34,3512$% 0.12
37,4251€% 0.62
44,4985£% 0.23
3.023,80%0,19
2.734,08%-0,07
8.663,88%-2,49
Diyanet İşleri Başkanlığı sadece dini değil sosyal projelere de imza atıyor. Kısa sürede büyük başarı yakalayan ve izleyicinin gönlünde yer edinen TRT Diyanet, içinden göç geçen hikâyelerin dört köşesinde yankılandığı Anadolu’nun, gurbete giden insanlarını ekrana taşıyor. Bindikleri bir trenle, aş için, iş için hiç bilmedikleri bir diyara göçen, gurbeti ‘vatan’a çeviren bizim insanlarımızın hikâyesinin anlatıldığı 26 bölümlük Stockholm Treni belgeseli bu akşam ilk bölümüyle izleyiciyle buluşuyor.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar, göç realitesini İsveç üzerinden takdim etmek istediklerini belirterek, “Avrupa’ya giden insanlarımızın geldikleri yeri terk etmediklerini, kalplerinin yarısını burada bıraktıklarını, köklerine nasıl bağlı kaldıklarını anlatmak istedik. Anadolu’dan göç eden bizim insanımızın hikâyesi, bir maişet temini hikâyesi değildir. Belki çıkış noktası iş ve aş için olmuştur. Ama gidip görünce, kendi olarak orada var olması gerektiğini anlayınca maddi bir kişilik olmaktan çıkıp, bir manevi özne haline gelmiştir” dedi.
### Göç değil var oluş hikayesi
İsveç’te de büyük yankı uyandıran projenin kendilerini çok heyecanlandırdığını söyleyen Prof. Özafşar, bu akşam 23.00’da ekrana gelecek olan Stockholm Treni belgeselinin izleyicinin eleştirisine açık olduğunun altını çizerek şunları söyledi: “İsveç ve Stockholm tasavvurlarım seneler öncesinde çok boyutlu bir fikir adamı olan Ahmet Mithat Efendi’nin ‘70 günde Avrupa da bir cevelan’ adlı kitabıyla başladı. İsveç’te yapılan oryantalistler kongresine Abdülhamit Han tarafından özel temsilci olarak gönderilen Ahmet Mithat Efendi İstanbul’dan başlayan seyahatini kaleme alıyor. Avrupa adetleri, insan ilişkileri açısından çok etkileyici bir kitaptır. Ahmet Mithat Efendi o kongrede özellikle İslam’da kadın algısıyla ilgili birçok konuşma yapmış ve Avrupa’da yanlış algılanan İslam’da kadın konusunu adeta tashih etmiştir.
Tarihsel olarak İsveç ve Türkiye ilişkileri hep çok samimi olmuştur. Devletlerarası ilişkilerde Osmanlı ile çok düzeyli bir ilişki sürdürülmüş. İsveç’in yaşam biçimi, güven ortamı, disiplini ilk gördüğümde orayla varoluşsal bir ilişki kurmama sebep oldu. Ve elbette ki oraya göç eden vatandaşlarımız. Onların var olma mücadelesi beni çok etkiledi. Bu yıl İsveç’e göçün 50. Yılı. İsveç’te daha homojen bir yapı var. İsveç’te yaşayan Türkiye kökenliler özellikle Konya, Kulu bölgesinden gitmişler. Onların yaşam mücadelesi çok etkileyici. Diyanet İşleri Başkanlığımızın da orada yürüttüğü hizmetler ayrı bir önemlidir. 2010’dan sonra orada müşavirliklerimiz çalışmalarını yoğunlaştırdı. Aslında Stockholm Treni belgeselinin ilk tohumları bu dönemde atıldı diyebiliriz. Bize cesaret veren ve yüreklendiren, projenin iskeletinin oluşmasını sağlayan şey o dönemde orada müşavirimiz olarak çalışan Prof. Dr. Bülent Baloğlu hocanın çalışmalarıdır. Stockholm Treni ve T Santral adlı kitaplarından yola çıktık.
### Dram yüklü bir göç hikayesi!
Bu çalışma Avrupa’daki kardeşlerimizle iletişimimizi güçlendirmek için kilit olacak. Bu bir başlangıç. ‘Barış adası’ olarak bilinen İsveç’i ilk proje olarak özellikle seçtik. Küresel barış söylemlerinin de merkezi olmuştur. Avrupa’ya göç realitemizi İsveç üzerinden takdim etmek istedik. Avrupa’ya giden insanlarımızın da geldikleri yeri terk etmediklerini, kalplerinin yarısını burada bırakarak, geldikleri dünyalarla, kültürel, düşünsel, bilişsel, köksel, toplumsal, sosyal bağlarının devam ettiğinin bilinmesini istedik. Onlara özel bölgelerde, gettoda yaşayan, batıda doğmuş orada yetişmiş insan muamelesi yapmanın yanlış olduğunu anlatmak istedik. Anadolu’dan göç eden bizim insanımızın hikayesi, bir maişet temini hikayesi değildir. Belki çıkış noktası iş ve aş için olmuştur. Ancak milletleri yeryüzünde dolaştıran yüksek idealler vardır. Görünürdeki idealler, maddi olsa bile, amacı maişet gibi görünse de onun ardında manevi dinamikler vardır. Örneğin Kulu’dan Ahmet efendi yola çıkıyor. Bir traktör parası kazanıp vatanına dönecek. Ama gidip görünce, kendi olarak orada var olması gerektiğini anlıyor. İşte o zaman maddi bir kişilik olmaktan çıkıp, bir manevi özne haline geliyor. Kendi olarak kalabilmesi için inançları devreye giriyor. İnançlarını yaşatabilmek için organizasyon yapıyor. Bir cami inşa etmek için harekete geçiyor. Traktör almak için yola çıkan adam, oradaki cemiyet hayatına büyük katkılar yapacak şuura ulaşıyor. Benlik şuurundan, biz şuuruna dönüşümün hikâyesidir Stockholm Treni. O bakımdan İslam dünyasında, Anadolu’dan göçen insanlarımız diğer insanlardan farklı olarak biz şuuru içinde hareket eder. Dernekler, vakıflar, camiler kurar ve kendi özünü yaşatır. Ancak bunun bir bedeli oluyor. Bambaşka bir ülkede, dili, eğitim sistemi, inançları, çok farklı olan bir sosoyolojik yapıyla yüzleşiyor. Anadolu irfanını oraya taşımak istiyor. Ama hayatın realitesi o kadar romantik değil. Büyük dramlar yaşanıyor. İşte bu yüzden Stockholm Treni, bir özlemin, bir hasretin, manevi bir özne olarak var olmanın ve var kalabilmenin hikâyesidir. Bir neslin göç hikayesi diyoruz ama içinde ne dramlar gizlidir. Ve çok şükür ki bu neslin büyük kısmı hayattadır. Stockholm Treni, bir kurgu bir fiksiyon değil. Gerçek hayatın kahramanlarının anlatıldığı, tarihe not düşülecek gerçek bir belgedir. Stockholm Treni, sinemanın haz veren bir ürünü olarak ortaya çıksın diye yapılmadı. Diyanet TV’ye yakışır şekilde, nesnel ölçülerle, gerçek şahıslarla yapıldığı için referans açısından da çok değerli. 26 bölümlük bu belgeselin ilk bölümünde izleyicilerimiz 2. Dünya savaşından çıkmış yıkılmış dünyanın gerçekliğini görecekler. Göçün sadece bir ekonomik faaliyet değil, fikirlerin, inançların yerinden oynadığı, çok sosyolojik ve çok da manevi bir hareket olduğunu izleyecekler. Derin sorgulamalar ve kaygıları, insanın aidiyet duygusunu yaşayacaklar. Biz göç konusunu bu eserde çok boyutlu ele aldık. Türk televizyonlarında bir ilki gerçekleştirdik. Konuyu, kişiler üzerinden değil, 26 bölümün her birinde farklı açılardan ve temalardan işledik. Bu bir ailenin değil, neslin hikayesini anlattık. Fiziksel sebeplerin nasıl metafizik sebeplere dönüştüğünü, İsveç’te bir Müslüman varlığının oluşmasında nasıl bir kadersel çizgi var, bunu irdeledik.
Hikâyelerini dinlerken, aslında göçün ilk yıllarda onları nasıl unuttuğumuzu ve sahipsiz kaldıklarını göreceğiz. Ama milletimizin büyüklüğünü şu cümleyle görürüz: “Devletimin milletimin elinde olsaydı yapardı, yanımda olurdu”. Bu milletimizin âli cenaplığıdır. Artık Türkiye hep yanlarında. En hazin olan da gurbette ölme kaygısı ve düşüncesidir. İşte orada Diyanet işleri başkanlığı devreye giriyor. Cenaze fonu oluşturuluyor. Belgeselde başkanlığımızın dini ve sosyal faaliyetleri de anlatılıyor.
### ‘Dert Babası’ belgeledi
Göçler devletler için bir sınavdır. Bazı devletler, özgürlükler, eğitim hakları, inançlar, yaşam hakları sınavlarından kalmıştır. Baskıyla gettolara zorlayan devletler var. Bazı ülkelerde farklı toplulukların ‘kendi’ olması için özgürlük alanını genişleterek bu sınavı geçerler. İsveç bu anlamda Avrupa’nın en iyi örneklerinden birisidir.
Göçün nedenleri, ilk neslin yol maceraları ev ve iş bulma süreçleri, mektuplaşma, eş ve çocukların isveç’e getirilmesi, yerleşim politikaları ve entegrasyon, dil eğitimi, derneklerin kurulması, ikinci kuşağın güçlenmesi ve adaptasyon, yoğun iş hayatı, siyasi ilticalar, manevi dernekler ve diyanet, ithal gelin ithal damat olgusu, cenaze fonlarının kurulması – ilk vefat edenler, gurbette kadın olmanın zorluğu, sağlık, engelli yaşam, gençlik, ana dil eğitimi ve asimilasyon, derneklerin geleceği, İsveç’te siyaset ve temsil meselesi, bir mabedin hikayesi Fittja camii, İsveç’te şehircilik-çevre ve trafik, Süryani ve Kazak Türkleri, dün, bugün, yarın Türkiye-İsveç ilişkileri Stockholm Treni’nin başlıca konuları.
Özellikle, bir bölümde kadın konusunu ele aldık. Kadın olmak zordur, gurbette kadın olmak daha zordur. Bu zorlukları izleyiciyle paylaştık. Bir de Süryani vatandaşlarımız… Dünyanın en güzel insanları. Orada kendilerini hiçbir ayrıma tabi tutmadan büyük bir kardeşlik örneği göstermişler.
Stockholm Treni, İsveç’le kurulan model ilişkinin örneğidir. 50 yıllık varlığımızın yaşamına ayna tutmak istedik. Diyanet olarak tek hedefimiz hakikati milletin önüne getirmek ve yüzleştirmek. Nesnellikten asla ödün vermedik. İsveç nezdinde Türkiye göçerlerinin yabancı bir ülkeyle kurduğu düzeyli ilişkiye ayna tuttuk. Oradaki realiteyi yoruma açık olarak estetik bir algıyla anlattık. Belgeselimizin başarısı da burada saklı. Belgeselimiz İsveç makamlarıyla çok güzel bir işbirliğiyle hazırlandı. İsveççeye çevrilip, orada da yayınlanacak.
Özafşar, Diyanet TV’nin amacının insan sevgisi ve kardeşlik duygusunu yaşatmak ve teşvik etmek olduğunu belirterek, bundan sonra başka coğrafyalara da objektiflerini çevireceklerini söyledi.
### Bu belgesel alanında bir ilk
9 Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi”nde öğretim üyesiyken 2008 yılında Diyanet İşleri Başkanlığının kendisine verdiği müşavirlik göreviyle İsveç’e giden Prof. Dr. Adnan Bülent Baloğlu projenin kilit isimlerinden biri. İsveç’te ‘dert babası’ olarak tanınan Baloğlu, dinlediği gerçek hikayelerden çok etkilenerek, bunların belgelenmesi gerektiğine inanarak Stockholm Treni ve T Santral adlı kitaplarını kaleme aldı. Stockholm Treni acı vatanın bedellerini anlatırken, T Santral ise gurbette buluşulabilecek tek yer olan tren istasyonunda insanların nasıl bir araya gelip var olma mücadelesi verdiğini anlatıyor. Göçün her yerde aynı acıları bıraktığını belirten Baloğlu izleyicinin göçle ilk kez bu kadar yoğun bir yüzleşme yaşayacağını belirterek, “Bu belgesel, İsveç’te çok büyük bir yankı uyandırdı. İsveç’e göçün 50. Yılında TRT Diyanet bu mega projeyle asırlar önce başlayan dostluğu pekiştirmiş oldu” dedi.
Belgeselin yapımcısı ve yönetmeni Ahmet Üstündağ ise teknik olarak şu bilgileri verdi: “Çekimlerimiz 9 ay sürdü. Yurt dışı çekimleri; Stockholm, Göteborg, Malmö, Lingshoping, Destross, Eskilstuna başta olmak üzere Türklerin yaşadığı bölgelerde yapıldı. Türkiye’de ise Konya, Kulu, Kozanlı, Dinek, Cihanbeyli, Ürgüp, Karain, Bolu, Sakarya, Bursa, Ankara ve Mardin’de çekim yaptık. 140 saatlik çekimle, 8 bin fotoğrafla büyük bir arşive de sahip olduk. Belgesel için 300’den fazla kişi ile röportaj yapıldı. 2000 sayfalık deşifre işleminin ardından önemli bir yazılı arşiv oluşturuldu. Bu kadar uzun soluklu bir proje Avrupa da dahil hiç yapılmadı. Kişilerden değil, konulardan yola çıkıldığı için alanında bir ilk oldu.”
TRT Diyanet Dış Yapımlar Koordinatörü Salih Özderya, Stockholm Treni’nin her açıdan gerçek bir belgeselcilik başarısı olduğunu belirterek, “Tamamen kendi imkânlarımızla gerçekleştirdiğimiz bir proje olarak da daha çiçeği burnunda bir kanal olan TRT Diyanet’in kendine güveninin bir eseri olarak ortaya çıkmıştır. Bu büyük projenin çok kısıtlı bir imkanla ve piyasa şartlarının çok altında bir bütçe ile gerçekleştirilmiş olması da önemlidir” diye konuştu.
Star
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.