34,9739$% 0.16
36,7420€% 0.28
44,1241£% -0.32
2.974,72%-1,04
2.647,78%-1,18
10.125,46%0,66
Giriş
İslam hukukunda şer‘î hükümler belirlenirken temel kaynaklar olan Kur’an, Sünnet, icmâ ve kıyasın yanı sıra, “maslahat” (kamu yararı) ilkesi de önemli bir yere sahiptir.
Maslahat, genel anlamda, toplumun menfaatini korumaya ve zararları önlemeye yönelik bir prensiptir.
Ancak, bu prensibin hukukî bir delil olarak kullanılabilirliği konusunda, İslam hukukçuları arasında tartışmalar yaşanmıştır. Özellikle maslahat-ı mürsele, yani nasla doğrudan ilişkilendirilemeyen maslahatlar, bu tartışmaların merkezinde yer alır. Bu makalede, maslahat-ı mürsele kavramı detaylandırılacak, mezhep imamlarının bu kavrama yaklaşımları ele alınacak ve sonuçta İslam hukukunun bu konuya dair genel tutumu analiz edilecektir.
Mesâlih-i mürsele, “delile dayandırılmamış maslahatlar” olarak tanımlanır.
Bu kavram, özel bir nas veya icmâ ile belirlenmemiş; ancak İslam hukukunun genel prensipleriyle örtüşen menfaatleri ifade eder.
Mesâlih-i mürsele, genellikle akıl yoluyla tespit edilen, ancak naslarda açık bir delili bulunmayan maslahatları kapsar. Bu tür maslahatlar, şer‘î hükümlerin koyulmasında şâri‘in (Allah’ın) küllî maksatlarıyla uyumlu olmalıdır.
Örneğin, devletin kamu düzenini koruma amacıyla belirli yasal düzenlemeler yapması ve bu düzenlemelerin doğrudan bir nas ile desteklenmemesi durumunda, maslahat-ı mürsele prensibi devreye girer. Burada esas alınan ölçüt, şâri‘in maksatlarına uygunluk ve İslam’ın temel prensipleriyle çelişmemesidir.
İslam hukukunda maslahat-ı mürseleye dair görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Usulcüler, bu konuda farklı yaklaşımlar sergilemişlerdir:
Ramazan el-Bûtî (1929-2013), maslahatın şer‘î bir delil olarak kullanılabilmesi için belirli kriterlere uyulması gerektiğini belirtir. Bu ölçütler beş ana başlık altında incelenmiştir:
Maslahat (kamu yararı) ve mefsedet (zarar) arasındaki denge, İslam hukukunda oldukça önemli bir prensiptir. İbn Kayyim el-Cevziyye (1292-1350), dinin temel amacının faydalı olanı teşvik etmek ve zararlı olanı önlemek olduğunu belirtir. Bu denge gözetilerek şer‘î hükümler verilir.
Örneğin, faiz yasağı, toplumun ekonomik refahını ve sosyal adaleti sağlama amacı taşır. Bu yasağın arkasındaki maslahat, bireyler arası dengesiz kazançların ve sömürünün önlenmesidir.
Necmeddin et-Tûfî (1276-1316), maslahat-ı mürseleye dair en esnek görüşleri savunan alimlerden biridir. Tûfî’ye göre, maslahat toplumsal yarar sağlaması açısından, hatta bazen nasların önüne geçebilir. Tûfî’nin bu görüşü, İslam hukukunda yenilikçi bir yaklaşım olarak değerlendirilmiştir. Ancak, bu görüşün uygulanmasında bazı sınırlamalar ve tartışmalar ortaya çıkmıştır.
Maslahat-ı mürsele, İslam hukukunun gelişiminde önemli bir rol oynayan kavramlardan biridir. Mezhep imamlarının bu kavrama dair farklı yaklaşımları, İslam hukukunun esneklik ve değişen şartlara uyum sağlama kabiliyetini göstermektedir. Ancak, maslahatın kullanımı konusunda ihtiyatlı olunması ve nassın sınırlarını aşmaması gerektiği unutulmamalıdır.
Bu bağlamda, İslam hukukunda maslahat-ı mürsele, akıl ve nas arasında bir denge kurarak, toplumun genel yararını gözeten, ancak şer‘î prensiplerden taviz vermeyen bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Mezheplerin bu konuda sergilediği farklı tutumlar, İslam hukuku açısından zengin bir içtihadî birikim sağlamış ve Müslüman toplumların değişen ihtiyaçlarına cevap verme kapasitesini artırmıştır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.