Türkiye’de dindarlık artıyor mu azalıyor mu?
Son yıllarda yapılan birçok tartışma ve araştırmada bu soruya cevap arandı. Soruya vereceğiniz cevap, dindarlığa bakış açınıza göre değişebilir. Geliştirilen değerlendirme ölçütleri de çoğu zaman yanıltıcıdır.
Dindarlığın ölçüsü nedir?
Camiye gitmek mi?
“Muhafazakâr” olduğu düşünülen herhangi bir siyasi partiye oy vermek mi?
Ahlaklı davranışların artması mı?
Bu soruları çoğaltmak mümkün.
Eğer;
İnsanlar daha çok hak ve hukuka riayet ediyorsa
Hırsızlık ve arsızlık azalıyorsa
Kamuya açık sokak, park, cadde ve trafikte insanlar birbirine daha nezaketli davranıyorsa
Komşular aç iken tok yatılmıyorsa
Tüketim, israf derecesinde değilse
Dindarlık artıyor denilebilir.
Aksi takdirde artmıyor demektir.
Dindarlık geçici bir heves ve riyakâr bir duruş değildir. Ruhun derinliklerinde hissedilen, davranışlarda şekil bulan ve ahlakı güzelleştiren bir yaşam tarzıdır.
Günümüzde hormonlu bir dindarlık görüntüsü var. Öyle olmasaydı, arttığı düşünülen dindarlığın olumlu sonuçlarını suç oranlarının düşmesiyle, kamusal alanlarda nezaketli davranışların artışıyla görürdük.
Marks’ın sakallı resminin üzerinde bulunduğu Kapital kitabını elinde tutan hırçın birine, “Bu zatın sakalından utan!” deme saflığında olan insanlar var mı bilinmez ama sakalın bile artık moda olduğu bir zamanda, kimin hangi dindarlık derinliğine sahip olduğunu anlamak mümkün değildir. Görüntü her zaman yanıltıcı olabilir.
Moda tüketir. Avucuna aldığını önce parlatır, sonra kullanır, hevesler bitince de atar. Acımasızdır. Modanın sadece giyim eşyası gibi metalar için söz konusu olduğu zannedilmemeli. Değerler de modayla metalaştırılabilir.
Bugün moda ürünü mantığıyla piyasaya servis edilen dindarlık; yüzeysel, fıtrata mal edilmemiş ve boş bir dindarlıktır.
Müslümanlar arasında Kur’an ve Hadis okumalarında kendi nefsini tartma zihniyetinden uzak büyük bir kitle var bugün. Kendilerini hata ve günahtan korunmuş zanneden bu güruh, Kur’an ve Hadisin her ikazını kendileri dışında zındık, fâsık, kâfir veya müşrik gördükleri başkalarına yakıştırırlar. Bunların lügatinde nefisle mücadele ve nefsi terbiye pek yok. Dışarıya karşı verdikleri mücadelede de dinin emrettiği ahlaki ilkeleri ya görmezden gelirler ya da bu ilkeleri düşünme melekelerini kaybetmişler. Bu düşünce biçimine sahip olanların İslami bir ahlak, estetik ve medeniyet mefkûresine sahip olmaları mümkün değildir. Bugün yaşanan ahlaki zaafların temelinde de bu bakış açısı yatmaktadır.
Kendini sorgulamaktan yoksun bir zihinsel yapıya sahip olmanın, İslami geçmişimizden bize miras kaldığını düşünmüyorum. Bu Müslüman profilinin birileri tarafında inşa edildiğini düşünüyorum.
Bir zamanlar Müslüman mahallesinde salyangoz satanların satıştan vazgeçtiklerini zannetmeyin. Bugün daha profesyonelce çalışıyorlar. Artık salyangozlarını “bunlar okunmuş” kamuflajıyla yutturuyorlar.
Allah milletimizi, devletimizi ve dinimizi her türlü fitne ve beladan korusun.