Ömrünüz Yollarına Bahar Getirsin

Ömrünüz Yollarına Bahar Getirsin

Dile kolay, sular seller gibi aktı gitti koskoca bir sene daha. Geriye dönüp baktığımızda, herbirimiz bir birey olarak, acaba nasıl bir iz bırakmışız? Hani bir hikaye anlatılır…

Misal olarak ne kadar uygun aslında, hepimiz bir çatlak kova olsak dahi, elimizden ne geldiyse, gayretle, azimle tüm yüreğimizle, ne kadar güzel ne kadar verimli bir sene geçirdik acaba, ne kadar faydalı olabildik, ne kadar çiçek, güneşi gördü bizim sayemizde. Kaç düşen insanın elinden tutabildik, kaç ağlayan gözü silebildik, kaç yaraya merhem olabildik, kaç kişiye omzumuzu verebildik, menfaat peşinde olmadan, samimice, dostane, Allah rızası için…

Savaş tacirlerine, zalimlere soysuzlara, bebek katillerine, insanları birbirlerine düşürme gayreti içinde olan ve kısacası insan olma vasfını kaybetmiş zavallılara hiç seslenmiyorum bile…

Yaş aldıkca dünyamız mı küçüldü, nefes aldıkca daha mı çok insan olabildik. Her onurlu davranışımızda, daha mı yüceldi ruhumuz. Yaşlandık diye hayıflanmak yerine, geçen ömrümüzü hesaba çekip, daha mı dinamikleşerek yürümeye azmettik yarınlara. Nedamet hislerimizle mi, vicdanen huzur dolu bir yürekle mi gireceğiz yeni yıla. Yaşadıklarımız, yaşattıklarımız,üzdüklerimiz, kırdıklarımız, arayıp sormadıklarımız ve evet hatta yazdıklarımız, çizdiklerimiz, ve yine hatta yazmadıklarımızdan bile hesaba çekecek miyiz kendimizi, yoksa Allah ne verdiyse yiyip içip, kutlamalar mı yapacağız, tüm marifetlerimiz için…

Nasıldı hikaye?

Aslında çok şey var yazacak, bir kıssa, bir hikaye tüm yazılacaklardan çok daha fazla ibret verici ve akılda kalıcıdır bazen. Benim de pek çok hikayem var aslında. Elbette sizin de. Nasıl hikayeler bırakacağız acaba, gelecek nesile. anlatıldığı zaman, okunduğu zaman hikayelerimiz, yüzümüz mü kızaracak, yoksa, yüreğimiz mi kabaracak gururla, sevinçle…

Allahu Alem…

**İşte çatlak kovanın hikayesi:**

’Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.

İki yılın sonunda birgün, çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş. “Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.” “Neden ?” diye sormuş sucu. “Niye utanç duyuyorsun ?” Kova cevap vermiş. “Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.”

Sucu şöyle demiş. “Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri farketmeni istiyorum.” Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş. “Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını farkettin mi ? Bunun sebebi, benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun masasını süsledim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”

Elbette dört dörtlük olamayız, kusurlarımız var, eksiklerimiz var. Günahlarımız var, hatalarımız ayıplarımız var. İnsan olmak için kusursuz olmaya değil, kusurlarımızı görüp, yanlışlarımızı görüp, ibret almaya, af dilemeye, nedamet duymaya ihtiyacımız var. Her birimiz bir çatlak kovayız belki, mızmızlanacak mıyız? İşe yaramaz görüp kendimizi, kabuğumuza mı çekliceğiz? Değersisiz diye ağlayacak mıyız? Yoksa değerimizi kendimiz mi biçeceğiz yine kendimize…

Geriye dönüp baktığımızda, çiçeklerimizle gurur duyacak şekilde bitirmeliyiz yürüdüğümüz yolu. Hayatımızı kendimizle kavga ederek değil, elimizde ne varsa, yapabileceğimiz ne kadar imkan, fırsat varsa değerlendirmeye, şu ışık hızıyla geçip giden zamanı, şu hiç bitmeyecek gibi sandığımız ömrü, ne kadar başarabiliyorsak, elimizden ne kadar geliyorsa, en mükemmel şekilde yaşamaya bakmalıyız.

Yani, kısacası:

GEÇECEĞİNİZ YOLLARIN, ÇİÇEKLERLE BEZENMİŞ OLMASI DİLEĞİMLE…

Asude VUSLAT( asude.vuslat@bedirhaber.com )

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.