SALGINA İBRETLE BAKMAK

SALGINA İBRETLE BAKMAK

Müslüman bir birey, başına gelen iyi/kötü her bir olayı bir imtihan görmeli ve bunun neticesinde çıkarması gereken dersler olduğunun bilincinde olan bir şahsiyet olarak yaşamalıdır.

Tarih boyunca var olmuş kavimlerin/milletlerin/devletlerin kuruluş, yükseliş ve yıkılışları iyi incelenmelidir. Kuran’ı Kerim’e baktığımızda birçok kavmin başına gelenler de bizlere aşamalı olarak ibret vesikası olarak aktarılmaktadır. Bunun sebebi bizlere  ‘ayağımızı nasıl denk alacağımızın’ gösterilmek istenmesidir. Bazı kavimlerin tarihine kısaca bakacak olursak:

Ad kavmi, Hz. Hud (a.s.)ın kavmidir. Fussilet 15 ve 16.ayetlere göre azgınlıkları yüzündenDondurucu Rüzgâr/Kasırga’ ile cezalandırıldılar, 7 gün içerisinde toz duman haline geldiler. Fussilet 17.ayete baktığımızda görürüz ki: ‘Semûd’a (kavmine) gelince onlara doğru yolu (hidayeti) gösterdik, ama onlar körlüğü (dalaleti) doğru yola (hidayete) tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.’

Lut (a.s.)’ın kavmi (eş)cinsel sapıklıkları aleni hale getirdikleri ve peygamberin uyarılarını dinlemedikleri için, önce gözleri kör edildi, sonra şehrin altı üstüne getirilip, korkunç bir ses onları yakaladı, üzerlerine de dehşetli bir yağmur (taş), taşlaşmış çamur yağdırıldı, Öylece donup kaldılar. (A’raf 7/80,81,82,83,84-Hud 11/78,79-Hicr 15/73,74)

Hz. Musa(a.s.) İsrailoğullarına gönderilmiştir. Denizi geçerek Firavundan kurtuluşa sevinmiyorlar, her gün bir isyan çeşidi çıkarıp inatla putperestliğe devam ediyorlardı. İsyanlarına karşılık önce yağmurla sel geldi. Sonra ‘onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldularAraf/133 Bu hayvanlar onların ağızlarına ve gözlerine hücum ediyordu. Bunların kalkması için Hz. Musa’ya yalvardılar, azap kaldırılınca da ‘sen sihirbazsın’ dediler. Ve belalarını buldular. (A’raf 7/ 75,77–133–135)

Salih (a.s.) Semud kavminin peygamberidir. Mucize olarak istekleri üzerine Allah kayadan hamile bir deve çıkardı. Hud/64 Kabileye yetecek süt sağıyorlardı. Su içmemesi için, Peygambere inat olsun diye deveyi öldürdüler. İman edenler kurtuldu, diğerleri dağlardan fışkıran ateşle helak oldular.

Nuh(a.s.)’ın kavmi onunla alay etti. Öldükten sonra dirilmeyi, cenneti ve cehennemi kabul etmeyip putlara taptılar. İnananlara işkence ettiler. Kadınlarında iffet ve hayâ yoktu. Nimete nankör bir milletti. Hz. Nuh’un gemisine binen kurtuldu gerisi boğularak helak oldu. (Hud Suresi 11/33, 40, 44-Nuh 71/26)

Geçmiş ülke ve kavimlere gelen belalardan ibret, haberlerinden de ders almalıyız.

İnsanlık tarihi boyunca gönderilmiş bütün peygamberler; Allah’ın varlığına ve birliğine iman, itaat, sevgi, bağlılık ve takvadan bahsediyorlardı. Kavimleri ise; Allah’a isyan, günah, Allah ve peygamberlerine düşmanlık, inkâr ve küfürle karşılık veriyorlardı. Biz onların neresindeyiz? Galiba yapmadığımız hiç bir şey kalmadı. Şöyle ki geçmiş ümmetlerin/kavimlerin/milletlerin işlemiş oldukları günah ve isyanların hepsi bugün tüm dünya ve özellikle İslam âleminde daha doğrusu Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı ülkelerde işlenmektedir. İçki, kumar, zina, faiz ülkemizde hayli fazla. Cinsel sapıklıklar hat safhada. İslam’a inat olsun diye iki erkeği birbirine nikâhlayıp, kanal kanal dolaştırdılar, din adına kimseden ses çıkmadı. ‘Televizyon gülü’! hocaların da başı dönmeye başladı. Din adına konuşanların kimi ayetlere, hadislere sataşıyor, kimi kaza namazı yok diyor, Hz. Hatice validemize hakaret ediyor, Ebu Hureyre Hz.lerini nesepsizlikle suçluyor. Kimi de deizmin reklamını yapıyor. İslam itikadının neresindeyiz? Zihinler çok karışık… 

Efendimiz (s.a.v.) zina çeşitlerini sayarken: 

“Gözlerin zinası bakmak, dilin zinası konuşmaktır. Nefis de temenni eder ve iştah duyar. Ferc de bunu tasdik veya tekzib eder.” buyuruyor.(Buharî, isti’zân ; Müslim, Kader ; Ebû Davud, Nikâh)

Toplu taşıma araçlarında dokunma, sarılma, öpüşme zinası aleni yapılmaktadır. Hoşgörüde edep duvarını aştığımız için sessizce seyrediyor yüzümüzü dahi buruşturmuyoruz.

Emekli Müftü Ali Kara Hocamızın bir hatırasını arz etmek istiyorum. Hocamız anlatıyor: ‘Arkadaşımın düğünü için Yeşilköy’e gitmiştim. Sıkıldım dışarı çıktım. Bir de ne göreyim! Bir adam kadını ağaca yaslamış, edepsizce taciz (zina) ediyordu. İçimden bir ses, ‘hani kötülüğü görünce elinle düzeltecektin!’ dedi. Yanlarına vardım. Siz Allah’tan korkmuyorsanız, insanlardan da utanmıyor musunuz? dedim. Adam döndü özür diledi el ele tutuşup gittiler. Olay vukuatsız bittiği için Allah’a şükrettim.’ Hocamız kendi adına elinden geleni yapmış Allah razı olsun. Ancak devlet ve millet olarak bizler de üstümüze düşeni yapmak zorundayız. Milli ve manevi değerlere saldıranlara usulünce cevap verilmelidir. Aksi takdirde vebal altında kalıyoruz.

İlahlık taslayan Nemrut’u burnundan soktuğu sivrisinekle kafasını duvarlara vurarak öldüren Yüce Rabbim, süper güç olduğunu iddia eden zavallıları da, ağırlığı gram olmayan bir virüsle köşe bucak kaçırıyor, sokulacak delik aratıyor. 

Rabbimiz kimseye zulmetmez. O’nun zalim sıfatı da yoktur. Ama günah ve isyanlara karşılık da hem bireysel hem toplumsal cezayı hak edenin karşılığını da verir. Zira Kur’an’da:

“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.” buyrulmaktadır. (Şura/30)

Ayetin muhatabı günahkâr müminlerdir. Çünkü Allah ancak müminlere karşı affedicidir. Musibet toplu halde gelir; suçsuzları ayırmaz, zalimler cezasını çeker, sabreden müminler de mahşerde mükâfatını alırlar.

Geçmiş kavimlerin/milletlerin suçlarının çoğunu işlediğimiz için, musibetlere doğru hızla yol alıyoruz. Şu günlerde yaşadığımız salgın hastalık ve kuraklıktan sonra ne gelecek, onu Allah bilir. Ama bunların hepsi birer imtihan ve yaygınlaşan günahlar, isyanlar nedeniyle yapıp edilenlerin birer neticesi olarak bir nevi toplumsal cezalardır.

Pandemiden kurtulma parolasının; maske, mesafe, hijyene ilave olarak bireysel ve toplu olarak Allah’a itaate dönme ve tövbe olarak güncellenmesi gerekir. Herkes kendi adına elinden geleni ailesinden başlamak üzere yapmaya başlamalıdır.

O zaman Yüce Rabbimiz inşallah bize acır da bu belaları/imtihanları bir an önce kaldırır. Zira Hz. Yakup (a.s.) çocuklarına öğüt verirken “ Önce tövbe edin ki, Allah dualarınızı kabul buyursun” diyordu.

(Yazımın hazırlık aşamasında bilgilerini ve fikirlerini esirgemeyen Emekli Müftü Ali Kara Hocama da teşekkür ederim.)

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.