40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.320,96%0,56
3.334,69%0,33
10.219,40%-0,06
Kâinatta var olan her şey Yüce Allah’ın kudreti, iradesi ve ilmiyle yaratılmıştır. Bu yaratılış süreci rastlantısal değil; belli bir düzen, ölçü, hikmet ve amaç doğrultusundadır. Güneşin doğup batmasından gezegenlerin yörüngelerindeki hareketine, su döngüsünden mevsimlerin değişimine kadar her şey Allah’ın belirlediği sistemle işler. Kur’ân-ı Kerîm’de bu hakikat şöyle ifade edilir:
هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ ۚ مَا خَلَقَ اللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِالْحَقِّ ۚ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
“Güneşi ışık, ayı da parlak yapmış ve yılların sayısını ve hesabı bilesiniz diye ona menziller takdir etmiştir. Allah bunları ancak hak ile yaratmıştır. Bilen bir topluluk için âyetleri detaylı bir şekilde açıklamaktadır” (Yûnus, 10/5).
إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık” (Kamer, 54/49).
Bu nizam, evrendeki her şeyin bir denge ve ahenk içinde varlığını sürdürmesini sağlar. Bu düzen içerisinde insanın konumu ise oldukça özeldir.
İnsan, yaratılmış varlıklar içerisinde akıl, irade ve sorumluluk bilinciyle donatılmış en seçkin varlıktır. Bu ayrıcalıklı konum, aynı zamanda ona büyük bir sorumluluk da yükler. İnsanın yaratılış gayesi, Allah’ı tanıyıp O’na iman etmek ve bu imanı güzel davranışlarla yaşayıp yansıtmaktır. Bu görev, sadece bireysel ibadetlerle sınırlı kalmayıp; toplum, çevre ve tabiata karşı olan sorumlulukları da kapsar.
İslam’ın temel kavramlarından olan “ihsan” ve “itkan”, insanın işini en güzel, sağlam ve en iyi şekilde yapmasını ifade eder. İnsan, hayatı boyunca adalet, iyilik, merhamet gibi değerlerden ayrılmadan yaşamaya çalışmalı; Rabbine, çevresine ve doğaya karşı görevlerini ihmal etmemelidir. Zira bu dünyadaki sorumluluk bilinci ahiret hayatının temel belirleyicisi olacaktır.
Tabiat, Allah’ın insana sunduğu büyük bir nimettir. Aynı zamanda bir emanettir ve bu emanetin korunması dini bir sorumluluktur. İnsanoğlu tabiatı hoyratça kullanıp kirlettiğinde, bunun zararını doğrudan veya dolaylı yoldan kendisi görmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu gerçek şöyle ifade edilir:
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde bozulma ortaya çıktı. Böylece Allah onlara yaptıklarının bir kısmını tattırıyor ki belki vazgeçerler” (Rûm, 30/41).
Bugün dünya genelinde yaşanan kuraklıklar, seller, yangınlar ve çeşitli çevresel felaketler, çoğu zaman insanın doğaya karşı tamahkâr, bilinçsiz ve sorumsuz tavırlarının bir sonucudur. İnsan, doğayla ilişkisini Allah’ın evrene yerleştirdiği ilahi düzene uygun kurmak zorundadır. Doğal afet risklerine karşı bilimsel ve teknik verileri göz önünde bulundurmak da bu sorumluluğun bir gereğidir. Aksi halde afetler kaçınılmaz hale gelir.
İslam’a göre her şey Allah’ın takdiriyle meydana gelir. Ancak bu takdir, insanın iradesini ve sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Afetleri sadece kadere bağlayıp insanın ihmalini göz ardı etmek doğru değildir. Çünkü Allah insana akıl ve sorumluluk vermiştir. Alınmayan tedbirler, yapılan ihmaller ve yanlış planlamalar doğrudan afetleri tetikleyebilir. Bu durumda sorumluluk da insana aittir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:
خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratandır. O mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır” (Mülk, 67/2).
Dünya hayatı, insanın ebedi hayatına hazırlanacağı bir imtihan sürecidir. Bu süreçte karşılaşılan zorluklar, kimi zaman tabiatın doğal işleyişinden, kimi zaman da insanların hatalarından kaynaklanabilir. Böyle durumlarda müminin tavrı sabır, metanet ve kararlılıkla mücadele olmalıdır.
Sabır, İslam’da pasif bir kabulleniş değil; isyana düşmeden, inançla ve azimle mücadele etmektir. Kur’ân-ı Kerîm’de sabredenlerin ödülleri şöyle müjdelenir:
إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ
“Sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak verilecektir” (Zümer, 39/10).
Ayrıca Allah Resûlü (s.a.s.) de sabrın ve şükrün müminin hayatındaki önemine dikkat çeker:
عَجَبًا لِأَمْرِ الْمُؤْمِنِ، إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ خَيْرٌ، وَلَيْسَ ذَاكَ لِأَحَدٍ إِلَّا لِلْمُؤْمِنِ، إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ، فَكَانَ خَيْرًا لَهُ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ، فَكَانَ خَيْرًا لَهُ
“Müminin işi ne hoştur! Zira her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine hastır. Bir nimet elde ettiğinde şükreder, bu onun için hayır olur. Bir sıkıntıya uğradığında sabreder, bu da onun için hayır olur” (Müslim, Zühd, 64 [2999]).
Afet zamanlarında yapılacak en öncelikli iş, zarar görenlerin maddi ve manevi yaralarını sarmaktır. Bu, bireysel bir erdem değil; toplumsal bir görevdir. İyilikte ve yardımlaşmada yarışmak, İslam’ın temel buyruklarındandır. Mümin, başka bir yerde yaşansa bile mağdur olan kardeşinin acısını paylaşmalı ve yardım için seferber olmalıdır.
Zorluklar karşısında dua, müminin ruhunu teskin eden ve maneviyatını güçlendiren bir sığınaktır. Allah Teâlâ, kendisine yönelen dualara icabet edeceğini bildirerek müminlere umut verir:
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ۖ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ
“Kullarım sana beni soracak olursa (onlara de ki): Ben gerçekten yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenin çağrısına karşılık veririm” (Bakara, 2/186).
Aynı şekilde Allah Resûlü (s.a.s.), mümini inciten her şeyin onun günahlarının affına ve derecesinin yükselmesine vesile olacağını haber vermiştir:
مَا يُصِيبُ الْمُسْلِمَ مِنْ نَصَبٍ، وَلَا وَصَبٍ، وَلَا هَمٍّ، وَلَا حَزَنٍ، وَلَا أَذًى، وَلَا غَمٍّ، حَتَّى الشَّوْكَةِ يُشَاكُهَا إِلَّا كَفَّرَ اللَّهُ بِهَا مِنْ خَطَايَاهُ
“Müslümanın başına gelen yorgunluk, hastalık, endişe, keder, eziyet, gam, hatta ayağına batan bir diken bile Allah’ın onun günahlarını bağışlamasına vesile olur” (Müslim, Birr, 52 [2573]; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 1 [3089]).
Sonuç olarak, müminin görevi; afetleri sadece kaderle açıklamak yerine, kendi sorumluluğunu fark etmek, gereken tedbirleri almak ve yaşanılan olaylardan ders çıkarmaktır. Sabır ve metanetle hareket etmek, yardımlaşmak, dua ve ibadetle maneviyatını canlı tutmak, müminin hem bu dünyada hem ahirette huzur bulmasına vesile olacaktır. Rabbimizin sonsuz rahmeti ve hikmetiyle şekillenen bu dünya hayatında, her zorlukla birlikte bir kolaylığın da bulunduğunu unutmamak gerekir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.