Bedir Haber

NAMAZ DİNİN DİREĞİDİR. 

NAMAZ DİNİN DİREĞİDİR. 
624 views
07 Mayıs 2021 - 19:10
Bir binanın bütün varlığı ve ağırlığı, tamamen temele bakar.
Temel sağlamsa, bina da sağlam olur. İslam binasının temeli ve esası ise iman ve namazdır.
“Namaz; mü’mini Allah katına yükseltip O’na kavuşturan bir miraçtır”
“Namaz; kalbi pekiştiren ona kuvvet ve metanet kazandıran bir nurdur.”
“Namaz; gönülleri ferahlatan, ruhları aydınlatan bir şifadır.”
“Namaz; mü’mini günlük faaliyetleri hakkında düzenli olarak Rabbine hesap vermesini sağlayan bir oto kontrol mekanizmasıdır.”
“Namaz; fani ve fena olan şu dünyadan ebedi olan ilahi aleme açılan bir penceredir.”
“Namaz; dua, zikir, tevbe, istiğfar, şükür, hamd, tesbih, tenzih gibi öğeleriyle mümini manen eğiten ve olgunlaştıran bir ibadettir.
Namaz, aynı zamanda Müslümanların dünyevî meşguliyetlerine kısa bir mola vererek Allah’a yönelme, psikolojik olarak rahatlama çabasıdır.
Namaz, bedenden ve candan infak etmektir. Zekât nasıl maldan ve paradan infak ederek maddi kazancımızı temizliyor ise namaz da bedenden infak ederek kişinin günahlarını  temizler.
Namazın Müslüman üzerindeki bir etkisi de, günün beş ayrı vaktinde yerine getirilmesi dolayısıyla insanın zamanı kollamasını sağlayarak hayatını belli bir programa sokmasıdır.
Namaz; dua, yalvarma, sadece Rabbe yönelme, O’ndan yardım ve bağışlanma dileme, O’na iltica ve münâcât etmedir.
Namaz, ruhun derinliklerinden gelen bir hissiyatla Allah’ı anma/zikir, gönülden gelen bir içtenlikle Yaratan’a hamd ve senâda bulunma, bütün samimiyetiyle O’nun hükümranlığını kabul ve itiraf etmedir.
Risale-i Nura göre namaz; kul ile Rabbi arasında gizli bir bağ, esrarlı bir iletişim vasıtası, sırlı bir köprüdür.
Namaz; kulun Rabbine en içten, en samimî, en nazdâr, en niyazdâr, en feyizdâr, en bereketli, en sevaplı, en nitelikli, en değerli, en kâmil yönelişidir, müteveccih oluşudur, sığınışıdır, iltica edişidir.
Namaz; kulun kendi acziyetini, fakrını, kusurlarını, noksanlıklarını, çaresizliğini, mahviyetini, bir hiç oluşunu idrak ederek, mutlak kudret Sahibi, mutlak zenginlik Mâliki, mutlak kemâl Sahibi, mutlak rahmet ve merhamet Sahibi, mutlak varlık Sahibi olan Ganiyy-i Kerîm’in, Rahmân-ı Rahîm’in rahmet kucağına kendisini atmasıdır.
Lokman Hamitogluna göre NAMAZ;
Namaz gafletten uyanıştır
Namaz insanca bakıştır
Namaz zulme haykırıştır…
Namaz ezan’a kaçıştır
Namaz tekbir’e dalıştır
Namaz nefsini yıkıştır…
Namaz cehaleti aşma
Namaz cehaleti as’ma
Namaz cehaleti yak’madır…
Namazın dindeki yeri, sağlam ve kuvvetli ise, ona bağlı olan iman, ibadet ve muamelat da sağlam ve kuvvetli olur.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
“Cennetin anahtarı namazdır.” (Tirmizî, Tahâret, 1)
(İman, namaz demektir.
Namazı itina ile, vaktine, sünnetine ve diğer şartlarına  riayet ederek kılan, mümindir.) [İbni Neccar]
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberani]
“(Kıyamet gününde) kulun ilk önce hesaba çekileceği şey, namazdır.” (Nesâî, Muhârebe, 2)
(Namazı doğru kılanın, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi günahları dökülür.) [İ.Ahmed]
(Allahü teâlâ buyuruyor ki, “Söz veriyorum ki, namazlarını vaktinde, doğru olarak kılana azap etmem, onu sorgu-suale çekmeden Cennete koyarım”) [Hâkim]
Peygamber efendimizin son sözlerinden biri, (Namaza dikkat edin) idi. (İbni Mace)
Onlar namazlarında tam bir tevazu, teslimiyet ve derin bir saygı içindedirler.
{ Müminun sûresi: 2 }
Namaz dinin direğidir.
Fakat onu, dinin direği olacak şekilde kılmak şarttır.
Bu sebeple mü’minlerin ilk vasfı olarak, “namazda huşû” sayılır. اَلْخُشُوعُ (huşû‘); bir yönden korku, çekingenlik gibi kalbî fiilleri, bir yönden de sallanmayı bırakıp sükûnet içinde olmak gibi dış azalara ait fiilleri ifade eder.
Kalbin huşûu, korkmak ve güçlü bir şahsın karşısında heybet hissine kapılmaktır.
Bedenin huşûu ise, böyle bir şahsın huzurunda baş eğmek, boyun bükmek, bakışları aşağı çevirip sesi alçaltmaktır.
Bu bakımdan huşû, kökleri kalpte, görüntüleri bedende olmak üzere her iki mânayı da içinde bulundurur.
Bunun kalbe ait tarafı; Rabbin azamet ve celâli karşısında kendi küçüklüğünü göstererek nefsi Hakk’ın emrine baş eğdirip söz dinlettirecek ve edep ve tâzimden başka bir şeye yönelmeyecek biçimde kalbin son derece güçlü bir saygı duygusu hissetmesidir.
 Dış görünüşle ilgili yönü ise, bu duygunun kalpte yerleşmesiyle birlikte vücut organlarında bir sükûnet meydana gelmesi, gözlerinin önüne, secde yerine bakıp, sağa sola, şuna buna iltifat etmemesidir.
Bundan dolayı, huşûun aslı namazın şartlarından olan niyetin samimiliği ile; tezahürleri de namazın adâb ve diğer şartlarıyla alakalıdır.
Rivayete göre Resûlullah ve ashâbı namazda gözlerini gökyüzüne kaldırırlardı, bu âyetin inmesi üzerine önlerine eğdiler. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVIII, 4)[1]
Dolayısıyla namazda hem kalbin, hem de bedenin huşû içinde olması istenmektedir ki namazın özü de budur.
Gerçek mü’minlerin kalpleri, namazda Allah’ın huzurunda bulunmanın heybeti ile titrer, derinden ürperir. Bu ürperti oradan azalara, duygu ve hareketlere akseder.
Ruhları, Allah’ın huzurunda O’nun azamet ve yüceliğine bürünür. Zihinlerini kurcalayan tüm meşguliyetler yok olur. Allah’ın yüceliğinin idrakine vardıkları, O’na kulluğun verdiği huzuru hissettikleri için başka bir şeyle uğraşmazlar.
Bu yüce huzurdayken, çevrelerinde bulunan, akıllarında yer eden her şeyden bir kenara çekilirler.
Allah’tan başkasını görmezler. Dikkatlerini sadece namazdaki sözlerin anlamlarını düşünmeye teksif ederler ve namazdan derin bir zevk alırlar.
Vicdanları her türlü kirden arınır. İşte bu noktada boşlukta yüzen zerre, ana kaynağıyla buluşur. Şaşkın ruh yolunu bulur, ürkek kalp sığınağını tanır.
Bu anda Allah’ın dışındaki bütün değerler, eşyalar ve şahıslar gözlerinde küçülür.
Ha­dîs-i şe­rîf­te şöyle bu­yru­lur: “Bir mü­min gü­zel­ce ab­dest alır, son­ra da başından so­nuna kadar kal­p-beden âhengi içinde tam bir hu­zur ve hu­şû ile  iki re­kat na­maz kı­lar­sa cen­net ona vâ­cip olur.” (Müs­lim, Ta­hâ­ret 17)
Bahâüddîn Nakşibend (k.s.)’a sordular:
“–Bir kul, namazda nasıl huşûa erer?” O da cevâben:
“–Dört şeyle!” buyurup şunları beyân etti:
›    “Helâl lokma,
›    Abdest sırasında gafletten uzak durmak,
›    İlk tekbîri alırken kendini huzurda bilmek,
›    Namaz dışında da Hakk’ı aslâ unutmamak, yâni namazdaki huzur, sükûn ve mâsiyetten uzakta durma hâlini namazdan sonra da devam ettirebilmek.” (el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 561)
Böy­le bir na­maz için, Hak’tan gay­rı her şe­yin hat­tâ in­sa­nın ken­di nef­si­nin bile göz­den ve gö­nül­den düş­me­si ge­re­kir. Böyle bir namaz hakkında Sü­ley­man Dâ­râ­nî (k.s.) şu açıklamayı yapar:
“İki re­kat na­maz kıl­mak ile Fir­devs cen­ne­tine gir­mek ara­sın­da mu­hay­yer bı­ra­kıl­sam, iki re­kat na­ma­zı ter­cih eder­im.
Çün­kü Fir­devs cen­ne­tine gir­mek nef­sin hoş­la­na­ca­ğı bir is­tek­tir. Fa­kat iki re­kat na­maz kı­lar­sam Rab­bim­le beraber bu­lun­muş olu­rum.”
Sa­hâ­be-i kirâmdan Ab­dul­lah b. Şıh­hîr (r.a.), Allah Resûlü (s.a.s.)’in na­maz­da­ki hâ­li­ni şöy­le tas­vîr eder: “Resûlullah (s.av)’i na­maz kı­lar­ken gör­düm. Ağ­la­mak­tan do­la­yı göğ­sün­den ten­ce­re kay­na­ma­sı­na ben­ze­yen bir ses du­yu­lu­yor­du.” (Ebû Dâ­vud, Sa­lât 156-157; Ahmed b. Hanbel, Müs­ned, IV, 25)
Hz. Ali, na­ma­za dur­du­ğun­da ben­zi sa­ra­rır, ken­di varlığı dâ­hil her şey­den sıy­rı­lır­dı.
Bir savaşta mü­bâ­rek aya­ğı­na ba­tan okun çı­ka­rıl­ma­sı için na­ma­za dur­muş­tu. Zira bu takdir­de okun çı­ka­rı­lı­şın­da­ki ız­dı­râ­bı his­set­me­ye­ce­ği­ni bi­li­yor­du.
İşte bu öl­çü­de dünya ile alâ­ka­yı ke­se­rek na­maz kı­lmaya çalışmak lazımdır.
Gerçek bir mü’min şahsiyetinde huşu ile namazdan sonra “faydasız her türlü söz ve davranışlardan yüz çevirme” özelliği vardır:
[1] Ümmü Ruman (r.a.) şöyle anlatır: “Namazımda sallanıyordum.
Ebû Bekir (r.a.) gördü, beni öyle bir azarladı ki, az daha namazdan çıkacaktım. Sonra da Resûlullah (s.a.s.)’ın şöyle buyurduğunu işittiğini söyledi:
«Biriniz namaza durduğunda her tarafı sakin olsun, yahudiler gibi sallanmasın. Zira namazda azaların sükûneti namazın tamamındandır.»” (Alûsi, Ruhu’l-me‘ânî, XVIII, 3)
{ Hakk’ın Daveti Kur’an-ı Kerim Meali Ve Tefsiri }
Namazın nasıl kılınacağını Cebrail vasıtasıyla öğrenen Hz. Peygamber, onu ümmetine bütün detaylarıyla öğretmiş ve “Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz siz de öyle namaz kılın.” (Buhârî, Ezân, 18) buyurarak bizzat kendisini örnek göstermiştir. Müslümanlara düşen, Resûl-i Ekrem’in teşvik ve tavsiyelerine uyarak bu önemli ibadeti öğretildiği gibi yerine getirmek, namaz konusunda gerekli hassasiyeti göstermektir.
Onlar namazlarını vaktinde, bütün şartları ve rükünleriyle birlikte kılar, hiç geçirmezler.
{ Müminun sûresi: 9 }
Mü’minler, namazlarını dikkatli bir şekilde eda eder, aksatmaksızın kılar, namazı kılma konusunda ihmalkâr davranmazlar.
Namazı nasıl kılınması gerekiyorsa öyle kılarlar, namazı kısaltmazlar. Tam vaktinde, farzıyla, sünnetiyle, adabıyla eksiksiz kılarlar.
Bütün kuralları, bütün hareketleri yerine getirirler. Canlı, dikkatli bir şekilde ve gönüllerini bütünüyle namazın mânasıyla doldurarak kılarlar. Görüldüğü üzere bu sürede mü’minlerin özellikleri namazla başlayıp namazla bitmektedi
Bu da namazın iman binasındaki yerinin önemini göstermektedir.
{ Hakk’ın Daveti Kur’an-ı Kerim Meali Ve Tefsiri }
Rükünlerinin hakkıyla yerine getirilmesi kadar, namazın belirlenen beş vakitte kılınması da çok önemlidir. Nitekim bir gün Peygamber Efendimize, “Amellerin en faziletlisi hangisidir?” diye sorulunca, Allah Resûlü, “Vaktinde kılınan namazdır.” cevabını vermiştir.
Buna mukabil Efen-dimiz, “(Farz) namazını (bilerek) geçiren kimse, ailesini ve malını kaybetmiş gibidir.”
(İbn Hanbel, V, 429) hadisiyle, namaz kılmamanın kaybettirdiklerine dikkat çekmektedir.
Namaz, insanın, sadece dünyasını değil aynı zamanda âhiretini de kurtarmasının en önemli vesilelerindendir.
Bu durum Hz. Peygamber’in hadislerinde farklı lafızlarla ifade edilmiştir:
“Namaza, devam eden kimse için kıyamet gününde nur, delil ve kurtuluş sebebi olur. Namaza devam etmeyenin ise kıyamet günü nuru, delili ve kurtuluşu olmayacaktır.”
(İbn Hanbel, II, 169)
“Rükûları, secdeleri, abdestleri ve vakitlerine riayet ederek beş vakit namaz(ı kılmay)a devam eden ve bu beş vakit namazın Allah katından gelen bir emr-i hak olduğunu kabul eden kimse cennete girer” (İbn Hanbel, IV, 266)
Tadil-i erkâna riayet etmek vacibdir. Namazın vaciblerinden biri bilerek terk edilirse, o namazı tekrar kılmak vacib olur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Hırsızların en büyüğü, namazından çalandır. Yani namazın erkânına riayet etmez, rükû ve secdelerini hakkiyle yerine getirmez.) [Vesilet-ün Necat]
(Herkesin namazında, kalbin hazır olduğu kısımlar yazılır. Kalbin hazır olmadığı namaza, Allahü teâlâ nazar etmez.) [Vesilet-ün Necat]
Namaz; beden, zihin ve kalbin iştirakiyle eda edilen, kısacası insanı her yönüyle kuşatan bir ibadettir.
Bu üç unsurun her biri, son derece dengeli ve mükemmel bir şekilde namazda temsil edilirler.
İnsan, bedeni ile kıyam, rükû, secde ve kıraati gerçekleştirirken, zihni ile okuduklarını düşünmeye ve anlamaya yönelir.
Kalp ise huşû ve sükûnet ile bu ibadeti en iyi şekilde tamamlar.
Kıbleye dönüldüğünde tek Allah’a yönelme demek olan namaz, kıyamda Allah’ın huzurunda durma, rükûda yalnızca O’nun önünde eğilme, secdede ise Allah’a en yakın olma demektir.
Namaz, sadece Allah ile kul arasındaki ilişki biçimi olmakla kalmaz, aynı zamanda insanı olumsuz davranışlardan ve her türlü kötülükten de uzaklaştırır.
 Nitekim Kur’an’da Yüce Allah, “Gerçekten namaz, kişiyi hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût, 29/45) buyurarak bunu ifade etmektedir.
Ayrıca kulun, günün belli vakitlerinde Allah’ın huzuruna çıktığını düşünmesi, kulu O’nun rızasına uygun davranışlar sergilemeye sevk etmekte, böylece namaz bu yönüyle kötülüklere engel olmaktadır.
Yine, “İnsan çok hırslı ve sabırsız yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır, ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır, ancak namaz kılanlar müstesna.” (Meâric, 70/19-22) âyetleri de namazın insana kazandırdığı ahlâkî değerlere ve olgunluğa işaret etmektedir. Çünkü namaz, insanın ruhunu her türlü mânevî kirden arındırır.
Nitekim bir gün Allah Resûlü (sav), “Birinizin kapısı önünde günde beş defa yıkandığı bir nehir olsa, o kimsede kir namına bir şeyin kalabileceğini düşünebilir misiniz?” diye sorar. Sahâbe, “Hiç kir kalmaz.” şeklinde cevap verir. Bunun üzerine Peygamberimiz, “İşte beş vakit namaz da böyledir, Allah bu namazlarla günahları yok eder.” buyurur. (Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 6)
 Hz. Peygamber (sav), “Bir Müslüman, vakti geldiğinde güzelce abdest alıp, kendisini Allah’a vererek rükû (ve secdesiyle) farz namazı kıldığında, -büyük günah işlemedikçe- bu onun önceki günahlarına kefaret olur.
Bu, her zaman için böyledir.” (Müslim, Tahâret, 7)
Namaz, insanın ruhunu temizlediği gibi, abdest almayı gerektirmesi sebebiyle maddî temizlik için de bir vesiledir. Namaz için abdest alan bir mümin, vücudunun en çok kirlenen azalarını günde birkaç defa yıkamakta, böylece maddî kirlerden de arınmaktadır.
Namaz kılmak böyle büyük bir ibadet olduğu için terk edilmesi de çok büyük günahtır.
 Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki]
(Namaz kılmayanın dini yoktur.) [İbni Nasr]
(Namaz kılan, kıyamette kurtulacak, kılmayan perişan olur.) [Taberani]
(Namaz kılmayan, kıyamette, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulur.) [Bezzar]
(Namazı kasten bırakanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza başlayana kadar Allahü teâlânın himayesinden uzak kalır.) [Ebu Nuaym]
(Bizimle kâfir arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.) [Nesai]
Yukarıdaki hadis-i şerifleri, Ehl-i sünnet âlimleri şöyle açıklamışlardır:
Dinimizde en büyük günahı işleyen kâfir olmaz. Bunun için namaz kılmayana kâfir denmez. Fakat namaz, çok önemli bir ibadet olduğu için, namaz kılmayanın imanla ölmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Namaz kılmayanın kalbi kararır, diğer günahları işlemekten çekinmez. Günahlar da insanı küfre sürükler. Bazı âlimler, namaz kılmayanın kâfir olacağını bildirmişlerdir.
Bu bakımdan her ne şart altında olursa olsun muhakkak namazı kılmalı!
Namaz kılmamanın ne kadar büyük günah olduğunu bilen, ayakta duramayacak kadar hasta olsa bile, mutlaka namaz kılar.
Ateşin yaktığını bilen kimse, kendini nasıl ateşe atar?
Cehennemden kaçan,
Cenneti isteyen namaz kılmaz mı?
Hadis-i şerifte ;
Cenneti isteyip de, Allah’ın yasakladıklarından kaçınmayan, isteğinde yalancıdır.
Cenneti isteyen, hayırlı işlere koşar,
Cehennemden korkan, haramlardan kaçar, buyuruluyor.
(Beyheki)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Namaz kılmak ve diğer ibadetleri yapmak ancak müminlere kolay gelir.
Kur’an-ı kerimde, (İman ve ibadet etmek, müşriklere güç gelir) ve (Namaz kılmak müminlere kolay gelir) buyurulmaktadır.
Namaz kılmamak, iman zayıflığından ileri gelir. İmanın kuvvetli olmasının alameti, dinimizin emirlerine severek kolaylıkla uymaktır.
Mevlana -kuddise sirruh- insanı Allâh’a vâsıl eden gerçek namaz hâlini ve bu duyguları namazın dışında da muhâfaza edebilmeyi şöyle anlatır:
“Bize doğru yolu gösteren, bizi kötülüklerden alıkoyan namaz, beş vakitte kılınır.
Halbuki âşıklar, daima namazdadırlar.
O gönüllerindeki aşk, başlarındaki ilahî sevgi ne beş vakitle yatışır, ne de beş yüz bin vakitle geçer gider!
Selam ve dua ile..

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
หนัง JAV UNCENSOREDหนังAV JAV JAPANXXX หนังโป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนังหนังav ดูหนังโป๊ญี่ปุ่น หนังxญี่ปุ่นหนังAV JAV หนังโป๊ญี่ปุ่น หนัง JAV CENSOREDtürk ifşatürk pornoหนังavหนัง JAV CENSOREDหนัAV JAV JAPANXXX หนังป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนัง Rate R HD

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.

maltepe evden eve nakliyat

ensest porno