Recep, şaban derken ramazan ayına sayılı günlerin kaldığı şu günlerde, bir senelik hasretin yaktığı günahkâr sinelerimizin ateşinin sönmesine vesile olması temennisiyle… Gözler ufuklarda o ayın nurefşan simasının belireceği anın heyecanıyla beklerken, kalplerimiz heycandan bir aritmi içerisinde. Manevi kirlerin sıkletinden, ağırlaşmış kalplerimizin kabz solukladığı şu zor günlerin sonlanacağı ümidiyle… Ramazan ayının tulû edeceği günleri iple çekiyoruz.
Ramazan, kızgın taşlar manasına gelir. Bu aya ramazan denmesinin sebebini İslam alimleri, günahları yakıp yok etmesine bağlar. Bir başka rivayete göre; Ramazan kelimesi ramaz kökünden gelmektedir.Ramaz ise, güz yağmuruna verilen bir isimdir. Ramazan ayını iyi değerlendiren kulların günahları bu yağmurla temizlenir ve kalpleri karartan manevi kirleri siler süpürür demektir.
Ramazan ayını diğer aylardan ayıran en temel alamet, farz kılınan oruçtur. Kur’an’da diğer ümmetlere farz kılındığı gibi bize de farz kılındığı bildirilen oruç, bedene tutturulacağı gibi ruha da tutturulmalıdır. Maddi orucun bedende biriken kirleri temizlemesine mukabil, manevi orucun kalpte oluşturduğu kirleri temizleyeceği İslam alimlerince ifade edilir.
Ramazan ayının ikinci alamet-i farikası Kur’an’ın bu ayda nazil olmaya başlamasıdır. Buna istinaden her kul bu ayda diğer aylara nazaran daha çok Kur’an okumaya dikkat eder. Bizim kültürümüzde bu ayda gerçekleşen “mukabele” (karşılıklı Kur’an okuma) ameliyesi bunun güzel bir yansımasıdır. Son senelerde ramazan ayının yaz aylarına tekabül etmesi de müslümanlara ayrı bir güzellik yaşatmaktadır. Çünkü okulların tatil edilmesiyle yaz Kur’an kurslarının başlaması; Kuran’ın yeni nesillerce öğrenilmesi adına güzel bir tevafuk arz etmektedir. Kur’an okumasını bilenlerin tecvit öğrenmeye gayret etmeleri, mealiyle/ tefsiriyle Kur’an okumaya çalışmaları Ramazan ayını değerlendirme adına çok güzeldir.
Ramazan ayının diğer bir özelliği teravih namazlarıdır. Gecelerinde, genellikle cemaatle kılınan bu namaz, birlik-beraberliğin dışa yansımasının ayrı bir ünvanıdır. Sahur ve iftarların misafirlerle değerlendirilmesi de ayrı bir güzellikler meşheridir.
Ramazan ayının bir diğer özelliği, içerisinde bin aydan daha hayırlı olduğu ifade edilen “kadir gecesi”ni barındırmasıdır. Recep ayıyla başlayan kulluk tırmanışı, şaban ayıyla bir farklı buuda geçer ve ramazan ayıyla adeta amudileşir. Ruhun tekamülü ramazanın sonuna doğru, kadir gecesiyle adeta zirveleşir. Kul bir bakıma mir’acını yaşar. Erişilmez noktalara erişebilir (uruc), ruhanilerle kol kola olur ve sünnet-i seniyyeye ittibaen nuzülüne adeta bir mükafat olarak bayramı yaşar.
Ramazan sahuruyla, iftarıyla, teravihiyle, teheccüdüyle, kadir gecesiyle, birlik beraberliğin zirvede idrak edilmesiyle hiçbir aya nasip olmayan yönleriyle, apayrı hazları yaşatır muhtaç sinelere. Bu ay sabır ayıdır, bolluk ve bereket ayıdır. Bütün bu farklılıklarıyla o, onbir ayın sultanıdır. Gelişi “Hoş geldin ya şehr-i ramazan” diye karşılanırken, gidişi de “Elveda ya şehr-i ramazan” diye yad edilir.
Kinlerin, öfkelerin, küskünlüklerin unutulduğu birlik ve beraberliğin tahakkuk ettiği, kardeşliğin pekiştiği, yardımlaşmanın zirveleştiği (zekat-fitre-sadaka) bir aydır ramazan… Şeytanların zincirlere vurulduğu, kalplerin yumuşatıldığı ve müminler mabeyninde vüd vazedildiği bir ay. Bize insan olduğumuzu hatırlatan, rahmetin tecessüm ettiği bir ay.
Tüm bu güzelliklerin yaşanabilmesi için Allah’ın emrettiği mükellefiyetlerin yerine getirilmesi şartıyla. Yoksa ramazan ayı, diğer aylardan farksız olacaktır. Ramazan mümin için özlenen, hasretle beklenen bir ay iken kafir için diğer aylardan farkı olmayan bir ay ve münafıklar içinse “Ne kadar da erken geldi” denilen bir ay.
Ramazanın nurunun semalarda tüllendiği, lahuti sesinin işitildiği, misk-i amber kokusunun hissedildiği şu günlerde; İslam aleminin binbir dertlerine derman olması temennisiyle… Rabb’imizin bizi ramazan’a ulaştırması duasıyla, “HOŞ GELDİN YA ŞEHR-İ RAMAZAN”…..