Değerli müminler! Bu günkü hutbemiz şeair hakkındadır… Cenab-ı Hakk’ın insanlığa gönderdiği hakikatlerden oluşan bir dinin bekâsı, sürekliliği üç hayati ilkeye bağlıdır. Bunları; itikatlar, mukaddesat (kutsallar) ve şeair (simgeler, semboller) olarak formüle etmek mümkündür. Bu ilkeler dinin olmazsa olmazı ve değişmez sabiteleridir. Fıkıh ve şeriat değişken olduğu için zaman içerisinde içtihatlar farklılaşabilir, ancak bu üç önemli sabite asla değişmez. Tabir caizse “dokunulmazlar” diyebiliriz bu kavramlara. Bunlardan eksiltmek de artırmak da o dinin bekası ile ilgili kritik bir meseledir.
Bu üç kavramdan ilki olan itikad ile başlayalım. Cenab-ı Hakk’ın itikada dahil etmediği bir meseleyi bizler itikadın esası haline getirdiğimiz vakit, ona inanmayanı tekfir etmeye başlarız. Mesela Resul-i Ekrem’den sonra, kim halife olacak meselesini bizler, İslam siyasetinin bir konusu olarak görmüş, o şekilde değerlendirmişiz. Ama bazı kardeşlerimiz zaman içerisinde bunu bir itikat konusu haline getirip büyük bir ihtilafa ve fitneye yol açmışlardır. Bundan dolayı orada ciddi ayrışmalarımız başlamıştır.
Aynı şeyleri ikinci hayati kavramımız olan ‘’mukaddesat’’ için de söyleyebiliriz. Cenab-ı Hakk bir şeye mukaddes demişse, o mukaddestir. Çünkü bizler kutsiyeti sadece kutsiyetin kaynağı olan Rabbimiz’den ve peygamberimizden öğreniriz. Bir başkası bize mukaddes sunamaz, ilan edemez. Mukaddesat; Mukaddes kelimesinin çoğulu, kutsal, mübarek, kutlu ve temiz şeyler; Allah Teâlâ ile ilgili olan ve manevî bir büyüklüğü bulunan kutsal, pak değerler demektir. Allah’u teala, gönderdiği kitapları ve peygamberleri kutsaldır. İslam dini, ibadetlerimiz, kâbe, cami ve mescitler ve bunlarla ilgili olan her şey de mübârek ve kutsaldır.
Üçüncüsü; ‘’Şeair’’ de öyledir. Şeair, şuur demektir. Müslüman olma ve Müslüman kalma bilincimizi, şuurumuzu diri tutan hareket, mekan ve sembollere şeair diyoruz. Bu anlamda şeair hem itikada taalluk eden bir boyuta sahip, hem de mukaddesat ile yakın bir ilişki içindedir. Mesela Safa ve Merve’nin şeair olduğunu Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de ilan ediyor: “Şüphe yok ki, safa ile merve Allah’ın koyduğu nişanlardandır.” (Bakara, 158). Keza Kabetullah şeairdendir. Arafat da öyle. Ezan bir şeair-i diniyedir. Aynı şekilde Cuma da öyledir. Bayramlar, kurban kesme de bu şeair cümlesindendir. Dolayısıyla dinin tarihinde neyin şeair olup neyin olmadığını tespit etmek önemli ve hassas bir konudur.
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نُودِيَ لِلصَّلٰوةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِ وَذَرُوا الْبَيْعَؕ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.” (Cuma, 9) ayeti de şeairin ehemmiyetini belirtir. Şeair, vahyi yaşanmış bir hayata dönüştüren Resul-i Ekrem Efendimizin, ümmetin hafızasına yerleştirdiği bir ortak bilinçtir. İşte o ortak bilinç, şeairi meydana getirir. Ümmetin o ortak bilinci de Kur’an, sünnet, sahabenin ve sonraki nesillerin uygulamaları ile inşa edilmiş olan gelenektir.
“Şeair” âdetler, İslam işaretleri, İslam’a ait kaideler demektir. İslam’ın işaretleri olan Şeair çok muhteliftir. Bazısı namaz gibi farzdır. Kimi kurban gibi vaciptir. Bazıları da sünnettir; ezan okumak, selam vermek vb. Şeair; Hz. Peygamber (asm)’den günümüze kadar bütün Müslümanların devam ettirdikleri bir hakikat olduğu için, onlara ilişmek umumun hakkına tecavüzdür. Şeairin yaşatılması farz-ı kifayedir. Şeair umumun hakkıdır ve cemiyete ait bir kulluk vazifesidir.
Aziz müminler!
Şeaire dair olan sünnetler, İslam’ı ve Ümmet-i Muhammed’i temsil eden semboller ve alamet olan sünnetlerdir. Bir bayrağın bir ülkeyi temsil etmesi gibi, Şeair de Müslümanların sembolü ve temsili ve alametleridir. Allah’ı anmak, hamdetmek, ezan okumak, cenaze ve bayram namazı kılmak, selam vermek, kelime-i şahadet getirmek, namaz tesbihâtını yapmak, kadınların başörtüleri ve örtünmeye uygun giyinmeleri, oruç tutmak, iftar ve sahur yapmak, besmele çekmek, kamet getirmek, hutbe okumak hep Şeairdir.
Bir beldede ezanın okunmaması herkesi mesul eder. Ama bir kişinin ezan okunması ile o mesuliyet ortadan kalkar. Çünkü Şeair, bütün Müslümanların müşterek kimliğini ifade eder. Şahsi farzlar kişi ile Allah arasında bir rabıta iken, Şeair ümmetin diğer inançlar karşısında bir kimlik ifade etme biçimidir. Bu gibi Şeairleri yapmakta herhangi bir gösteriş söz konusu olamaz. Çünkü umumun hukukunun yanında, şahsın hukuku o kadar kıymet ifade etmemektedir.
Bediüzzaman hazretleri de ezan, selam ve hutbe gibi Şeairlerin ehemmiyetini şöyle ifade eder: “Sünnet-i seniyyenin içinde en mühimmi, İslamiyet alametleri olan ve Şeaire de taalluk eden sünnetlerdir. Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nevinden cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mesul olur. Bu nevi Şeaire riya giremez ve ilan edilir. Nafile nevinden de olsa, şahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir.”(On Birinci Lem’a)
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَٓائِدَ وَلَٓا آٰمّٖينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَاناًؕ “Allah’ın (koyduğu, dinî) Şeairlerine (işaretlerine, nişanelerine) haram aya, (Allah’a hediye edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram’a yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin.” (Maide, 2) اِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِۚ “Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah’ın koyduğu nişanlardandır.” (Bakara, 158) Bu ayetlerde geçen Şeair kelimesi ezan, selam, kurban ve hac gibi İslam dininin alametlerini, işaretlerini ve sembollerini ifade etmektedir. Hac’da mü’minlerin bir araya gelerek, bu farzı yerine getirmekle kazandıkları manevî mertebenin bir benzeri bütün Şeairler için de geçerlidir. Dünyanın her tarafında okunan ezanlar bir yönüyle bütün arzın ezan okuması gibidir. “Şeair-i İslamiye”de iman ve Müslümanlık alâmeti olan çok mühim âdetler vardır ki, bunları değiştirmek bid’attır. Bu yüzden, bu âdetlerin korunması ve aslına sadık kalınması gereklidir.
Aziz kardeşlerim!
Müslümanların Şeaire topluca uymalarının çok ehemmiyetli bir meyvesi de aralarındaki birlik ve beraberliğin pekişmesi, kardeşlik şuurunun gelişmesidir. Cemaatle kılınan bir namaza, ferdî kılınanın yirmi yedi katı sevap verilmesi, dinimizin cemaate verdiği önemin en açık bir delilidir. وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمٖيعاً وَلَا تَفَرَّقُوا “Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.” (Âl-i İmrân, 103) Âyeti de cemaatin ehemmiyetini ifade etmektedir. Resul-i Ekrem Efendimiz (asm.) de يَدُ اللَّهِ مَعَ الْجَمَاعَةِ “Allah’ın rahmeti cemaat üzerinedir.”(Tirmizî, Fiten, 7) buyurarak, birlik ve beraberliğin Allah katındaki büyük ehemmiyetine dikkatlerimizi çekmiştir.
Şeair, İslamiyetin sembolleri demektir. Görüldüğünde İslamiyeti hatırlatan her şey, her ibadet Şeairdendir. Bunların mühim bir kısmı farz ve bir kısmı da sünnetlerdendir. Sünnetlere ezanı misal olarak verebiliriz. Şeairin yaptığı hizmet topluma yönelik faydalar sağlar. Farz ya da nafile olması o faydayı değiştirmez. Bu yüzden, yani toplumun tamamına fayda verdiği için bir insanın yalnız kendi ile alakalı bir farzdan daha çok fayda nafile de olsa bir ezan okunmasından elde edilir.
Toplum Şeairden iki şekilde faydalanır: Birincisi Müslümanlara sürekli olarak dinlerini ve Allah’ı hatırlatır. Devamlı surette imanlarına bir dayanak noktası, kuvvet kaynağı olur. Müslümanlık şuur ve kimliğini telkin eder. İbadete teşvik eder. İkincisi, müslümanlarla beraber yaşayan müslüman olmayanların İslamiyet’i tanıyıp öğrenmelerine ve zamanla İslam’la müşerref olmalarına sebep olur.
Kıymetli müminler, Hazreti Üstad’ın belirttiği gibi, “Gâye-i hayâl olmazsa” bireyler, egoizmanın ve nefsanî arzuların etkisine girer… Bu nedenle, dini yaşamak ve yaşatmak için vesileler bulmak, itikat, mukaddesat ve şeairin korunması ve yaşatılması gaye-i hayalimiz olmalı. Şeair, Müslümanların ortak bilincini ve kimliğini oluşturan kutsal sembollerdir ve Allah’ın belirlediği bu şeair, toplumumuzun birliğini ve dirliğini sağlamak için korumamız gereken değerlerdir.
Yaşatma ideali adına ortaya konan hizmetler, kişisel çıkarların ötesinde, başkalarının mutluluğu adına fedakarlık yapmayı ve toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi ifade eder. Bu anlayış, hem dinimizin hem de dünyanın iyiliği için büyük önem taşır.
Sonuç olarak, dinin topluma ve sosyal hayata bakan yönlerine “Şeair, İslam alametleri” denilir. Buna göre, iman alameti olan kelime-i tevhit ve kelime-i şahadet; Allah’ı zikretmek anlamında besmele, hamdele, salvele, tekbir, tahmid, tehlil gibi zikir ifade eden kelimeler; namaz, oruç, hac, zekât, kurban, cuma, cemaat gibi ibadetler; cami, minare, başörtüsü/tesettür ve testtüre uygun kıyafetler gibi alametler; bayram, ezan, selam gibi adetler de “İslam alametleri/sembolleri/simgeleri” sayılırlar. Özetle, bize Allah’ı, Kur’an’ı, Peygamberi, İslamiyeti, Müslümanlığı hatırlatan her şeye Şeair denilir. Şeair, İslam toplumunun ortak kimliğini ve ibadetini temsil eden semboller ve işaretlerdir. Şeairin yerine getirilmesi, Müslüman toplumun imanını güçlendirir, İslam’ın tebliğini sağlar ve toplumsal birlik ve beraberliği pekiştirir. Dolayısı ile her mecrada araştırma yapan veya insanları din konusunda bilgilendiren hocalarımızın, hepimizin bu sabiteler konusunda çok dikkatli olması lazım. Bütün İslam ümmetini birbirine bağlayan ve birleştiren şeair, mukaddesat ve itikat esaslarını tartışma konusu yapmaktan ısrarla kaçınmak gerekir. Bunları polemik mevzuu haline getirmek, İslam ümmetine yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri olur.
Derleyen
Erdal Atak