38,8525$% 0.24
43,5203€% -0.09
51,7707£% -0.14
4.042,05%0,25
3.239,40%0,01
9.541,30%-1,65
Padişahların Görüşmek İstediği, Veli: Şeyh Vefa (?-1490)
Osmanlı düşünce ve maneviyat dünyasının müstesna isimlerinden biri olan Şeyh Vefa, ilmi derinliği, tasavvuf anlayışı ve tevazusuyla yüzyıllardır hatırlanmaya devam ediyor. İstanbul’un Vefa semtine adını veren bu gönül sultanı, Fatih Sultan Mehmed gibi devrin padişahlarının bile kapısını çalmaya cesaret edemediği, ancak hürmetle andığı bir alim olarak hafızalarda yer etti.
Tam adıyla Muslihuddîn Mustafa bin Ahmed olan Şeyh Vefa, Konya’da dünyaya geldi. Hayatının erken dönemlerinde Edirne’de, Debbağlar Camii İmamı Şeyh Muslihuddîn’in yanında eğitim aldı. Tasavvuf yolculuğunda Abdüllatîf-i Kudsî’nin sohbetlerinde manevi derinlik kazandı. İlmiyle halkın, irfanıyla devlet adamlarının hürmetini kazandı.
Hac farizasını ifa ettikten sonra Rodos açıklarında Hristiyan korsanlar tarafından esir alınan Şeyh Vefa, bir süre Rodos’ta tutsak kaldı. Anadolu beylerinden Karamanoğlu İbrahim Bey (?-1464), fidye ödeyerek onu bu esaretten kurtardı. İstanbul’a dönen Vefa Hazretleri, irşad faaliyetlerine adını taşıyan semtte devam etti.
Fatih Sultan Mehmed (1432-1481), Şeyh Vefa’yı bizzat ziyaret etmek istemiş; ancak bu nazik talep, Vefa Hazretleri tarafından tevazu dolu bir şekilde kabul edilmemiştir. Bu tutumu, tasavvufun temel düsturu olan ‘benlikten arınma’ anlayışının güçlü bir örneği olarak değerlendirilir.
Vefa Hazretleri bu tercihini şöyle açıklamıştır:
“Onun bana olan sevgisi ve benim ona olan ilgim, bizi asıl vazifelerimizden alıkoyabilirdi. Bu dostluk, halkın işlerini aksatabilirdi.”
Fatih’in ardından tahta geçen II. Bayezid (1447-1512), Vefa Hazretleri’ne derin bir hürmet beslemiş ve vefatında cenaze namazına bizzat katılmıştır. Rivayete göre padişah, kefenini açıp yüzünü görmek istemiş fakat Şeyh Vefa sağ eliyle yüzünü örter vaziyette bulunmuştu. Bu, onun vefatından sonra bile mahremiyet ve vakarını koruduğunun işareti olarak yorumlanır.
Bir başka rivayete göre Sultan Bayezid, kızının nikâhını kıyması için kendisine 40 bin akçe göndermiş; ancak Vefa Hazretleri bu teklifi nazikçe reddetmiş ve Muhyiddîn Konevî Hazretleri’ni tavsiye etmiştir. Bu davranışı, onun dünya malına karşı mesafesini ve takva anlayışını bir kez daha göstermiştir.
Şeyh Vefa, nefis terbiyesi ve zühd anlayışını günlük hayatın içine taşımış, bu konuda da ibretlik sözler bırakmıştır:
“Abdest ibriğini taşımak, ağır yük taşımaktan daha zordur. Çünkü ağır yük taşımakta nefsin hazzı vardır; ama abdest ibriğini taşımakta, nefse muhalefet etmek gerekir.”
Bu söz, ibadetlerin nefisle mücadeledeki yerini ve sabrın değerini derinlikli biçimde ifade eder.
Şeyh Vefa, 1490 yılının Ramazan ayında vefat etti. Vefa Camii yanındaki türbesinde yer alan beyit, onun maneviyatını ve gönüller üzerindeki etkisini yansıtır:
“Muktedây’ı ehl-i ma’nâ, Müslihuddîn Ebü’l-Vefâ,
A’yüri-i uşşâka hâk-i merkadidir Tûtiyâ.”
🕊️ Manası:
“Mana ehlinin önderi Muslihuddîn Ebü’l-Vefâ’dır. Aşıkların göz ilacı, onun kabrinin toprağıdır.”
Şeyh Vefa, yalnızca sohbetleriyle değil, kaleme aldığı eserlerle de ilim ve irfan dünyasına katkıda bulunmuştur. Eserlerinden bazıları:
Padişahların kapısına varmak istediği, ancak tevazusuyla buna imkan tanımayan; ilim, takva ve irfanın temsilcisi bir isim olarak Şeyh Vefa, Osmanlı’nın gönül coğrafyasında daima hayırla yad edilmeye devam ediyor.