39,3610$% 0.48
45,7207€% 1.43
53,6923£% 1.16
4.281,14%1,37
3.382,56%0,87
9.520,22%-1,71
”KUR’AN OKUMAKTAN ZEVK ALMAK: GÖZLERİMİZLE DEĞİL, KALBİMİZLE OKUMAK”
Kur’an… Allah’ın kelamı, ezelî hitabı… Her harfi nur, her ayeti şifa olan bu kitabı elimize alırken bazen içimizde bir soğukluk, bir uzaklık hissedebiliyoruz. Oysa Kur’an’ı okuyan nice sahabe, okurken titrer, ağlar, kendinden geçerdi. Peki biz neden aynı duyguları hissedemiyoruz? Sorun ne sesimizde ne Arapçamızda… Asıl mesele, Kur’an’a yaklaşım tarzımızda gizli.
Birçok Müslüman için Kur’an, özellikle Ramazan aylarında ya da cenaze törenlerinde hatırlanan bir kitap hâline geldi. Elbette her tilavet değerlidir, her harf için verilen sevap büyüktür. Ama Kur’an’ın bize vadettiği dönüşüm, sadece telaffuzla sınırlı değildir. Kur’an bir davettir. Kalpleri fetheden bir hitaptır. Onun için asıl mesele sadece okumak değil, Kur’an’la konuşmak, ona kulak vermek, ona cevap vermektir.
Ashab-ı Kiram’ın Kur’an’la bu denli derin bağ kurmasının sebebi yalnızca Arapça bilmeleri değildi. Evet, Kur’an onların anadilindeydi. Ama her Arapça bilen sahabe olmadı, her sahabe de Arapça’yı tam anlamıyla bilmedi. Fakat onlar bir şey yaptı: Kur’an’ı kalpleriyle okudular.
Bugün nice Arapça bilen akademisyenler var, fakat Kur’an ayetleri onların kalbini titretemiyor. Çünkü mesele dilde değil, kalpteki teslimiyette, samimiyette, beklentide ve Allah’la olan bağda gizli.
Kur’an’dan zevk almak, okurken gözyaşı dökmek… Bu, sahabeye ait bir meziyet değil sadece. Bizim de ulaşabileceğimiz bir mertebedir. Ancak bunun için kalbimizi yumuşatmalı, Kur’an’ı sadece “okunacak bir kitap” olarak değil, “Allah’ın bana hitabı” olarak görmeliyiz. Nasıl ki sevdiğimiz birinin mektubunu defalarca okuruz, bir kelimesini bile kaçırmak istemeyiz, Kur’an’a da o şekilde yönelmeliyiz.
Kur’an okumak başlı başına bir ibadettir. Ancak Kur’an’ın hakkı, sadece tilavetle ödenemez. Asıl mesele, Kur’an’ı hayatın her anına taşımak, adeta yürüyen bir Kur’an olmaktır. Ashab-ı Kiram ayetleri duyduğunda hayatını değiştirirdi. “İşittik ve itaat ettik” diyerek ayetin gereğini yapardı. Bugün biz ayetleri okuyoruz, ama sonra bir “ama” getiriyoruz: “Ama bu çağda zor… ama şartlar farklı…”
Kur’an’la derin bağ kurmanın ilk şartı niyettir. Gerçekten ne istiyoruz? Çocuğumuz güzel okusun diye mi uğraşıyoruz, yoksa Kur’an onun karakterini yoğursun diye mi? Kendimiz için Kur’an’dan muradımız, bir sayfa okuyup iç rahatlatmak mı, yoksa Allah ile sahici bir bağ kurmak mı?
Niyetimizi saflaştırmadıkça, Kur’an gözlerimize değil sadece, kalbimize de değmedikçe, o zevki bulamayız.
Kur’an okumak başka, tefekkürle okumak başkadır. Bir ayetin üzerine düşünmeden geçmek, sadece yüzeyde yüzmek gibidir. Sahabe bazen bir ayeti günlerce düşünürdü. Kur’an’ı okurken “Bu ayet benim için ne diyor?” sorusunu sormalı, her bir ayeti hayatımıza indirgemeliyiz.
Kur’an’ın ilmini değil, hükmünü yaşamalı, bilgiyle değil ihlâsla buluşmalıyız.
Kur’an’la yaşayan bir çevrede olmak, onun tesirini artırır. Ateşi korumak için odun gerekir; aynı şekilde Kur’an aşkını diri tutmak için benzer yolda gidenlerle birlikte olmak gerekir. Eğer etrafımız Kur’an’a soğuksa, biz de zamanla o ateşi kaybedebiliriz. Bu yüzden sohbet halkaları, Kur’an meclisleri, ilim ortamları büyük bir nimettir.
Kur’an sevgisi bir nasiptir. Ve Allah’tan istemeden verilmez. Nasıl rızık için, eş için, evlat için dua ediyorsak, Kur’an’ı sevebilmek, anlayabilmek ve yaşayabilmek için de dua etmeliyiz. “Allah’ım! Kalbimi Kur’an’a sevdir, beni Kur’an ehli eyle” diye yakarmalıyız. Zira kuluna yardım etmedikçe, kimse Kur’an yolunda sabit kalamaz.
Toplumda Kur’an’la özdeşleşmiş kimselerin zaafları, doğrudan Kur’an’a mal ediliyor. Bu ağır bir bedeldir. O yüzden Kur’an’ı temsil eden her birey, adeta Kur’an’ın dili, yüzü ve aynası olmalıdır. Özellikle çocuklarımızın gözünde, Kur’an ehli olanlar güvenilir, ahlâklı, istikamet üzere insanlar olmalı ki Kur’an’a yönelimleri sarsılmasın.
Kur’an öğrenmek kadar, onu gündelik hayatımıza taşıyıp taşımadığımızı sorgulamak da önemlidir. “Bu hafta hangi ayet hayatıma dokundu?” diye sormak bir başlangıçtır. Kur’an okumak, bir maratondur. Her gün biraz daha yaklaşmak, her gün bir ayeti hayatımıza taşımak gerekir. Dün okuduğumuz ayet, bugün gündemimizin neresinde?
Kur’an’dan zevk almak, ağlamak, titremek… Bunlar bir duygusal coşku değil sadece, bir kulluk kıvamıdır. Ve buna ulaşmak, adım adım mümkündür. Niyetle, dua ile, sabırla, çevreyle ve özellikle de Allah’a karşı kalpten bir bağlılıkla.
Unutmayalım: Kur’an, Rabbimizin bize gönderdiği mektuptur. Onu sevmeden Allah sevilmez. Onu anlamadan hayat anlaşılmaz. Onu yaşamadan kurtuluş olmaz.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.