Ebu Hüreyre Radıyallahü anh’den Tirmizi ve Müslimi’in rivayet ettiği **Müslüman**ların çoğunun bildiği hadisi şerifte Peygamber Efendimiz Salallahü Aleyhi Vesellem: ‘Din nasihatten ibarettir ‘ buyurur. Efendimizin yanında bulunan sahabiler sorar, kim için Ya Rasullah ‘Allah için, kitabı için, Rasulü için, **Müslüman**ların imamları ve hepsi için’.
Allah için nasihat: Allahın varlığı birliği konusunda sağlam bir itikat, ibadette ihlas,Allah için sevmek Allah için buğzetmek, her çeşit şirkten uzak bir niyet beslemek.
**Kitabullah** hakkında nasihat: onun **Kelamullah **olduğunu tasdik etmek ahkamıyla amel etmek, **Resulullah** hakkında nasihat: Onun nübüvvet ve risaletini tasdik , bütün getirdiklerine iman etmek, emir ve yasaklarına itaat etmek.
**İmam**lar hakkında nasihat: Hak olan emirlerinde onlara itaat etmek, arkalarında namaz kılmak. Müslümanların hepsi hakkında nasihat ise: ihlasla emri maruf nehyi anil-münkerde bulunmak.(1)
Herkesin bildiği bu **hadisi şerif ** yaygın olarak öğüt vermek, nasihat etmek şeklinde anlaşılmıştır.
Ancak,nasihatten maksadın samimiyet olduğu pek açıktır, nitekim Tahrim suresinin 8. **ayet**inde “Ey** iman** edenler, samimi bir tövbe ile Allah a dönün” buyrulmaktadır. Tövbenin makbul olması için, samimi, içten olması derin bir pişmanlık duyulması bir daha günaha dönmemek için kesin kararlı olması lazımdır. “Süpha der kef tövbe der lep dil talepkârı günah, mağsiyat ra hande mi ayet zi istiğfarı ma” Elinde tesbih , dilinde ** tövbe **kalbinde **günah**ı yeniden işlemek için istek varsa bu tövbeye günah bile güler. **Günahı** vicdanında meydana gelen çirkinliğinden dolayı değil de bedenine, malına veya şerefine gelecek zarardan dolayı vazgeçmek tövbe sayılmaz.
Samimiyeti kaybettiğimiz için kimse birbirine güvenmiyor. Karşılaşınca herkes birbirinin yüzüne gülüyor, ayrılınca aleyhinde konuşuyor. Can ciğer konuştuğumuz bir arkadaşımız bir mevkie bir makama geliyor, hemen tavır değişiyor . Bir şey sorduğunuzda gerçek düşüncesini söylemiyor. Bunu kendisi de biliyor muhatabı da biliyor. Böylece mevki sahibi arkadaşımız büyük idarecilik performansı göstermiş oluyor. Fert olarak böyle toplum olarak böyle. Konuştuğu zaman doğruluktan, dürüstlükten, haktan, adaletten bahsedenler menfaat söz konusu olduğu zaman söylediklerinin tam aksini yapmakta tereddüt etmiyor. Herkesin bir doğrusu var, o da kendi görüşü düşüncesi kendi menfaati. Halbuki doğru tekdir. Samimi bir **Müslüman** kendi aleyhinde olsa bile doğruyu kabul ve teslim eder. Aksi halde **Müslüman**lık iddiamız sözden ibaret kalır. Merhum Necip Fazıl Kısakürek böyleleri için marka **Müslüman**’ı içi boş konserve kutusu tabirini kullanırdı. Bu, sözü özüne uymayan, birbirine güvenemeyen güvendiği zaman sükutu hayale uğrayan insanlar bir güç oluşturamıyor. Dayımın çocukları iki kardeş demir doğrama işleri yapıyorlardı. Bir gün baktım dükkanın ortasından bir duvar çekiyorlar, sordum ayrılıyoruz dediler. Çok üzüldüm gayrimüslimler uluslar arası şirketler kurup işletirken, iki Müslüman kardeş birbirine güvenemeyip ayrılıyorlardı. **Samimiyet **ve güven yokluğu dünya ve ahirette bizi geri bırakıyor.Bir türlü nefsaniyeti aşıp samimiyete ulaşamıyor,insanlardan bir insan olmayı kabullenemiyoruz.
Ancak dünya ve ahiret mutluluğu samimiyete bağlı, rol yaparak sureti haktan görünerek insanları aldatsak bile “yevme tübleserairde” sırların açıklandığı **kıyamet günü**nde gerçekler ortaya dökülecektir. Mevlanan’ın dediği gibi “insan ya olduğu gibi gürünmeli veyahut göründüğü gibi olmalı “dır.
(1)Kütübü Sitte 9.cilt s.378 (İbrahim CANAN)