Asr-ı saadetin iyi okunması günümüzdeki birçok girift problemin çözümüne katkı sağlayabilir. Çünkü asr-ı saadet tüm zamanların bir özeti (prototipi) gibidir. Problemleri tereyağından kıl çeker gibi halleden Efendimiz (a.s.m)’in geliştirdiği çözümler bizler için kilometre taşı mesabesindedir. O (a.s.m)’nun hayat-ı seniyyelerini iki aşamada ele alabiliriz. Birincisi Mekke dönemi ikincisi de Medine dönemleridir. Mekke döneminde Müslümanların en büyük düşmanı olarak sahnede müşrikleri görüyoruz. Medine döneminde ise maskeli aktör rolünde münafıkları… Müslümanların güçlendikleri, bir site devleti kurdukları bu dönemde karşılarındaki düşman daha sinsice hareket edecek ve münafık denilen yeni bir portre ile karşılarına çıkacaktır. Asr-ı saadette olduğu gibi her çağda da hem kâfirler hem de münafıklar var olacaktır. Kıyamete kadar bu mücadele devam edecektir.
Arapça n-f-k kökünden türetilen münafık kelimesinin “dehliz” anlamına geldiği söylenir. “Nafıkaul yerbu” kelimesinden türetildiğini söyleyenlerde vardır. İkinci görüşe göre “köstebek yuvası” anlamına geliyor. Münafık kelimesi, küfrünü gizleyip imanını izhar eden insan demektir. Yani inanmadığı halde inanmış gibi görünen kişi anlamına geliyor. Kafir gibi inkarını açıkça bildirmediğinden daha sinsi ve tehlikeli olarak addedilmiştir. Bu durumu ifade babında Kur’an’da münafıklarla alakalı ayet sayısı kafirlerle alakalı ayet sayısından daha fazladır. Özellikle medeni olan ayetlerde münafıkların ruh portresi resmedilir gibidir.
Efendimiz (a.s.m)’in döneminde islamın getirmiş olduğu nizamı açıkça reddetme cesareti gösteremediklerinden faaliyetlerini gizlice yürütme yoluna başvurmuşlardır. Kuvvet ve menfaatin olduğu her yerde nifakın ortaya çıkması kaçınılmazdır.
### Nifakın sebeplerini şu şekilde sıralayabiliriz:
**a-** Sağlam karakterli olmamaları, kalplerinde hastalık olması…
**b-** Dünyevi çıkar peşinde koşmaları, dünyevi çıkarın olduğu yerde asıl niyetlerini setretmeleri,
**c-** Korkak olmaları, kendilerini izhar edecek cesarete sahip olmamaları,
**d-** Eski inanışlarını terk edememeleri,
**e-** Efendimiz (a.s.m)’in öğretilerini tam kavrayamamış olmaları. Yani İslami bilgilerinin zayıf olması,
**f-** Nifak içerisindeki arkadaşlarına uymaları ve bu bağlamda kabilecilik anlayışı,
**g-** Efendimiz (a.s.m)’in Medine’ye hicretiyle siyasi menfaatlerine zarar gelmiş olması.
Müslim’de geçen meşhur hadis-i şerifte münafıklık alametleri; 1-Emanete hıyanetlik etmek, 2-Konuştuğunda yalan konuşmak, 3-Ahdini tutmamak. Bir diğer hadiste de bunlara ek olarak kimde bu dört haslet varsa o kişi halis münafıktır buyurduğu 4-Husumet ettiğinde haktan ayrılmak zikrediliyor.
**Nifak;** sıkıntılı zor dönemlerde su yüzüne çıkar, peçesini sıyırır, derununda meknuz kini ve hasedi kusar. Hedefi dünyevi ranttır. Münafıkbaşı Abdullah ibn Ubey’i hatırlayalım. Uhud’da kendisine tabi 300 kişiyle İslam ordusunu yarı yolda bırakması, savaş esnasında Efendimiz (a.s.m)’in öldüğü şayiasının yayılması esnasındaki fonksiyonları hatırdan dur edilmemelidir. Efendimiz (a.s.m)’in Uhud’da Ebu Amir adlı münafığın kazdırdığı çukura düşmesi sonucu miğferinin iki halkasının yanağına saplandığı hadiseyi de hatırlayalım. Aynı şekilde Ben-u Mustalık kuyusu başında çıkardıkları nifak sonucu yaşananlar tarihin sayfalarında cap-canlı durmaktadır. Hendek, Hudeybiye, Huneyn, Hayber, Tebük seferlerinde icra ettikleri fonksiyonlar hiç unutulmamalıdır. İfk hadisesinde Ayşe (r.anha) validemize attıkları iftiralar, Zeyneb bt. Cahş (r.anha) validemizle evliliğini dile dolamaları, Medine’ye vekil bırakılan Hz.Ali (r.a) hakkındaki dedikoduları… icra ettikleri şenaatlerden sadece bir kaçıdır.
Mescid-i dırar etrafında örgütlenme girişimleri Kur’an’ın açık ikazıyla ortaya çıkıyor ve bu şer mescid Efendimiz (a.s.m)’in emriyle yıktırılıyordu. Yine aynı şekilde Yahudi Suveylim adlı kişinin evini üst edinmeleri üzerine O (a.s.m)’nun emri mucibince bu şer yuvası yaktırılıyordu.
Kur’an-ı Hakim münafıkların en yakın dostlarının Yahudiler olduğunu bildirerek bizleri ikaz ediyor. Münafıklar bazen bu dostluğu perdelemek için dedikodusunu yaptığı Müslümanları Yahudilerle ilintili gösterip hakikatı gizlemeye çalışırlar. Ak’ı kara, karayı ak gösterirler. Kur’an-ı Hakim münafıkların nifakının mutlaka açığa çıkarılacağını bildirerek, asr-ı saadetten örnekler sunar. Allah imhal eder ama ihmal etmez.
Efendimiz (a.s.m) münafıkların açığa çıkarılacakları ana kadar onları zahiren Müslüman kabul etmiş ve bizlere elmas değerinde bir düstur dersi vermiştir. Hz. Ömer (r.a)’in münafıkların kellesini koparma azmine hep temkinle yaklaşmış ve zahire göre amel edilmesi gerektiğini öğütlemiştir. Münafıklara zamanla Müslüman olurlar ümidiyle, müsamahalı davranmış ve nifakı terk etmeleri adına zemin ihraz etmiştir. Uhud savaşı sırasında 300 kadar olan münafıkların asr-ı saadette İslam toplumu içerisinde eridiklerini ve ekseriyetle Müslümanlaştıklarını görüyoruz. Tebük seferine çıkmayan münafıkların mazeretlerini kabul etmiş ama onlar gibi hareket eden Müslümanları cezalandırmıştır. Münafıkların fitnelerine karşı sürekli tedbir almış ve onların örgütlenmelerine fırsat vermemiştir. Cemaatine hitap ederken münafıkların isimlerini deşifre etmemiş fakat karakterlerini ve faaliyetlerini izhar etmiştir.
Ahirzamanla alakalı hadislere baktığımızda; Müslümanların sayıca çok ve güçlü olacakları bildiriliyor fakat düşmanlarının münafıklık karakteri sergileyecekleri izah edilerek ikaz ediliyor.