı merkezi uygulamasıyla birlikte gelecek olan POS cihazları ve araç takibi, gelirin kayıt altına girmesine ve plaka sahipleri ile aracıların vergi yükünün artmasına neden olacak. Onların çağrı merkezine itiraz edebileceklerini anlamak bu sebeple zor değil. Öte taraftan, artan vergi yükü kısmen plaka sahibi olmayan şoförlere de yansıyabilir, onların günlük kazançları da azalabilir.
Vergi kaybı konusu bununla da bitmiyor. Satış işlemlerinde de vergi kaybı var. Mesela plakalar 1 milyon 400 bin TL civarında fiyatlara sahip ama satış işlemleri çok daha düşük fiyatlardan yapılıyor.* Yani ödenen ile kayda geçen arasında büyük bir fark var. Çağrı merkezinin faaliyete geçmesi ve tüm işlemlerin kayıt altına alınması zaman içinde plaka satışlarının daha fazla dikkat çekmesine ve bu işlerden para kazananların gelirlerinin düşmesine de neden olabilir. Kuralsızlığın rant yarattığı bir piyasaya, bu ranta ortak olacak bir tekeli kamu aracılığıyla eklediğinizde, rantın paylaşımıyla ilgili çekişmeler olması kaçınılmaz olur. Yani, özetle mevcut rantı bölüşenlerin çağrı merkezinden hoşnut olamaması gayet anlaşılır bir durum. Çağrı merkezinin vergi kaybını azaltacak olması olumlu bir gelişme olarak düşünülebilir. Ancak, bunun yeni bir tekel yaratacak şekilde yapılması ne kadar doğru orası tartışılır. Çünkü doğası gereği tekel rant yaratır.
Taksi müşterisi de kaybedecek!
Tüketiciler açısından durum basit. Tekel kötüdür. Bir piyasada tekel yarattığınızda tüketiciler bundan illa ki kaybeder. Daha da önemlisi, mevcut durum iyileşse bile kaybederler. Bunu anlamak zor değil. Çağrı merkezinin kurulması tüketiciler için pek çok avantaj getiriyor. Kolaylıkla taksi çağırabilmek, kredi kartıyla ödeme yapabilmek, araç takip sistemi sayesinde güvenliğin artması gibi avantajlar zaten bu işin reklamında kullanılıyor. Bunlar gerçekleştiği takdirde taksi hizmetlerinde göreli bir iyileşme yaşayacağımız aşikâr. Ancak, çağrı merkezi işinin tek bir işletmeye verilmesi yani rekabetin olmaması, tüketicinin elde edebileceği faydayı büyük ölçüde kısıtlayacak. Hizmet standardı, koşulları vb. tek bir firmanın tekelinde olacak, tüketicinin seçme şansı olmayacak. Dolayısıyla, çağrı merkezi hizmeti tek bir elden yürütüldüğü takdirde, taksi müşterileri daha iyi bir hizmet alma imkânından mahrum kalacak. Yani göreli iyileşmeye rağmen rekabetin ortadan kaldırılması taksi müşterilerinin de itiraz etmesi, rahatsız olması gereken bir durum.
Peki ne yapmalı?
İstanbul taksi piyasasının o kadar çok sorunu var ki, bu sorunları çözecek tek bir öneri yapmak oldukça zor. Ama çözümün çağrı merkezi işinin tekelleştirilmesi olmadığı da açık. Benim önerim, İBB’nin başına buyruk kararlar almak yerine, sorunlu İstanbul taksi piyasasıyla ilgili ciddi bir çalışma yaparak, piyasayı baştan aşağı yeniden düzenlemesidir. Görebildiğim kadarıyla, yasal taksi sayısının arttırılması, vergi denetimlerinin arttırılması, ikinci el plaka piyasasının düzenlenmesi, plaka sahiplerinin listesinin kamuya açık olması, taksi şoförlerinin eğitimi ve seçilmesi ile ilgili düzenlemeler yapılması ve şoförlerin çalışma şartları ve sosyal güvenceleriyle ilgili iyileştirmeler sağlanması gerekiyor.* Çağrı merkezi de harika bir fikir. Ancak bunun tekelci bir şekilde değil, rekabete açık bir şekilde yapılması gerekiyor. Amaç, mevcut rantı yok etmek, hizmet kalitesini arttırmak ve taksi esnafının koşullarını iyileştirmek olmalı. Yeni bir rant kapısı yaratmak değil.
Piyasanın yapısı dikkate alınmadan yapılan bu tür düzenlemelerin çoğu zaman amaçlanmayan sonuçlar yarattığını çok iyi biliyoruz. İktisat literatürü bunun örnekleriyle dolu. Taksi Çağrı Merkezi’nin de hiç amaçlamadığı sonuçlara yol açması çok muhtemel görünüyor. Örneğin, bu düzenlemenin korsan taksiciliği teşvik etmesi hiç şaşırtıcı olmaz. Sonuçları hep birlikte göreceğiz.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.