Yarının hiçbir farkı yoktu senin için, dünden.güneş doğacaktı dün asılı kalacaktı mazinin bir köşesinde.
Sen dünü yaşamış kadar emindin yarını yaşayacağından.Ölüm soğuk bir gerçekti ama sen henüz üşümedin ölümle.
Belki bazen çok yaklaştı sana.Kalbinin tik takları arasında dolaştı.Bazen çok andın ölümü.En sevdiklerin en gerçek hakikatle tanıştı.O zaman sende uzaktan tanıştın ölümle.Ama henüz yol arkadaşın olmadı.
Hep hatırlattı sana kendini.Bazen cenaze yeşiliyle, bazen ezan sesiyle, bazen nefesini kesen bir gidişle…
Ölüm:Uzak yolculukların son durağıydı.Oysa sen henüz yola bile çıkmamıştın. Çünkü hayaller hayatlar vardı. Mutluluk hep yarındaydı. Yarına bu kadar umut bağlamışken, nasıl birden yok sayılırdı.
Başkalarının kaderiydi ölüm.Senin de sadece kederindi.Başkaları bekliyordu sanki.Çünkü her ölümün bir soyadı vardı.Her ölüm soyadıyla anılırdı.Hasta, yaşlı…
Ölümün adını unuturdu herkes.Ya da unutmak isterdi bir süreliğine.Ne gerek vardı ki kader demeye.Zaten kahrı çekilmedimi günlerdir.Bir de ölümün gerçekliğini ve bir gün geleceğini hatırlamaya ne gerek vardı.
Uğurlandı soyadıyla yolcu.O andı nefesleri sıkan.Ölümün soğukluğuyla yürekleri ürperenler o an’daydı.
Yine güneş doğmak üzere battı.Bir daha geldiğinde bir eksikti.Eksik olan güneşin yokluğunu hissetmedi.
Güneş de onun gidişini.Ölüm:gerçekti, şüphesizdi, kesindi.Ölümlü cümleler benceyle senceyle başlamazdı.
Ölümün yanına başka bir kelime de yakışmazdı.Ölüm:Soğuk bir gerçekti.