40,0010$% 0.34
46,9557€% -0.05
54,5194£% 0.11
4.246,98%-0,63
3.301,17%-1,01
10.153,03%-1,19
Gayr-ı Meşru Muhabbetin Neticesi: Merhametsiz Bir Adâvet
İnsan kalbi, yaratılışı itibariyle muhabbet etmek üzere yaratılmıştır. Ancak bu muhabbetin yönü, mahiyeti ve meşruiyeti hayati öneme sahiptir. Bediüzzaman Said Nursî’nin veciz ifadesiyle:
“Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz bir adâvet olur.”
Bu söz, sadece bireysel düzeyde değil; toplumsal, siyasi ve manevi birçok alanda geçerliliğini koruyan derin bir hakikati barındırır.
Kalp, Allah’a yönelmek, O’nu sevmek, O’nu zikretmek ve marifetle O’na yaklaşmak için verilmiştir. Kalbin bu asli fonksiyonu, insanın huzuru ve iç doyumunun temelidir. Nursî’ye göre, gayr-ı meşru sevgiler, bu asli gaye saptırıldığında doğar ve neticesi daima hüsran olur:
“Kalp, ancak Allah’ı sevmekle ve onu zikretmekle mutmain olur.“
Gayr-ı meşru muhabbetin sonucunda ortaya çıkan “merhametsiz adavet”, iki şekilde kendini gösterir:
İnsan, sevdiğinden beklediği karşılığı alamazsa, bu durum zamanla sevginin düşmanlığa dönüşmesine sebep olabilir. Böylece kişi, sevdiği tarafından reddedilmenin psikolojik ıstırabını yaşar.
Sevilen varlık ya da kişi, sevgiyi karşılıksız bırakmakla kalmayıp, aktif olarak zarar da verebilir. Bu durumda kişi, hem sevgisi yüzünden mağdur olur, hem de düşmanlıkla karşı karşıya kalır.
“Harb-i Umumîde gönüllü alay kumandanı olarak çalıştım… şu ehl-i dünyanın zalim eliyle beni tâzip ediyor.” (1)
Bu örnekte Üstad Hazretleri, ehl-i dünyaya gösterdiği gayr-ı meşru teveccühün cezası olarak, onların eliyle çektiği sıkıntılara işaret etmektedir.
Meşru olmayan sevgiler sadece dünyevi anlamda değil, uhrevî olarak da kişiyi büyük bir zarara sürükler:
“Siz, fıtratınızdaki… muhabbet ve marifet istidadını… nefsinize ve dünyaya gayr-ı meşru bir surette sarf ettiğinizden bi’l-istihkak cezasını çekiyorsunuz.” (2)
Burada dikkat çekilen nokta; yaratılışın asıl gayesine muhalif şekilde, dünya ve nefse yönelen sevgilerin ilahî cezayı celbettiğidir.
Meşru olmayan gençlik zevkleri, başlangıçta tatlı görünse de, sonuçları bakımından zehir gibidir. Üstad’ın ifadesiyle:
“Haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer.” (3)
Bu, gençliğin heva ve hevesle yöneldiği gayr-ı meşru sevdalarda görülen içsel azabın bir tanımıdır.
İslamiyet, insanı tamamen zevklerden mahrum bırakmaz. Bilakis, helal daire oldukça geniştir ve insanın fıtrî ihtiyaçlarına kâfi gelir:
“Helal dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.” (4)
Bu yaklaşım, İslam’ın insan doğasına ne kadar uygun olduğunu ve imtihan gereği haramların da serbest kılındığını, ancak sonuçlarının ağır olabileceğini vurgular.
“Gayr-ı meşru muhabbetin neticesi, merhametsiz adâvet olur.” hükmü, bireyden topluma, kalpten siyasete uzanan geniş bir gerçekliği özetler. İnsan, sevgisini helal dairede sınırlayarak hem dünyevî huzuru hem de uhrevî saadeti kazanabilir. Meşru dairede kalmak, insanı sevilmeye layık kılar; aksi ise çoğu zaman düşmanlık ve hüsranla sonuçlanır.
Şair ne güzel der:
Kalp bir taht, aşk bir taçtı,
Yaratan’a yönelmedikçe, her sevgi darmadağındı.
Helal yolda güldü bahar,
Haram yolda diken sardı bağlar.
Bir sevgiydi masum görünen,
Gizliyle büyüyüp kalbi örten.
Karşılıksız kaldıysa o meyil,
Feryadın adı oldu: ezelî zevil.
Sevdi, ama Allah için değil,
Dünya tuttu elinden, düşürdü derin değil.
Bir bakışa, bir mala, bir heves uğruna,
Feda etti hakikati, düştü oyuna.
Ayet dedi: “Allah daha sevgili olmalı,”
Hadis uyardı: “Dünya sevgisi zararlı.”
Sevgi rayından çıkarsa eğer,
Adâvet olur sonu, affetmez kader.
O hâlde ey gönül, dön özüne,
Muhabbetin yakışsın Rabbinin yüzüne.
Helal dairede açar güller,
Harama uzanan el, zehirli balı eller.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.