40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.320,96%0,56
3.334,69%0,33
10.219,40%-0,06
02:00
İsrail siyasetinde 2021 baharı, sürekli ezberlenmiş bir cümleyi bozan kısa ama sarsıcı bir an olarak hatırlanacak: Bir Arap partisi, Ra’am, tarihte ilk kez bir hükümete ortak oldu. Dört milletvekilli bir partinin kaydedilmesine giriş sadece sayılarla açıklanabilecek bir mevzu değildi; “sistemin parçası ama devlete entegre değil” diye tarif edilen Arapların siyasetle uzaklıklarını de tartışmaya açtı.
Bu tartışmanın merkezinde, İslami Hareket’in Güney Şubesi’nin siyasi uzantısı olan Ra’am ve onun diş hekimi kaynağı olan sakin ama ısrarcı lider Mansour Abbas vardı. Kökleri Müslüman Kardeşler’e dayanan bir hareketin İsrail’deki arkadaşı olabilir, ister istemez alışılmış kavramları yerinden oynattı. “Pragmatizm mi, taktik mi, dönüşüm mü?” o günden beri masadan kalkmadı.
Abbas, 1974’te Celile’nin çok dinli kasabalarından Maghar’da doğdu. Kardeşli bir aile çocuğu üzerinde; genç yaştaki cami kürsüsünde vaaz veren, sonra Kudüs’te diş hekimliği saklanmış Hayfa’da siyaset bilimine uzanan bir yol… Üniversite yıllarında Abdullah Nimar Derviş’le tanıştı; Derviş’in İslami Hareketindeki “barışa odaklı” çizgi, Abbas’ın siyaset dilinin belirgin biçimki özellikleri.
Yıllar içinde parti örgütçülüğünden genel sekreterliğe, oradaki hareketin Güney kanadında yöneticiliğe geçti. 2021’de Knesset’e giderek Ra’am’ın lider olarak gücünün kilit taşı oldu. Hem İsrailli hem de Filistinli olarak sınırlar, muhafazakar kimlik ve ultra-Ortodoks partilerle büyüme mesafeli yakınlık-hepsi bir arada, İsrail siyasetinin klasik sağ-sol ziyaretini zorlayan bir profil çizdi.
Elbette bedeli de oldu. Aralık 2021’de “İsrail bir Yahudi devleti olarak doğdu ve öyle kalacak; apartheid değil” sözleri Arap kamuoyunda geniş tepkilere yol açtı. 7 Ekim 2023’teki saldırıları kınaması ve sivillerin serbest bırakılmasını istemesi ise ona yönelik algıyı daha da keskinleştirdi: Kimine göre cesur bir insanlığa, kime göre sistemlere uyum.
Ra’am kendini ideolojik bir bayrak partisi değil, hizmet siyasetinin aracı olarak anlatıyor: Planlama izinleri, yerel belediyelere bütçe, altyapı, suçla mücadele… “Büyük sözler” yerine “küçük hayatların” somut bir örneği. Bu yaklaşıma göre, Arap seçmene yerel uçakta nefes alırken, bir başka kapı da aranıyor: “Bu, uzun oyunun ilk hamlesi mi?”
İşte asıl tartışma burada başlıyor. Hareket, İhvan geleneğinden gelen bir ideolojik bagajla devam ediyor. Bugün pragmatik bir gündem izlese bile, bu çizgi gerçek bir dönüşüm mü, yoksa daha büyük bir stratejinin ara durağı mı? İsrail gibi yüksek gerilimli bir sahnede bu sürekli verilecek cevap, sadece Ra’am’ı değil, bölgedeki bütün İslamcı hareketlerin seyrini sürdürüyor.
Şarku’l Avsat’ta İngilizce ve Türkçe versiyonları farklı imzalarla yayımlanan bir yazı, tam da bu düğüme bastı. “Gazze’de yıkım gerçekleşirken, İhvan ve Hamas’ın önceliği abluka değildi? Peki neden Tel Aviv’de Mısır Büyükelçiliği protesto ediliyor da Netanyahu’nun hedefi alınamıyor? Batı bölgesindeki Filistin’i tanımaya başlarken bu kanattan neden ciddi bir karşılık gelmiyor?”
Sert, hatta kışkırtıcı sorular… Ama şu gerçek ortaya çıkıyor: Filistin durumu söz konusu olduğunda, sembollerle sonuçlar, sloganlarla siyaset arasında mesafe giderek büyüyor. Davayı orijinal bir hedef mi, yoksa iç politika ve kullanıma hazır olmak için bir araç mı olarak gördüğünüz; bu bilgilerin yanıtları ortaya çıkıyor.
Londra’nın İhvan’la imtihanı, basit bir “yasaklayalım mı, tanıyalım mı?” ikilemenden ibaret değil; yıllara yayılan bir gri alan yönetimi oldu. 2014’ün başbakanı David Cameron, İhvan’ı özet halinde alan kapsamlı bir hükümet incelemesi başlattı. Büyükelçi Sir John Jenkins’in dış sahayı, Charles Farr’ın ise Birleşik Krallık’taki ağlarını incelediği bu çalışma, Aralık 2015’te “ana uçan” sütunlarıyla yayımlandı: İhvan’ın ideolojisinin bazı kollarının radikalleşmeye kapı aralayabildiği, yönlendirildiği ve dağılabilenleri mevcuttu; ama buna rağmen örgüt topyekûn yasaklanmadı. “Ne tamamen meşru, ne de terör listesi”—tam da arada bir yere kaydediliyor. ( gov.uk )
Bu “aradalık”, Londra’nın güvenlik ve özgürlük düzeninin kuruluş biçimini gösteriyor. Birleşik Krallık’ta terör yönetmeliği ilanı (yasaklama) çok dar yönetilmekle yapılır; bugün resmî “yasaklılar” listesi İhvan adı yok. Bu, bireyin kaygısının bittiği anlamına gelmez; yalnızca hukuki çıtanın “terör” derinliğine göre tanımlandığı anlamı gelir. Aynı dönem devleti, örneğin Hizb-ut Tahrir’i 2024’te terör listesinden aldı—yani çizgi çizgileri sertleşebiliyor. ( gov.uk )
İngiltere, 7 Ekim 2023 sonrasındaki dönemle birlikte çerçevelemesini de güncelledi. Mart 2024’te hükümet, “aşırılık” tanımı yeniledi: Demokrasiye, haklara ve hukuksalne düşmanlık içeren, şiddet eylemlerine yol açan, hatta toplumsal dokuyu aşındıran ideolojik yapılara odaklanan daha geniş bir şemsiye tarifelerle benimsendi. Bu ücrete dayanarak bazı Müslüman dernek ve platformların “değerlendirileceğinin” açıklanması, özgürlük özgürlüğü ile toplumsal güvenlik arasındaki tartışmayı kızdırdı. Eleştirenler, belirsizliğin “toplumla angajmanı” zedeleyebileceğini söylerken; savunanlar, radikalleşmenin ön çevrelerini ihmal etmememizi söylüyor. ( gov.uk )
Bu tablo, Londra’nın İhvan’a bakışındaki üç karakteristiği öne çıkarıyor:
Sonuçta Londra, İhvan markası “bütünüyle dışlama” ya da “koşulsuz meşruiyet” yerine, risk odaklı ve bir çerçeveyle yönetiliyor. Bir yandan şiddete açık köprüleri kesmeye çalışıyor, öte yandan şiddete devam etmeye devam ederek alanı daraltmıyor. Bu denge oyunu, sahadaki para biriminde yeniden ayar istiyor: Siyasetin dilinin sertleştiğinde toplumsal güven daralıyor; Güven daraldığında ise devlet daha “ince ayarlı” araçlara mecbur kalır. İngiltere’nin İhvan hikâyesi, tam da bu ince törenin siyasetidir—ve bu nedenle de “Londra hattı”, bölgedeki diğer tartışmalar için bir barometre olmaya devam ediyor.
Türkiye’de yıllardır dış politikayı dinî açıklamalarla anlamlandırmaya çalışan geniş bir çevre var. Kimi zaman iyi niyetli, kimi zaman hamasi… Ama gerçek şu ki: Büyük sözler, ağır yükler taşıyor. “Ordu Gazze’ye” gibi sloganlar kalabalıkları coşturabilir; Ama hangi sonuçlar doğar, bedeli kim ödenir? Retoriğin sıcaklığını, siyasetin soğuk muhasebesini bastırır. İşte bu yüzden “kime hizmet veriyoruz” meselesi, bugün onun meselesinin önemli olduğu bir konu.
Ra’am deneyimi, İslamcı hareketlerin iki bağlantısını aynı anda test ediyor: Dönüşebilirler mi, yoksa sadece esneyebilirler mi? Dönüşümden, değerlerden vazgeçmek olup olmadığı; yoksa değerler yeni genel anlamıyla tam anlamıyla yeniden tercüme etmek mi? Esneme, bir tür taktik akıldan oluşur; yoksa zaman kazanmaya yarayan bir sis perdesi mi?
Kesin cevap yok. Ama kesin olan bir şey var: İsrail’deki bu deney, Arap-İsrail hattını ve bölgedeki siyasi İslam dilini yeniden kullanmak için benzersiz bir imkan sunuyor. Başarırsa, “İsrail modeli” bölgesinde İhvan’da yaşamak için örnek alınacak bir patikaya dönüşebilir. Başaramazsa, “sisteme entegre olma” iddiası, “sisteme uyumlanma” suçlamasına evrilecek.
Bu nedenle Politika sadece “Siyonizme hizmet eden Müslümanların partisi var mı?” Oyuna indirgenemez. Asıl meseleyi temsil eden aktörün, kimin acısını dindirdiğini, hangi somut sonucu elde ettiğini, kimin hayatına ne kattığını… Siyaset, en sonunda bu verilerle toplandı.
Ve belki de en sağlıklı yerden bitirmeniz gerek: Büyük bir yerde depolamayı kısıtlamadan, küçük hayatların ihtiyaçlarını büyütmek. Ra’am’ın vaadi satın almayı, sınavda da budur. Bölgenin gücünü belirleyecek olan da—yüksek tonda atılan sloganlar değil—sokaktaki insanın cebine, güvenliğine, onuruna dokunan o küçük ama kalıcı sonuçlardır.
Not: Bu yazı hazırlanırken; Yazar: Ömür Çelikdönmez’in – dikGAZETE.com ‘daki yazısından istifade edilmiştir.
bursa escort görükle eskort görükle escort bayan bursa görükle escort bursa escort bursa escort bayan