Karun, Hz.Musa (a.s)’ın ümmetindendi. Başta istikamet üzere yürürken sonrasında zengin olmuş ve imtihanı kaybederek ayağı kaymış nihayetinde yerin dibine batırılmıştır. Bazı kaynaklarda Hz.Musa’nın amcasının oğlu ve Firavun’un yüksek rütbeli bir görevlisi olarak tanıtılmaktadır. Hırs ve hasedine yenik düşmüş,ilmi enaniyetinin kurbanı olarak mahvolmuştur.Kur’an’da Karun kıssasıyla ilgili en geniş malumat Kasas süresinde verilir.Kasas süresinde Firavun-Haman-Karun üçlüsü zikredilerek, Siyaset-Bürokrasi ve Sermaye üçgeninde bir devletin nasıl zulüm makinesine dönüştürüldüğünün serencamesi serdedilir.
Kur’an-ı Hakim’de israf-ı kelam kesinlikle yoktur. İnsanlık için hidayet rehberidir.İnsanı gayyaya sürükleyecek, ayağını kaydırabilecek her olguyu izah ederek kıssalar özelinde fehme takrip eder.Tarihte yaşanmış olayları nazarlara çarparak ibret alınmasını öğütler.İslam dini, anti-kapitalist olmadığı gibi kapitalist te değildir.O insanı hayra sevkeden serveti teşvik ettiği gibi, şerre sürükleyen serveti levm eder.İslam dini, kulu Allahtan uzaklaştıran her şeyi levm ederken, Kulunu Allah’a yaklaştıran her şeyi ise teşvik eder.İslam alimlerinin cihad’ı; “Allah ile kul arasındaki engelleri kaldırmak” olarak tarif etmeleri de bunun bir başka izahıdır. Şayet servet engel oluyorsa aradan kaldırılmalıdır.
Kasas süresi 76’da Karun’a verilen hazinelerin çokluğunu ifade sadedinde, anahtarlarını bile ancak bir müfrezenin taşıdığı ifade edilir.Kavmi O’nu “Şımarma! Nasıl ki Allah sana ihsanda bulundu Sen de öyle insanlara ihsanda bulun“ diye uyarmış ama O, ”Bu servete kendi bilgim ve becerim sayesinde ulaştım” diye cevap vermiş imtihanı kaybetmiştir. Çünkü servet insanı cennetlere ulaştırabileceği gibi Karun misalinde olduğu gibi gayyalara da sürükleyebilir. Susamış birisinin deniz suyu içmesi gibi kazandıkça kazanmak ister. Karun servetiyle övünüyor ve bu serveti kendi iktidarıyla kazandığını iddia ediyordu. Ayrıca 77. Ayetten anladığımız gibi servetini bozgunculuk yapmakta da kullanıyordu. Oysa ki, servetin gerçek sahibi Allahtır ve bir imtihan unsuru olarak onu istediği kuluna emaneten verir. Bu hakikati Yunus ne güzel seslendirir;
Mal sahibi mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi? / Mal da yalan mülkte yalan / Al biraz da sen oyalan.
Servet talep edilirken Allah’tan hayırlısı istenmelidir. O(C.C.)’nun davasına hizmet için istenmelidir. Böylesi nimet olurken aksi nikmettir.
Karun, kavminin arasına çıktığında ihtişamlı bir şekilde çıkıyordu. Dünyaya meyledenler “Keşke Karun’a verilenin benzeri bize de verilseydi” diyorlardı. Yani zenginin serveti züğürdün çenesini yoruyordu. Ama olayların iç yüzünü ancak gerçek ilim sahiplerinin gördüğü aynı ayette ifade edilir. Önemli olan geçici dünya hayatıyla sınırlı servet-ihtişam-makam-mansıp değil, Hakk (C.C.) nezdinde makbul olan takvadır. Kasas süresi 80. ayetin sonunda Allah (C.C)’ın mükafatına ancak sabredenlerin ulaşabileceği ifade ediliyor. 81. ayette ise Karun’un acı akıbeti dile getirilerek, Karun’un özelinde servetiyle övünüp haddi aşanların akıbetine işaret edilip ibret alınması öğütleniyor.
Dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekilirse ötede o biçilecektir.Asıl amaç ahiret yurdunu kazanmaktır, ancak dünya nimetlerinden de meşru dairede yararlanmak gerekir.Ta ki, zevk edilen nimetlere gereği gibi şükredilebilsin.Kul dünya hayatı ebediymiş gibi kendini ona vermemeli, dünyasını ahiretini kazanmak için değerlendirmelidir.
Karun’un akıbetine bakıldığında sadece kendisi değil, gıpta edilen evi barkı ve servetiyle birlikte yerin dibine batırıldığı açıklanıyor. Bunun oluş şekli israf-ı kelamdan kaçınılarak izah edilmese de bir tür zelzele ile gerçekleştiği düşünülebilir. Akıbetinin bu şekilde tezahür etmesi de üzerinde düşünülmesi gereken bir olgudur. Böbürlenerek kendisini bulutlar üzerinde görenlerin asıl makamlarının yerin dibi olduğu işaret ediliyor. Sırtına yüklendiği serveti O’nu yerin dibine batırıyor. Halk arasında övünç kaynağı olan servet ve ihtişamlarının da Allah (C.C) nezdinde bir şey ifade etmediği hakikatbin nazarlara arz ediliyor.
Genellikle zenginler servetlerini devlet ricali ve bürokratlarla iç içe bulunarak elde ederler. Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi bu üçlünün oluşturduğu şer üçgeni halkı sömürerek zulmeder. Üçünün akıbetinin de yerin dibine batırılmakla gerçekleşmesi ibretamizdir. Günümüz makam sahipleri ve zenginleri bu cap-canlı tablo ile ikaz ediliyor gibidir. Akıbetlerinin dünyada olmasa da ötelerde ayniyle gerçekleşeceğine telmihte bulunulur. Efendimiz (a.s.m) döneminde servetin azgınlaştırdığı Salebe’yi de bu bağlamda değerlendirebiliriz.