Diğer ibadetlerde olduğu gibi orucun da hikmet ve maksadı insanı terbiye etmek, nefsinin tazyiklerine karşı onu güçlü kılmak, Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olmasını sağlamaktır. Fıkıh kitaplarımızda oruç yeme içme, cinsel ihtiyaçlarından uzak durma diye tarif edilir. Ancak oruçtan tam semere elde edebilmek için neler yapılacağı, hangi disiplin ve hassasiyet içinde olunacağı, nelere dikkat edileceği vb konular işlenerek orucun kalite ve keyfiyetinin nasıl yakalanacağı üzerinde durulmuştur.
Bu günkü yazımızda büyük düşünür, mutasavvıf ve din âlimi İmam-ı Gazali hazretlerinin oruçla ilgili tespit ve değerlendirmelerini sizlerle paylaşacağım:
İmam Gazali, orucu üç mertebede ele alır:
1- Avamın orucu: Kişinin yeme içmeden ve cinsi münasebetten uzak durmasından ibarettir.
2- Havassın orucu: Yeme, içme ve cinsi münasebetten uzak durmanın yanında kulağını, dilini, elini, ayağını ve diğer azalarını günahtan korumaktır.
3-Ahassü’l Havassın orucu: Avam ve havassın orucundaki hususlara riayetle beraber, kalbini, kötü emeller ve dünya düşüncelerinden sıyırarak, gönlünü Allah’tan başka her şeyden arındırıp bütün varlığıyla Allah’u Teâlâ’ya bağlanmak ve ondan başka hiçbir şeyi hatırına getirmemektir. Bu gibi yüce insanlar, Allah dostları, gönüllerini, kalplerini tamamıyla Allah sevgisi ve Allah aşkına adamışlardır. Bu büyük insanlar gönüllerine ve zihinlerine Allah’tan ve Ahiretten başka bir şey geldiğinde oruçlarının bozulacağını düşünmüşler böyle bir hassasiyet içinde olmuşlardır. Onların yegâne meşguliyetleri, Rableri’nin hoşnutluğunu, rızasını kazanmaktır. Bu yüzden gönüllerini her türlü dünyevi şeylerden uzak tutarlar. Bu mertebe peygamberler, sıddıklar ve mukarrebun (Allah’ın yakın dostları, dost olarak kendine Allah’ı seçen kullar) rütbesidir.
İmam Gazali Hazretleri orucu bu şekilde sınıflandırdıktan sonra havassın orucu olan bütün azaları günahtan koruma konusunu ele alır ve azalarımızın günahtan nasıl korunacağını açıklar:
1- Gözü korumak: Kalpleri meşgul edecek, kendisini Allah’ı hatırlamaktan alıkoyacak, dinen bakılması mekruh olan şeylerden gözünü korumasıdır. Burada mekruh olan şeylerden gözü korumak vurgusu dikkat çekicidir. Zira mü’min zaten haramlardan gözünü koruyacaktır. Sevgili Peygamberimiz; “Şehvet nazarı ile bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim Allah korkusuyla onu terk eder yani şehvet gözü ile bakmazsa Allah’u Teala ona imanın tadını tattırır da imanın zevkini kalbinde duyar.” buyurmuştur.
2) Dili korumak: Dilini yalan, gıybet, koğuculuk, kötü ve çirkin söz ve münakaşadan korumaktır. Peygamber Efendimiz de bu hususta, “Oruç bütün fenalıklara ve cehenneme karşı bir kalkandır. Sizden biriniz oruçluyken cahillik edip kötü söz söylemesin. Şayet birisi kendisiyle itişmeye veya kendisine karşı kötü söz söylemeye kalkışırsa ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin” buyurmuştur.
3) Kulağı korumak: Kulağı dinen dinlenmesi mekruh olan her şeyden muhafaza etmektir. Konuşulması yasak olan her şeyin dinlenmesi de yasaktır. Peygamber Efendimiz bu hususta da “Gıybet eden ve dinleyen günahta ortaktır” buyurarak kulaklarımızı da haram ve günahlara karşı korumamız gerektiğine işaret etmişlerdir.
Müslüman her zaman disiplinli ve hassas insandır. Bu disiplin ve hassasiyet neyi dinleyeceğimiz, neyi dinlemeyeceğimiz konusundaki tercihimize de yansır, yansımalıdır. Sözgelimi arabamızda yolculuk yaparken veya işyerinde çalışırken radyo dinliyorsak dinlediğimiz şeyin manevi yapımızı ve kalbî hayatımızı kirletmemesine özen göstermeli; faydalı, güzel programları tercih etmeliyiz.
4) Diğer uzuvları korumak: El ve ayak gibi diğer uzuvları her türlü fenalıktan korumak, iftar sofralarını yenilmesi ve içilmesi şüpheli olan şeylerden uzak tutmaktır. Çünkü oruç tutarak bir ibadeti yerine getirirken haram veya şüpheli şeylerle iftar etmek çok manasızdır. Burada sigaranın en azından mekruh olduğunu hatırlatmak gerekir. Böyle oruç tutanlar bir ev yapacağım diye bir şehri yıkanlara benzer. Peygamber Efendimiz, Nice oruç tutanlar var ki, yaptıkları sadece aç ve susuz kalmaktan ibarettir. (İbn-i Mâce, Sıyâm,21) hadisleri ile ibadetleri ve diğer sorumlulukları yerine getirirken o ibadetin ve sorumluluğun amacına, ruh ve manasına riayet edilmesi gerektiğini ifade buyurmuşlardır.
5) İftar vakti az yemek: İftar vakti helal olan rızıktan da tıka basa karnını doldurmayacak şekilde, ölçülü ve az yemektir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, “Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta tutacak bir kaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de aldığı nefese ayırmalıdır.” (Tirmizî, Zühd 47) buyurmuştur. Anlıyoruz ki aldığımız gıdalar helal ve temiz de olsa az yemek ve midemizi tıka basa doldurmamak durumundayız. Konunun uzmanları iftarda çok yememeyi, yemek ve diğer şeyleri iftar ile sahur arasına yaymayı öğütlüyorlar. Orucun ruhu ve sırrı, fenalığa başvurmakta şeytanın yolları olan şehvetleri zayıflatmak ve yok etmektir. Bu da ancak az yemek ile mümkündür. Bunun için iftarda da diğer akşam yemeklerinde olduğu gibi makul ölçüde yemek yenmelidir.
6) İftardan sonra korku ile ümit arasında olmak: Kişi, “Acaba ben orucu makbul olan Allah’ın hoşnut olduğu kullardan mıyım, yoksa orucu kabul olmayan Allah’ın yüz çevirdiği gazaba uğramış kimselerden miyim?” diye düşünmelidir. Hatta mü’min bütün hayatında böyle olmalıdır.
Oruç nasıl vücudumuzun işleyişini düzene sokuyor, metabolizmamızı dinlendirip rahatlatıyor, yani maddi olarak bize tesir ediyorsa; manevi olarak da tesir etmesi, bizleri ahlâken ve ruhen yüceltmesi gerekir. Allahu Teâlâ’nın sevdiği takva sahibi kullar olmamız için oruçlarımızı tutarken, özetlediğimiz bu altı hususa dikkat edelim. Bu vesile ile İmam Gazzali hazretlerini, diğer âlimlerimizi ve din büyüklerimizi rahmet ve minnetle analım.