DOLAR

35,5594$% 0.16

EURO

36,5618% -0.36

STERLİN

43,2938£% -0.53

GRAM ALTIN

3.080,73%-0,39

ONS

2.700,74%-0,53

BİST100

9.977,94%1,13

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AÇIK
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
a

‘Müziğimi Allah için yapıyorum’

‘Müziğimi Allah için yapıyorum’
0

BEĞENDİM

Sami Yusuf: “Benim için müzik mânevi olmalı, ben sanatı sanat için yapmıyorum. Belli bir halde olmam gerek, yani belli bir ruhsal düzeyde olmam gerek“ diye konuştu.

Tasavvuf müziğinin güçlü sesi Sami Yusuf, sadece Türkiye’de değil tüm Dünya’da, özellikle gençlerin kalbinde taht kurmuş bir sanatçı. Son derece mütevazı, enerji dolu ve kocaman yürekli bu sanatçı, sanatını insanlar için değil, Allah için yaptığını her fırsatta dile getirerek, “Benim için müzik mânevi olmalı, ben sanatı sanat için yapmıyorum. Belli bir halde olmam gerek, yani belli bir ruhsal düzeyde olmam gerek“ diyor.

Türkiye’yi çok seven ve her fırsatta ziyaret eden Sami Yusuf, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında düzenlediği “Gençlik Kutlu Doğumda Buluşuyor” programının Ankara ayağında sahneye çıktı. Sami Yusuf, muhteşem Başkent konseri öncesinde sanata ve hayata dair görüşlerini, Gençlik Spor Dergisi ile paylaştı.

-Nasıl bu kadar popüler oldunuz? Şarkılarınızdan dolayı mı, yoksa tarzınız sayesinde mi? Bu başarı nereden geliyor?

Aslında sebebini tam bilmiyorum. Şöhret peşinde değildim ve yapımcılık geçmişim var. 14 yaşındayken tam bir asosyaldim. Zamanımın çoğunu stüdyoda geçirirdim. Babam İran müzik sektöründe büyük işler yapıyordu ve ben o küçük yaşta ona yardım ediyordum. 16-17 yaşlarıma geldiğimde, artık bu işi sevmediğimi fark ettim. İşin arka plandaki gerçek yüzünü görebiliyordum. İnsanların birbirinin arkasından iş çevirmelerini, kibirlerini, aptallıklarını, gerçek dışılıklarını, yani her türlü yönünü görebiliyordum. Hollywood ‘u gördüğünüzde çok etkilenirsiniz. Ama aslında orada hiç bir şey yok, boş. Hiçbir şeyden abartılı bir şey yaratıyorlar. Ama bu bir kandırmaca ve illüzyon (yanılsama), sadece bir oyun. Ben de müzik sektörünün sadece bir gözbağcılıktan ibaret olduğunu fark ettim, ondan sonra sektöre ilgim kalmadı. Bu yüzden hukuk okumaya karar verdim. Dua etmeye ve namaz kılmaya başladım. Zaten hep maneviyatçı bir insandım. Yani bir dönüşüm geçirmiş değilim.

-Peki aileniz dindar insanlar mıdır?

Hayır. İran Azerilerinden, geleneksel bir aile. Yani bir topluluğa bağlı değiller ya da dünyayı değiştirmek gibi bir gündemleri yok. Son derece normal insanlar. Bazen namaz kılarlar, bazen kılmazlar.

-Neden namaz kılmaya başladınız? Yani bir anda başlamanızı sağlayacak bir dönüm noktası gibi bir şey yaşadınız mı?

Hayır, aslında hiç bir şey olmadı. Ben zaten normal bir çocuk değildim ve her zaman biraz gariptim. Hiç bir zaman birilerini kopyalamadım ya da birine özenmedim. Hiç bir zaman havalı ya da sert biri olmak istemedim. İnsanlar benimle “yavaş çocuk” diye dalga geçerlerdi.

-Yani popüler değildiniz…

Hayır popülerdim ama kötü yönden. Ama bu benim için bir problem değildi. Şimdi geriye bakıyorum da… Yüce Allah’ın lütfu sayesinde, çok ama çok güzel şeyler yaşadım. Bu güzellikler de yaygın pop kültürünü takip etmemem neticesinde oldu. Sözün özü, herhangi bir taklit olmadığım için oldu her şey. Yalnız kalmak ve düşünmek istedim. Yani düşüncelerimle baş başa kalmak ve öz düşünüm yapmak istedim.

Klasik müziği, Yunus Emre’yi, Mevlana’yı, şiiri, felsefeyi çok severim. Bunu da aileme bağlıyorum ve bunların bana çok katkısı oldu. Her şey ailem sayesinde oldu. Geleneksel terbiye ile büyümeye bağlıyorum bunları. İngiltere’yi severim ama İngiliz kültürünün her yönüyle de gurur duyduğum söylenemez. Mesela Türkiye’de genç bir insan ya da Orta Doğu’da Kahire’de yaşayan birisi, batıya bakar ve düşünür, işte batı, yaa… Amerika… Avrupa… Ama eğer orada yaşıyorsan ki ben bir de oralıyım ve orada büyüdüm, deyim yerindeyse ben “balinanın karnında” idim. Ve her şeyi olduğu gibi gördüğünde, aslında çok da bir şey olmadığını anlıyorsun. Ve daha fazla gördükçe, kendi geleneklerinin, kültürünün, ailenin değerini daha çok anlıyorsun. Belki de bu yüzden, oralardaki Türk toplulukları, burada olduklarından daha fazla Türkler. Bence bu vurgulanması gereken ilginç bir nokta. İngiltere’de yaşayan Pakistanlılar, Pakistan’da olduklarından çok daha fazla Pakistanlılar. Bu çok ama çok ilginç. Çünkü resmin tamamını görüyorlar. Tamam, burası harika, ama aynı zamanda her şey mükemmel değil, bazı şeyler daha kaba… Yani bu yüzden, aslında ben hiç bir zaman şöhret peşinde koşmadım ve hukuk okumak istedim. Ama 16-17 yaşlarındayken, bir kaç arkadaşım geldi ve ”Sami, gitmeden Allah için bir albüm yap” dediler. “Allah için ve peygamberi için bir albüm yap ve ondan sonra git,” dediler. Biz biraz mutaassıp bir aileyiz. Ve bu yüzden benim yüzüm, albüm kapağında yoktu, sadece bir sembol vardı. Annem küçük bir fotoğrafımı çekti ve çektiği fotoğrafta, biraz bilgisayar bağımlıları gibi görünüyordum, gözlüklü falan. İşte bu kadar… Geri kalanı, tarihe mal oldu. Ve şimdi üzerinden 12 sene geçtikten sonra, burada performans sergiliyoruz. Çok onur duyuyorum.

-Siz İslami bir pop-star gibisiniz, insanlar size imreniyor ve sizi çok seviyor. Duyduğuma göre Mu’allim albümünden sonra birçok insan, daha dini bütün hale gelmiş ve hattâ din değiştirenler olmuş. Bu konuda ne hissediyorsunuz?

Elhamdülillah… Aslında ben verdiğim röportajlarda bu tarz şeylerden bahsetmekten hoşlanmıyorum. Çünkü bu tarz şeyler, sırdır. Bu Allah ve kulları arasında kalır. Evangelist (Protestan) ya da propagandacı, ya da tebliğci değilim. İslam dininin benim övgüme ihtiyacı yok. Çünkü kendi zaten çok güzel bir din. Sadece İslamiyet değil, tüm dinler için bu böyle. Tüm dinler bizi kendimizi bulmamız için cennetten gönderilen bir hediyedir. Ben evrenselciyim. Marifet’i ve irfanı çok severim. Ki bu da İslam’ın içsel boyutu, yoksa ayrı bir din değil. İslam’ın iç boyutu bunu anlıyor, dış boyutu ise anlamıyor. Allah hem Zâhir (dışta), hem de Bâtın’dır (içte). Sufiler, geçmişin büyük mistikleri idi ve onlar, bunu anlıyorlardı. Onlar sadece gerçeği görüyorlardı, kargaşa ile ilgilenmiyorlardı.

-Aslında Sufizm hakkında çok konuşmayı sevmiyorsunuz, değil mi? Röportajlarınızda, tasavvuf hakkında konuşmaktan hoşlanmıyorsunuz diye duymuştum. Bu doğru mu?

Aslında bizim tüm konuştuğumuz bu çoğu zaman. Ve ben tasavvuf hakkında konuşmayı çok severim. Eğer konuşmak için bir sebep yoksa evet konuşmuyorum, çünkü tasavvuf son derece yanlış anlaşılıyor. Suudilerin yanlış etkisinden dolayı, bazı insanlar tasavvufu şirk koşmak, ya da buna benzer bir şey sanıyorlar. Bu çok aptalca. Sufizm ayrı bir din değildir, İslam’ın iç boyutudur. Tıpkı diğer dinlerde olduğu gibi, örneğin Meister Eckhardt Hıristiyanlığın, Kabbala Museviliğin iç boyutudur ve tek başına Kabala olmaz, ya da tek başına Sufizm olmaz. Tasavvuf daima, marifet artı şeriattır. Bazı insanlar 1960 ya da 70’lerde Hippi hareketini yaymaya çalıştı. Fakat bu başarılı olmadı, çünkü dayanak noktası yoktu. Otantik değildi, gerçek değildi.

Yani ben, bütün gelenekleri seviyorum, modern olmayan geleneksel anlayışları seviyor ve onlara saygı duyuyorum. Bu yüzden bana birçok insan teşekkür etmiştir. “Sen ve müziğin sayesinde, kendimi Allah’a daha yakın hissediyorum” diye teşekkür eden Hıristiyanlar var. Bunu duyduğumda çok mutlu oldum. Ya da benim müziğim sayesinde, Allah ile kendileri arasında bağ kurduklarını söyleyen Yahudiler var. Buna saygı duyuyorum. Ama aynı zamanda, hiç bir şeye inanmayan insanlar da var. Ya da hiç bir şeye inanmadıklarını sanan insanlar… Biz bütün insanlara saygı duyuyoruz.

-Şarkılarınızı nasıl yazıyorsunuz? Bir enstrüman çalıyor musunuz?

Evet, bütün müzik aletlerini çalmaya çalışıyorum. Tombak, def, piyano, keman, sentur, ud… Bu akşam bunları çaldığımı göreceksiniz. Ben sanatı sanat için yapmıyorum. Belli bir “hal”de olmam gerek, yani belli bir mânevi hal içinde olmam gerek.

-Yani şarkılarınızı sadece Allah için mi yapıyorsunuz?

Bence insanların, sizin hakkınızda ne düşündüklerinin, ya da yargılamalarının bir önemi yok. Havalı olup olmaması da önemli değil. Müzik mânevi/ruhsal olmalı. Zaten geleneksel olarak da müzik hep böyleydi ve bundan, sadece modern çağlarda koptu. Gerçekle arasındaki bağ koptu. Mesela klasik müzikte Bach, Hıristiyan müziğidir ve kutsal bir müziktir. Türk müziği özünde Mevlevi müziğidir. Yaşanan kopmalardan sonra arabesk çıktı ama aslında geleneksel olarak, Mevlana’nın müziğidir. Yani aslında İslam’da müzik, tasavvuftan gelir. Tarikatlardan ve sufilerden gelir. Hıristiyanlıkta ise kiliseye dayanır.

Bir de halk müziğiniz var. Mesela “Sarı Gelin” gibi halk şarkılarınız bile, kadim geleneklere dayanıyor. Yani Rihanna’nın söylediği aşk şarkıları gibi değiller. Estağfirullah… Hatta aşk şarkısı bile değil, şeytani… Halk müziği, dünyadaki müziklerle karşılaştırılamaz bile. Çünkü halk müziği de kutsal bir yerden geliyor. Örneğin Hindistan’ın Kawwali müziği, Mevlana müziği, İran muziği. Bunların hepsi Allah’la bağlantılı Ve son 200 yılda ortaya çıkan agresif modern hareketler yüzünden günümüzün müziği Allah’la daha da az bağlantılı.

İşte bu yüzden, ben sadece işim olduğu için müzik yapmıyorum. Müzik benim hayatım. Ve ben eğer bir şarkı yapıyorsam, bu muhakkak ben belli bir ruh halindeyken olur. Bence sadece yaşam yolculuğunu paylaşmak amacıyla yapılan müziğin bir anlamı yok. Eğer bir yolculuk hakkında olacaksa da mutlaka mânevi bir yolculuk hakkında olmalı.

**“İki albümüm de sufi ağırlıklı”**
Yeni albümümdeki “Center” parçasını kaçırmayın, dinleyin. Normalde müziğimi önermem ama “Center” üzerinde çok duruyorum. Türkçesini söyleyeyim, “Merkez.” Çünkü bu parçada, Muhyiddin İbn Arabi gibi büyük bir Arap evliyasından esintiler var. O bir Müslüman evliyasıdır. Seyyid Hüseyin Nasr ise tasavvuf üzerine bugün hayatta olan en büyük otoritedir. Bu albüm büyük bir Sufi albümüdür. Şu ana kadar cıkmış 2 albümüm var. İkisi de hem felsefi açıdan, hem Sufi açıdan çok iyiler ve beğeneceğinizi düşünüyorum. Eğer Sufizm ‘i merak ederseniz, dünyada bu konudaki en önemli âlim olan Hüseyin Nasr’den çok şey öğrenebilirsiniz. Kendisi 83 yaşında, George Washington Üniversitesi’nde İslam Bilimleri uzmanıdır.

**“Türk çayını çok seviyorum”**
Türk çayını seviyorum. Türkler kahveyi Viyana’dan Avrupa’ya tanıttılar. Bunu yaptılar çünkü “kahve” köken olarak, Allah’ın isimlerinden biri olan “el-Kavi” isminden gelir. Sufiler kahveyi zevk için değil, uyanık kalıp namaz kılmak için içerlerdi. Osmanlılar, Viyana yoluyla kahveyi dünyaya tanıttılar. Avrupalılar şarap içer, alkolü severler, bu yüzden kahvenin tadı başta onlara bir garip gelmişti. Şimdi ise, her yerde birçok çeşit kahve var.
akasyam haber

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.