Varoluş, bedensel ve ruhsal bir bütünlük arz eder. Bedenin tatmini maddi bazı ihtiyaçların giderilmesine bağlıdır. Ruh ise madde üstü şeylere ihtiyaç duyar. Bu bütünlüğü göz önünde bulundurduğumuzda insanın yaratılma gayesini tespit etmek kolaylaşır. Madem madde ötesi ihtiyaçlarımız var, demek ki madde üstü bir de amacımız var.
Evet, insan inanmak ve inandığının icabını yerine getirmek için vardır. Tüm bu inanç esaslarına ve bunların yansımalarına **“değer” **demek mümkündür.
Değerler sembollerle ifade edilir ama asla sembollerin kalıplarına sığmaz. Örneğin, trafik tabela ve işaretleri kanun ve kuralları temsil eden sembollerdir ama kanunların varlığı bu sembollere bağlı değildir. Bu semboller kanun koyucu veya kaldırıcı da değildir. Bu basit örnekte olduğu gibi, uçsuz bucaksız değerler bazen basit sembollerle ifade edilir. O semboller sadece değerlerin varlığının alametidir, ama olmamaları değerlerin yokluğuna işaret değildir. Değerler olmadan sembollerin hiçbir önemi yoktur.
İman bir değerdir, ibadete taalluk eden bazı ameller de onun sembolleridir. İman olmadan yapılan ibadetlerin ve davranışların hiçbir önemi yoktur. Bunun tam tersi durumda, iman olduğu halde ibadet ve amel yoksa, bu da ciddi bir sorundur. Bu durumda ya iman kökleşmemiştir, ya da olumsuz bir ortamda ağır bir baskı altında olma durumundan dolayı amellerini gizleme söz konusudur. Başka bir ihtimal pek mümkün değildir.
Değer sağlam olduktan ve değere sımsıkı bağlandıktan sonra sembollere ve şekillere boğulmamak gerekir. Ancak asıl değinilmesi gereken büyük sorun bunun tam tersi olan, değerlerin zayıf olduğu ancak sembol ve şekillerin aşırı derecede ön planda olduğu durumdur. Bu manzarada değerler neredeyse kutsal olmaktan çıkmış, yerine şekiller semboller gelmiştir. Günümüzde de en büyük problem budur.
Müşahhaslaştırırsak, imanda kemale erme, ahiret inancı ve hesap verme bilinci, dünya için değil Allah rızası için yaşama bilinci gibi önemli değerler yeterince olmadığı halde, bunları temsil eden sembollere fanatikçe bağlılık ve bu sembol ve şekilleri kutsamak vardır. Bu tabloya günümüzde çok sık rastlamak mümkündür. Bu durum çok vahim çelişkilerle doludur. Kur’an-ı Kerim okuma ve ezberlemeye önem veren, sakal bırakmayı veya belli renk ve şekillerde kıyafet giymeyi aşırı önemseyen, haremlik-selamlık konusunda aşırı titiz olan bir kimse bir bakmışsın yalan söylüyor, haram yiyebiliyor, kul hakkı gözetmiyor, dünya malına aşırı düşkünlük gösteriyor ve infak edemiyor, gıybet ediyor, insanlardan üstün olduğu vehmine kapılmış, her söylediği ve yaptığını doğru sanıyor, kısacası sembollerden oluşan, ahireti olmayan bir inanç dünyasına kapılmış gidiyor. İş o derece ileri derecede ki, onun için o şekil ve semboller iman derecesine çıkmış ama gerçek imandan fersah fersah uzaklaşmış, dünyasına bir din bulmuş, ahireti ve gerçek amacını unutmuş. Tüm bu yaptıklarını imandan zannetmesine rağmen, aslında kabilecilik tarzı bir mensubiyet duygusunun verdiği bir taklitten başka hiçbir şey olmadığını farkedemiyor.
Evet, tasvirini yaptığımız bu tür bir değer-sembol denklemi, maalesef temsil ettiği değer için en büyük tehdittir. İman ve İslam için en büyük tehdit, **“İslamcılık”** oynamaktır. Bu İslamcılık oyunu, iman denilen o en önemli değeri, maddi alemin basitliğinde törpülemiş, ahirete ait olanı dünyaya hasretmiş, gönülde olması gerekeni bedene hapsetmiştir. Maalesef, asrımızın onlarca probleminin yanında, imani ve dini değerlerin sembollerini kutsayıp, özünü tahrip eden bu anlayış apayrı bir sorundur.
Bazı kimseler bu yozlaşmaya **“İslamcılık veya İslamizm”** adını koymuştur ama kanaatimce **“İslam” **kelimesinin böyle bir **“izm”**le birlikte kullanılması yakışıksızdır. Çünkü sonunda **“izm”** olan sistemlerin neredeyse tamamı dünyevi adi sistemlerdir. İslamı kullanarak böyle bir dünyevi adi bir sistem oluşturmak da kesinlikle İslamla bağdaşmaz. Bu akım her ne kadar bahsettiğimiz kadar vahim olsa da, biz buna “İslami sembolizm” demeyi daha uygun buluyoruz.
Hep söylediğimiz gibi, İslam dini, içindeki hurafelerden arınıp, iman eksenli özüne dönmeden, asla gerçek anlamda Müslümanlığın varlığından bahsedilemez. Ancak görünen o ki, bu dönüşüm pek kolay olmayacak ve bir hayli zaman alacaktır.