34,7619$% 0.11
36,5385€% 0.11
44,0211£% 0.15
2.949,19%0,20
2.641,67%0,18
9.681,11%0,30
Arapça kendisine has bir kültürel ortamda oluşmuş Türkiye insanı için yabancı bir dildir. Gerek harfleri, gerekse farklı ses sistemi ve dilbilgisi bakımından Türkçeden farklı olarak, Bu sebeple, Arapça öğretiminde bu gerçek, göz önünde bulundurulmalı ve öğretiminde bu esasa uygun olarak metot ve tekniklerle yapılmalıdır. Yüzyıllardır farklı yöntem ve metotlar uygulanmasına rağmen, Arapça öğretiminde sonuç neredeyse hep aynı olmuştur. Ancak dilbilimde ve öğretim yöntemlerinde ortaya çıkan gelişmeler Arapça öğretiminde de yeni arayışlara sebep olmuştur. Orta birinci sınıftan lise son sınıfa kadar 7-8 yıllık bir zaman diliminde bir türlü Arapça öğrenilememektedir. Bunun üç temel sebebi olabilir.
**Birinci sebep;**** Öğrencinin yabancı dile karşı olan ilgisizliğidir.**
Türkiye’de gerek devletin dil eğitimine olan teşvik ve desteğinin yetersizliği, gerekse ailelerin gelir düzeyinin düşük olması neticesinde, çocuklarını okul harici dil kurslarına gönderememesi gibi nedenler öğrencinin yabancı dil eğitimine karşı ilgisini köreltmektedir. Ayrıca öğrenci gerek dâhili gerekse harici sebeplerden dolayı, derse olan motivasyonunu kaybetmekte ve buna bağlı olarak sınıfta derse katılma, sınıfta dersi iyi dinleme, dersi evinde tekrar etme, verilen ev ödevlerinin yapma, ders kitapları haricinde yabancı dilde yazılmış seviye uygun yardımcı kitaplara başvurma, öğrendiği dilde yayın yapan televizyon kanallarının izleme gibi aktivitelerini uygulanmamaktadır. Hangi bilim ve ya ilim dalı olursa olsun o bilginin elde edinimi öncelikle öğrencinin kişisel zekâsı ve gayretine bağlıdır. Öğrenim tekniği ne kadar doğru olursa olsun öğrencinin gayreti olmaksızın başarıya ulaşmak pek mümkün değildir. Bu yüzden yabancı dil öğrenmek isteyen bir öğrencinin kesinlikle günlük çalışması, günlük en az iki saat vakit ayırması gerekmektedir. Zira bilginin edinilmesindeki en önemli faktörlerden birisi sürekliliktir. Yukarıdaki sebepleri çoğaltmak elbette mümkün olmakla birlikte, ortaya çıkan sonuç ister İngilizce ve Fransızca gibi batı, isterse Arapça ve Farsça gibi doğu dili olsun, sorunları hep aynıdır. Acaba ben bu dili neden öğrenemiyorum? Öğrenci psikolojisi veya penceresinden baktığımızda “başarılı öğrenci” veya “öğrenen kişi” olabilmenin yolunun şu dört temel kurala uymayı gerektirdiğini gözlemlemekteyiz.
– İlgi alanının sürekli canlı tutulup, genişletmek suretiyle merak duygusunu uyandırıp, bu şekilde kendisini derslere motive etmek.
– Öğrenme miktarını kesintisiz hale getirmek ve bundan korkmamak. Başka bir tabirle öğrenmekten korkmamak, sıkılmamak ve bıkmamak.
– Bilgi ihtiyacını kesin bir şekilde belirleyip, neleri bilmek istediğimizi, ne kadar ve ne zamana kadar bilmemiz gerektiğini saptamak.
– Öğrenme amacınızı belirlemek kaydıyla, daha kısa bir zaman etkili dil sahibi olmak. Başka bir tabirle hangi sebebe binaen dil öğrenmek durumunda kaldığı sorusunun cevabını belirlemek. (ticaret, eğitim/öğretim, hobi v.s.)
**İkinci sebep;** **Öğretmenin dili öğretmedeki yetersizliğidir.**
Bundan kasıt öğretmenin bilgi eksikliği olmayıp, öğrencinin kapasite ve ilgi alanlarını çözememesi, gerek metot ve gerekse materyal seçiminde en uygun olanı tercih etmemesi kastedilmiştir. Öğretmen tüm deneyim ve kazanımlarını ortaya koyarak; derse katılım ve ilgiyi artırma, öğrenciye özgüven kazandırma, kalıcı bilgi sağlama, kendi kendineöğrenmesine katkı sağlama, dil ve yorum becerisini geliştirerek ona farklı bir bakış açısı kazandırma gibi birçok hususta öğrenciye önderlik yapmak durumundadır. Aksi halde verilecek günlük bilgiler öğrencinin sınava dönük öğrenmesine sebebiyet verip, öğrendikleri kesinlikle kalıcı olmayacaktır. Son olarak öğretmenler olarak bizlerin göz ardı etmemeleri gereken birtakım noktaları şu şekilde özetlemek mümkündür.
i. Dilin yaşanılarak öğrenilen bir beceri olduğu unutulmamalı ve izlenceler bu ilkeye göre hazırlanmalıdır.
ii. Oluşturulan öğrenme yaşantıları yaşama ve öğrenci özelliklerine uygun olarak hazırlanmalıdır.
iii. Dil öğrenmenin iki yönü olduğu (anlama ve anlatım) unutulmamalı ve bu becerilere derslerde yeterince yer verilmeli, “programın yetişmesi gerekir” kaygısı taşınmamalıdır.
iv. Öğrenciyi öğretilen dilde daha fazla meşgul etmek için okul dışı etkinliklere yer verilmeli.
v. Ders izlenceleri hazırlanırken mutlaka uyaran sayısını fazla tutmaya, pekiştiricileri artırmaya özen gösterilmeli.
vi. Amaca uygun ölçme araçları hazırlamalı, özellikle dil öğretiminde test yoluyla ölçme tekniğine sık başvurulmamalıdır.
vii. Dil öğreticilerinin derse girmeden önce mutlaka ve mutlaka planlı olarak gitmesi gerekmektedir.
**Üçüncü sebep; ****Sistem ve materyalin öğrenciye uygun olmamasıdır.**
Bununla ifade edilen ortada onlarca metot, yüzlerce materyal bulunmasına karşın, öğrencinin bir türlü öğrenememesidir. Öğrencinin zekâ ve gayreti ne kadar yüksek olursa olsun, ona uygun ve doğru bir teknik kullanılmadan başarıdan söz etmek pekte mümkün görünmemektedir. Her öğretmenin kendine has bir öğretim şeklinin olmasına rağmen, müfredatta bulunan kitaplar bu teknik ve yöntemlerin kullanılmasına fırsat vermemektedir. Sistem ve materyal seçimindeki eksiklik veya yanlışlık sebebiyle öğretmenler -yıllar önce nasıl öğrendilerse- öğrencilere de aynı teknikle öğretmektedirler. Ayrıca günümüzde kullanılan en belirgin tekniğin en büyük zaafı sadece okuma/yazma üzerine kurgulanmasıdır. Başka bir ifade ile eğitimin merkezinde el ve göz olmaktadır. Hâlbuki dil; kulak ve ağızla kullanılması gereken önemli organlardandır. Sadece göz ve elle kazanılan bir beceriyi, dinleyerek veya konuşmaya çalışarak kullanmaya çalışıldığında ortaya çıkan sonuç, ne yazık ki negatiftir. Bu şekilde hem öğretmenler hem de öğrenciler kısır bir döngü kendi içerisinde yıllardır bir arpa boyu dahi yol alamadan kendilerini yormaktadırlar.
Yrd. Doç. Dr. İbrahim USTA
Alıntıdır
http://www.jasstudies.com/Makaleler/1232436566_%C4%B0brahim%20Usta_65-73.pdf
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.