0

BEĞENDİM

0

Günümüzde Yaşayan Nüfus Ne Kadar?

Bugün dünyada yaşayan insan sayısı yaklaşık sekiz milyara ulaştı.
Bu sayı kulağa büyük gibi gelse de, geçmişte yaşamış olan tüm insanların toplamıyla kıyaslandığında aslında oldukça küçük kalıyor.

Yanıltıcı Bir Algı: Yaşayanlar, Ölülerden Fazla mı?

Zaman zaman karşımıza çıkan şu fikir pek çok kişiyi etkiler:
“Şu anda hayatta olan insanlar, geçmişte yaşamış tüm insanlardan daha fazla.”
Bu düşünce, insan nüfusunun çok hızlı büyüdüğünü ve dünyamızın bu yükü taşıyamayacağını ima eder.
Ancak elimizdeki veriler ve bilimsel tahminler, bunun doğru olmadığını gösteriyor.

Nüfusun Gerçek Artış Hikayesi

Evet, sanayi devrimi ve tarımdaki gelişmeler sonrası insan nüfusu büyük bir ivmeyle artışa geçti.
1900 yılında dünya nüfusu yalnızca 1,6 milyar civarındaydı.
Günümüzde bu rakam 8 milyarı aşmış durumda.
Bu büyüme göz kamaştırıcı görünse de, toplam insanlık tarihine bakıldığında oldukça yeni bir gelişmedir.

İlk İnsanlardan Günümüze: Büyük Resim

Modern insanların Afrika’dan çıkışı yaklaşık 60.000 yıl öncesine dayanıyor.
Nüfus Referans Bürosu (PRB), geçmişten günümüze kadar çeşitli dönemlerin nüfuslarını ve doğum oranlarını temel alarak bir tahmin yöntemi geliştirdi.
Bu yönteme göre, M.Ö. 190.000 yılından bugüne kadar dünyada yaşamış insanların toplam sayısı yaklaşık 117 milyar.

Bu demek oluyor ki:
Bugün yaşayan sekiz milyar insan, geçmişte yaşamış olan yaklaşık 109 milyar insana göre oldukça küçük bir azınlığı temsil ediyor.

Geçmişte Yaşam Beklentisi Ne Kadardı?

Örneğin, Demir Çağı Fransa’sında (M.Ö. 800 – M.S. 100) yaşam beklentisinin yalnızca 10 ila 12 yıl olduğu tahmin ediliyor.
Bu kadar düşük yaşam süresi, türümüzün devamı için yüksek doğum oranlarını zorunlu kılmıştı.
Tahminlere göre o dönemde nüfusun sürdürülebilirliği için her 1000 kişide yaklaşık 80 canlı doğum olması gerekiyordu.
Bugün ise bu oran, sadece bazı Sahraaltı Afrika ülkelerinde 35-45 seviyelerindedir.

Ayetle Bakış: İnsanlığın Ortak Kökeni

Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz şöyle buyurur:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَىٰ وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا ۚ إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

”Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık ki birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 13)

Bu ayet, insanlığın ortak bir kökenden — bir erkek ve bir dişiden — yaratıldığını bildirerek ırk, soy ve kavim farklılıklarının üstünlük değil, tanışma ve kaynaşma vesilesi olduğunu vurgular. Gerçek üstünlük ise takvâda, yani Allah’a karşı gelmekten sakınmakta ve O’na olan kullukta aranmalıdır.

Bu, İslâm’ın evrensel kardeşlik, eşitlik ve takvâya dayalı değer anlayışının özlü bir özetidir.

Bu ayet bize insanlığın ortak bir kökten geldiğini ve tüm insanların bir anne-baba birliğine dayandığını hatırlatır.

Bilimsel veriler de bu gerçeği destekler niteliktedir:

Tüm modern insanlar, genetik olarak birkaç ortak atadan (genetik Havva ve genetik Adem) türemiştir.
Bilimsel veriler de bu gerçeği destekler niteliktedir:
Tüm modern insanlar, genetik olarak birkaç ortak atadan (genetik Havva ve genetik Adem) türemiştir.

Bilimsel Tahminlerin Sınırlılığı

Elbette, bu tahminlerin kesin olduğunu söylemek mümkün değildir.
Nüfus Referans Bürosu dahi kendi yöntemlerinin doğum sayısını az tahmin etme ihtimali olduğunu belirtmektedir.
Özellikle tarihöncesi dönemlerde nüfusun sabit bir hızla artmadığı, yer yer azaldığı da göz önünde bulundurulmalıdır.

Yine de elimizdeki en güvenilir veriler ışığında diyebiliriz ki:
Dünya üzerinde şimdiye kadar yaşamış olan toplam insan sayısı yaklaşık 117 milyardır.
Ve biz, bu büyük insanlık zincirinin yalnızca küçük bir halkasıyız.

Sayılar Değil, Şuur Belirler Kim Olduğumuzu

İnsanoğlunun sayısal olarak ne kadar çok ya da az olduğu önemli değildir; önemli olan bu dünyadaki varlığını nasıl anlamlandırdığıdır. Birbirimizin geçmişteki ve gelecekteki yankıları olduğumuzu hatırlamak, hem tevazu hem de sorumluluk duygusu kazandırır. İnsan, sadece bir rakam değil; geçmişi, geleceği ve manevî boyutuyla çok yönlü bir varlıktır. Ve her birimiz, insanlık hikâyesinde silinmeyecek bir iz bırakma potansiyeline sahibiz.