38,8525$% 0.24
43,5203€% -0.09
51,7707£% -0.14
4.042,05%0,25
3.239,40%0,01
9.541,30%-1,65
Tekfir, bir Müslümanın küfürle itham edilmesi anlamına gelmektedir. Ancak İslam’a göre bir kimsenin imanından şüphe etmek ve onu tekfir etmek büyük bir sorumluluk gerektirir. Bu konuda en temel ölçüyü Kur’ân-ı Kerîm belirlemiştir:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ أَلْقَى إِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًا تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا
“Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyice araştırın. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, ‘Sen mümin değilsin.’ demeyin.”1(en-Nisâ, 4/94)
Bu ayet, Müslüman olduğunu beyan eden bir kişiyi, zahiren aksine bir durum olmadıkça tekfir etmenin yani kafir demenin yasak olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), kelime-i tevhid getiren, kıbleye yönelip namaz kılan bir kimsenin Müslüman olarak kabul edileceğini ve bu kişi üzerinde İslam’ın haklarının korunacağını bildirmiştir:
أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لاَ إِلٰهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ وَيُقِيمُوا الصَّلاَةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ، فَإِذَا فَعَلُوا ذٰلِكَ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلَّا بِحَقِّ الْإِسْلَامِ وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ.
“İnsanlarla, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehadet edinceye, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıklarında, İslam hakkı müstesna, benden mallarını ve canlarını korumuş olurlar. Gerçek hesapları ise Allah’a aittir.”2(Buhârî, Salât, 28)
“Bu hadis, İslam toplumunda kimlerin Müslüman kabul edileceğine dair temel ölçütü net bir şekilde ortaya koymaktadır.” Bu hadiste kastedilen şey şudur:
Bahsi geçen hadis, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) İslam’a girişin en temel şartlarını belirlediği bir ölçüdür. Hadiste “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun resûlü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak ve zekât vermek” Müslüman olmanın temel göstergeleri olarak sunulmaktadır.
Yani bir insan, bu temel esasları kabul ettiğini beyan ettiği andan itibaren, İslam toplumunda zahiren Müslüman kabul edilir. Dış görünüşte iman ettiğini ifade eden bir kimseye, kalbindekini araştırmadan, niyetini sorgulamadan ki bunları ancak Allah bilir, dolayısı ile bunları bilemeden bir kimseye kâfir muamelesi yapmak İslam’da yasaklanmıştır.
Bu hadisin amacı, Müslüman toplumun huzurunu ve birliğini korumaktır. Çünkü insanlar, başkalarının kalbini bilemezler, sadece dil ile beyan edilen imanı ve dışa yansıyan İslamî fiilleri (örneğin namaz, zekât gibi) dikkate alabilirler. Hadis bu yüzden toplumda şu kuralı koyar:
➡️ Bir kişi Kelime-i Tevhid getirip, kıbleye yönelip namaz kılıyor ve İslam’ın temel ibadetlerine bağlılığını gösteriyorsa, bu kişi tartışmasız bir şekilde Müslüman olarak kabul edilmelidir.
Böylece bireysel yorumlarla, kuşkularla ya da siyasi/düşünsel ayrılıklar yüzünden insanların birbirini tekfir etmesinin önüne geçilmiş olur.
Kısaca özetlersem:
✅ İslam toplumunda bir kimse dil ile iman ettiğini ifade ettiğinde,
✅ İslam’ın temel ibadetlerine bağlılığını gösterdiğinde,
— bu kişi Müslüman olarak kabul edilir ve onun canı, malı, haysiyeti İslami hukuk çerçevesinde korunur.
Bu temel ölçütler, tekfir tartışmalarında insanların aceleyle ve keyfi olarak hüküm vermesinin önüne geçen koruyucu bir prensiptir.
Tekfir meselesi İslam tarihinde ilk olarak Hâricîler tarafından istismar edilmiştir. Hz. Ali (r.a.) döneminde ortaya çıkan bu grup, sadece belirli görüş farklılıkları üzerinden pek çok Müslüman sahabeyi tekfir etmiş ve bu durum İslam tarihinde derin çatışmalara yol açmıştır.3
Ehl-i Sünnet inanç sistemine göre, bir kimse “Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullah” ilkesini kabul ve tasdik ediyorsa, bu kişi İslam dairesindedir. Kelime-i Tevhid’i beyan eden, kıbleye yönelen ve İslam’ın temelini reddetmeyen kişiler; dinî görevlerinde ihmalkâr olsalar bile, tekfir edilemezler.
İslam düşüncesinde, bir söz veya fiilin “küfre yol açıcı” olması ile, o fiili işleyen kişinin bizzat kâfir olarak tanımlanması arasında ayrım yapılır. Bazı ifadeler, küfrü gerektiren özellikler taşısa da, bu ifadeleri söyleyen kişilerin kasıt, bilgi ve irade durumları dikkate alınmadan tekfir edilmesi caiz görülmemiştir.
Kur’an âyetlerinin veya dinî meselelerin yanlış anlaşılması ya da farklı şekilde yorumlanması (tevil), ancak bu yorumlar İslam’ın zaruri hükümlerini inkâr edecek seviyeye ulaşırsa tekfir sebebi sayılabilir. Bu konuda İslam âlimleri:
“Tenzilin inkârı küfürdür, tevili ise küfür değildir.”
İlkesini benimsemişlerdir. Yani, Allah’ın indirdiği hükmü reddetmek inkâr olarak değerlendirilir; fakat farklı yorumlamak veya hata ile yanlış anlamak küfre girmez.
Tekfir, son derece ağır ve sorumluluğu yüksek bir hükümdür. Bu sebeple bireysel yorumlara ve duygusal reflekslere dayalı olarak tekfir kararı vermek İslam’da yasaklanmıştır. Bu yetki, ancak ilim ve adalet ehli, usulüne uygun araştırma yapan yetkili mercilere aittir. Onun doğru mu yanlış mı hakikatini de allah bilir.
Tekfir meselesi, İslam hukuk ve itikad sisteminde hassasiyetle ele alınan bir konudur. Kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir kişiye, açık ve kesin inkâr durumu bulunmadıkça küfür isnat etmek caiz değildir. Kur’ân ve Sünnet, tekfir konusunda ihtiyatlı olmayı, insanları zahire göre değerlendirmeyi ve acele hüküm vermemeyi öğütlemiştir. Aksi takdirde bu tür yaklaşımlar, bireysel ve toplumsal düzeyde derin ayrışmalara, fitnelere ve haksızlıklara yol açmaktadır.