Neredeyse yarıladık… On bir aydır yolunu gözlediğimiz kutlu misafir otağını kuralı çok oldu hanelerimize.
Her şey her şeyle hasret giderme telaşında. Teheccüdler sahurla, günler Kur’anla, akşamlar iftarla, yatsılar teravihle sarmaş dolaş.
Her biri her gün yenilenerek Allah’ın kullarından da aynı tatlı telaşı beklemekte. Sahurlar her gece özlemle uykuların en tatlı yerinden kesilip teheccüde kalkılmasını izlemekte. Sonrasında nasibi olan nimetlere şükür babında lezzetlenen kulların gözlerindeki mahmur besteyi hecelemekle mutlu. Sahur ömürlere, sahurda yenen nimetler rızka bereket sunmakta.
Kur’an her gün Allah katında misklere değişilmeyen oruçlu nefesleri sayfalarında istemekte. Her günün cüzü, ayetlerine karışan duaları bu nefeslerden duymanın hazzını yaşamakta. Her gün ayrı bir cüz, her gün ayrı bir deryanın sırlı kapıları aralanmakta.
İkindi meltemleri kurumuş dudaklara esenlik olmanın telaşında. “İftara ne kadar kaldı? “sorusuna “ az kaldı, ikindiden sonra çabuk geçiyor” müjdesini sunmanın huzurunu tattırmakta.
Her akşam, iftar sofralarının sıcak pide kokularıyla coşmakta. Oruçlunun sevabından nasiplenmek isteyen paylaşımlar, ölümsüz hatıralar bırakmakta dimağlarda. Evvabinler akşamlara daha bir yakışıyor şimdilerde.
Ve yatsı namazı kollarını açıp teravihi kucaklamakta. Vitr-i vacip gecenin son lezzeti olsun yine ama arada yirmi rekâtlık bir misafirlik bambaşka… Her bir selamdan sonra okunan salât-u selamlar kul olmanın doruklarına ulaşmak için enerji kaynağı…
Allah dostları namazı gökçek gözlü güzellere benzetir, onların incitilmemesini tembihlermiş. Şeytanın namazda hırsızlık yapmasına izin vermemek gerektiğini, kıyamet günü nasıl bir namazın şefaatçi olması isteniyorsa ona göre hassas olunmasını öğütlermiş.
Öyle ya; her ibadet kendi cinsinden sevaplarla dolu, her ibadetin şefaat hakkı olduğu müjdesi var. O halde sahurlar, oruçlar, Kur’anlar, teravihler… Her biri ayrı ayrı burada gördükleri ihtimamın karşılığını verecekler ümidi müthiş…
Kur’an, onu okuyanı kimseye bırakmayacak, oruç nefeslerin gerçekten miskler gibi olduğunu tüm âleme gösterecek.
Sahur, uykuların en tatlı kısmından bölündüğünü teheccüdü şahit tutarak ispatlayacak.
Akşamlar geniş gönül sofralarındaki iftarlık paylaşımları evvabin ile süsleyerek anlatacak.
Yatsılar, yirmi rekâtlık rükûları, secdeleri dualara katarak ballandıracak.
Herkesin herkesten kaçtığı o büyük günde hiç olmazsa bu on bir aydır hasretle beklenen kutlu misafirler yalnız bırakmayacak.
Neredeyse yarıladık. Belki şimdiye kadar aklımıza gelmedi ama olsun. Henüz ölmemişsek, hala her gece sahura, her gün oruca yeniden başlıyorsak şansımız devam ediyor demektir.
O halde hemen, bu gün bir göz atmalı; bu mübarek buluşmanın neresindeyiz? En son sahuru ne halde bıraktık?
Kur’anda en güzel kıssaya kavuştuk mu?
İftara gelecek misafirlere dualar edip oruçlarının kabul edilmesi temennisinde bulunduk mu?
Teravih için hangi camiye gideceğiz hep beraber?
Her gelen gider, her konan göçer. Kubbede kalan hoş sadalar kullara kalacak tek hazine.
Zaten dünya ve içindekilerden daha hayırlı olan sabah namazını bir de oruçlu nefesle kılmanın kazancı ve bereketi eldeki sermaye.
Şeytanların zincire vurulduğu bir zaman diliminde nefislere gem vurmak işten bile değil.
Seneye kavuşur muyuz bilinmez, şimdilik elimizdeki fırsat tek kurtuluşumuz belki de.
Geçen geçti, gelecek tam bir muamma; gün bu gündür. Sahurların gözü saatlerde, Kur’anların kulağı nefeslerde, iftarların neşesi misk-i amber kokulu akşamlarda, teravihlerin heyecanı bir çay içimlik salalarda kalmasın.
İbadetlerimiz makbul, dualarımız kabul olsun inşallah.