Kur’an’ı Kerim’de açıklandığı üzere Allah (cc) insanlara “Suhuf” ve “Kitap” göndermiştir.
Bunlara bir bakalım:
● Suhuf; kitabı oluşturan parçadır. Sahife kelimesinin çoğuludur. Günümüzde sahife bir kitap yaprağının tek yüzüne denilirken esasen din dilinde bir kitap yaprağının iki yüzü sahife olarak adlandırılır. Cenabı Allah Kur’an’da İbrahim (as) ve Musa (as)’a suhuf verdiğini beyan buyurmuştur. Musa (as)’ın suhufu Tevrat’tır. İbrahim (as) suhufunu ise Necm Süresi 38 – 49 arası ayetlerde kısmen buluyoruz. Şurası bir gerçek olarak kabul edilmelidir ki Allah kullarına bazen yazılı bazen sözlü olarak peygamberleri aracılığı ile her zaman yol göstermiştir.
● Tevrat; İbranice’de “kanun ve şeriat” manasına gelir. İbrani ve batı dillerinde “tora” diye ifade edilir. Musa (as) vasıtasıyla İsrailoğullarına gönderilmiş, vaktiyle yazılmadığından zamanla unutulmuş daha sonra hatırda kaldığı kadarıyla yazıya geçirilmiştir. Bu günkü Tevrat bir hayli hacimli olup bu kitabın ilk beş bölümünün muharref de olsa esas Tevrat olabileceği ihtimali üzerinde durulur. Tevrat’ın dili arapça ile aynı kökten olan binlerce yıllık ibranicedir.
Yahudiler her din mensubu gibi kitaplarına fevkalade önem verirler. Hatta Havra veya Sinagog’ta Tevrat yere düşerse haham (rav) hemen onu alır. Bundan dolayı haham ve oradaki bulunan cemaat 30 gün oruç tutmak zorundadır. Yahudi inancına göre nerede olursa olsun Tevrat okunurken başın mutlaka örtülmesi şarttır.
● Zebur Davud (as) a verilmiştir, bu gün Tevrat’la beraber basılır, Tevrat kanun kitabı, Zebur ise İlahi kitabı hükmündedir. Güzel sesiyle meşhur olan Davud (as)’ın Zebur’u okuyarak demire ateşsiz istediği şekli verdiği rivayet edilir. Tevrat ve Zebur’a “Ahdi Atik” denilir. (alte testament)
● İncil; İsa (as) vasıtasıyla İsrailoğullarına indirildi. İncil, İsa (as) zamanında yazılamamıştır. İsa (as)’dan sonra gelen İsa’yı görmemiş sevenleri Matta, Markos, Luka, Yuhanna ve diğer 23 kişi tarafından “İsa’nın öğretisi – hayatı”, kayda alınmaya başlanmıştır. Merkezi Kilise bunların dördünü kabul eder. Dolayısıyla yazılan İsa (as)’ın hayatı ve öğretisidir, İncil değildir. Nitekim bu gün Hıristiyanlıkta Kelam– logos– vahiy = İsa’nın vucududur. Ayrıca İncil müelliflerinin hiç biri havari değildir ve İsa’yı görmemişlerdir. (Ahdi cedid – neue testament)
Peygamberimiz buyurur ki; “Ehl-i Kitab haberleri karşısında sükut edin, tasdik de, tekzip de etmeyin; “Biz Allah’a ve O’nun Kitabına inanıyoruz” deyin” (Buhârî, Şehâdet, 29.)
● Kur’an’ı Kerim: Lügat bakımından Kur’an kelimesi “toplamak, okumak, bir araya getirmek” anlamına gelir. Kur’an ıstılahi olarak ise şöyle tarif edilir:
“Hz. Muhammed (sav)’e indirilen, mushaflarda yazılı, Hz. Muhammed(sav)’den bize kadar tevâtür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, insanlığın benzerini getirmekten âciz kaldığı ilâhî kelâmdır”. Bu tarif İslam alimlerinin ortak tarifidir. Buna göre; “Peygambere indirilen” derken Hz.Muhamme(sav) kastedilmektedir. “Tevâtür yoluyla nakledilmiş olan” derken, her devirde yalan üzerine birleşmelerini aklın imkânsız gördüğü bir topluluk tarafından nakledildiği ve nesilden nesile böyle geçtiği için onun, Allah’a ait oluşunun kesinliği ifade edilmektedir.
“Okunmasıyla ibadet edilen” derken de, Kur’an’ı okumanın ibadet olduğuna, namaz ibadetinde vahyedilen metnin okunması gerektiğine işaret edilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm, 610 yılının Ramazan ayında Allah Teâlâ’dan Hz. Peygamber (sav)’e Melek Cebrâil (as) aracılığıyla ve vahiy yoluyla ve peyderpey –takriben 23 yıl boyunca- indirilmiştir.
Kur’an’ın bir defada toptan indirilmeyişinin sebebini Rabbimiz “Kalbi iyice pekiştirmesi için” (Furkan 32) diye beyan buyurur. Ayrıca Kur’an’da ki ayetlerin çoğu bir hadise üzerine inmiştir. Ayetin inmesine sebep olan hadiseye sebeb-i nüzûl (vahyin iniş sebebi) denilir. Bununla beraber her ayetin iniş sebebi yoktur, Cenab-ı Allah nasıl takdir buyurmuşsa öyle nazil olmuştur.
Kur’an ayetleri, Peygamber Efendimiz (sav)’e muhtelif vahiy şekilleri ile gelmiştir. Vahiy lügatte; işaret etme, emretme, ilham etme, elçi gönderme…vs. manalarına gelir. İstilah ta ise “Allah’ın peygamberlerine hükmünü bildirmesi” demektir. Vahyin Geliş Şekilleri şunlardır.
1- Sadık Rüya; Vahyin rüyada gelmesi
2- Rasûlüllah uyanık iken gönlüne vahyin ilka edilmesidir.
3- Cebrail (as)’ın insan süretinde gelmesi,
4- Meleğin görünmeden vahiy getirmesidir. Peygamberimiz bu vahiyde çan veya çıngırak sesine benzeyen bir ses duyardı. Vahyin en ağır şekli budur. Vahyin bu şekli tehdit ve vaad ihtiva eden âyetlere özgüdür.
5- Meleğin asli sûretinde gelmesi; vahyin bidayetinde ve miracda böyledir.
6- Rasûlüllah (s.a.s)’in doğrudan Allah Teâlâ ile konuşmasıdır. Namazın farz oluşu bu yolladır.
7- Vahyin uyku halinde gelmesidir. Kevser Sûresi böyle nazil olmuştur.
İşte bu şekilde gelen Kur’an ayetleri derhal Efendimiz tarafından ashabına ilan edilir. Katipler hemen yazar. Namazda okunur. Ümmet birbirine nakleder, böylece Kur’an-ı Kerim kayda alınmış olurdu.