En basit ve en genel tanımıyla, “intihar eylemi” bir kimsenin düşmana ya da düşman gördüğü kişi ve kişilere zarar vermek için, üzerine patlayıcı sarıp ölümün üzerine gitmesidir. Bazan “intihar saldırısı” adıyla da anılır. Kimi benzer yönleri bakımından geçmiş dönemlerde izlerine tesadüf edilmekle birlikte, 1980’lerden sonra daha çok Filistin’de, bilahare kısmen Çeçenistan ve Afganistan’da, son birkaç yıldır ise Irak ve Suriye’de, en son ülkemizde Suruç’ta gerçekleştirilen bu eylemler, arkasında birçok siyasi, sosyal, psikolojik dinamikler barındıran çok yönlü faaliyetler olarak değerlendirilmektedir.
Teolojik yönünün özel önem taşıması, kitleler arasında ciddi anlamda korku ve paniğe yol açması, uluslararası arenada sansasyona sebebiyet vermesi gibi sebeplerle intihar eylemleri fetva kuruluşlarının görüş ve açıklamalarına konu olduğu gibi bazı bilimsel çalışmalarda ele alınıp işlenmiştir.
Gerek bireysel olarak İslam alimleri gerekse fetva kuruluşları özellikle Filistin’deki örneklerden yola çıkarak konuyu çok yönlü olarak tahlil etmişlerdir. Açıklamalara bir bütün halinde bakıldığında İslam alimlerinin çoğunluğunun böyle bir eylemi dinen tasvip etmedikleri müşahede edilmektedir. Sınırlı sayıdaki alim ise bunun ancak birtakım şartlar dahilinde cevaz kapsamına girebileceğini söylemiştir.
Bu tür eylemleri belli esas ve şartlar dahilinde caiz görenler intihar eylemi ya da saldırısı yerine “istişhâd-ı amelî” (şehit olma talebine bağlı eylem) tabirini kullanmışlardır. Bunlara göre böyle bir amele yönelen kimse; a) kendi başına değil ilim ve takvasına güvendiği ilim çevresinden onay almak, b) dinî hayatı bakımından samimi ve “hâlis” niyet sahibi olmak, c) yapacağı amelin düşmana zarar vereceğinden emin olmak, d) sağ kalarak bu işi başarmasının mümkün olamayacağını bilmek gibi şartlara riayet etmek zorundadır. Bu takdirde eylemi şu deliller çerçevesinde cevaz vasfı kazanır; a) İslam’da cihat farzdır ve kutsaldır. Allah cihat yapanları övmüştür. Bu da bir cihattır, üstelik düşmana büyük korku salmaktadır. b) Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın cennet karşılığında mal ve canlarını satın aldığı kimselerden söz edilmektedir (Tevbe 9/111). Bu tür eylemler bu ve benzeri ayetlerin şümulüne girmektedir. c) Asr-ı saadet ve hulefa-yi raşidin dönemindeki bazı fedakarlık ve uygulamalar (teverrüs gibi) bu tür eylemlere mesnet teşkil edebilecek özelliktedir.
Büyük çoğunluğu teşkil eden alimler ve fetva kuruluşları ise intihar eylemlerinin hiçbir şart ve durumda İslam’dan onay almasının mümkün olamayacağını kaydetmektedir. Bunlara göre:
a) Bu olay her şeyden önce bir intihardır; bilerek ölmeye ya da öldürülmeye rıza göstermektir. Oysa İslam’da can kutsaldır, intihar kesinlikle haramdır. Zira hayatı veren O’dur, bunu almak da O’nun iradesine bağlıdır. Kur’an’da “kendinizi öldürmeyiniz” (Nisa 4/29) buyrulduğu gibi Hz. Peygamber de hadislerinde kendi canına kıyan kimsenin ahrette azaba duçar olacağını kaydetmiştir. (Buharî, “tıb”, 56; Müslim, “İman”, 175).
b) Pazar yerleri, alış veriş ortamları gibi yerlere düzenlenen eylemlerde savaşmayan/muharip olmayan kimseler de ölmektedir. Oysa İslam’da savaşmayan kimselerin öldürülmesi caiz değildir.
c) Bu tür eylemler suçsuz insanların da canına mal olmaktadır. Oysa İslam’da suçlar bireyseldir; dolayısıyla ceza suçu işleyene râcidir. Nitekim Kur’anda, “hiç kimse bir başkasının günahını çekmez” (Enam 6/164) buyrulmaktadır.
d) İslam’da savaş ilanı devlet başkanının uhdesindedir. Dolayısıyla bir kimsenin belli çevrelerin telkinine bağlı kalarak kendiliğinden hareket etmesi caiz değildir.
e) Bu tür olaylar olumlu sonuç alınmasına katkı sağlamadığı gibi dünyadaki İslam algısına da büyük zarar
vermekte, İslam’ı şiddet ve terör dini olarak anmaya yol açmaktadır.
f) Bu elemleri meşru kılacak ne Kur’an’da ne hadiste hiçbir delil yoktur. Sözde delil olarak sunulan ayet ve hadisler tamamen bağlamından koparılarak zorlamalı, yanlı ve yanlış yaklaşımlardan ibarettir.
Sonuç olarak İslam, adını “barış”tan alan bir dindir. Hz. Peygamber bizzat ayette ifade olunduğu üzere “alemlere rahmet olarak” gönderilmiş (Enbiya 21/107) bir peygamberdir. Düşmana karşı koyma ve savaşmanın İslam’ın genel ilkelerine göre belirlenmiş hükümleri vardır. Dolayısıyla kim tarafından ve hangi amaç için olursa olsun intihar eylemlerini İslam’la ilişkilendirmeye imkan yoktur. Zira bu eylemlerde hem kişi kendisini ölüme sevk etmekte hem de onca masum insanın ölümüne yol açmaktadır. Oysa Kur’an’da açıkça “bir kişiyi öldüren bir kimsenin bütün insanları öldürmüş gibi olacağı” (Maide 32) beyan edilmektedir. O halde bazı alimlerin ifade ettiği gibi, intihar eylemi, “failini şehadete ulaştıran bir amel değil, cehennemin dibini boylatan” bir davranıştır.