Kur’an ismini nereden aldı?

Kur’an kelimesinin anlamı nedir? Hangi ayetlerde Kur’an kelimesi geçer? Kur’an’ın diğer isim ve sıfatlarının sayısı kaçtır?

Kur’an ismini nereden aldı?

**Kur’ân kelimesi, Kur’ân’ın 58 ayetinde geçer.**
“Kur’ân” lafzı, lugatta “okumak” anlamına gelen “قرأ” den türemiş, “فعلان” vezninde bir mastardır. Kur’ân sözcüğü** Arapça **okudu anlamındaki qarâ’â (قرأ) sözcüğünün üç harfli mastarıdır. “Kur’ân” “okunan şey “veya “ okumak”, Kerîm ise “soylu, asil” ve “eli açık, cömert” anlamlarına gelir.  Ayrıca “Kur’ân” kelimesi Kur’ân’da “okunan, okuyuş, okuma” “ekli, katlı, derli” anlamında da kullanılmıştır. Kur’ân kelimesi, Kur’ân’ın 58 ayetinde geçer.
Biz onu, akıl etmeniz için Arapça okunuşla indirdik. (Yusuf Suresi: 2)
** Kur’ân** okuyacağında kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın. (Nahl Suresi: 98)
Kur’ân okunduğunda/okununca onu işitin de durup düşünün ki merhamet olunasınız. (A’râf Suresi: 204)
Şüphesiz, bu Kur’ân, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü’minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjdelemektedir. (İsrâ Suresi: 9)
**Kur’ân**’dan indirir olduklarımız, inananlara şifâ ve rahmettir. (İsrâ Suresi: 82)
Bir çok âyette “el-Kitâb” kelimesinin Kur’ân-ı Kerîm anlamında kullanıldığı görülür: İşbu içinde kuşku olmayan Kitâp’tır, takvâ sahipleri için bir yol göstericidir. (Bakara: 1,2)

Bunlardan başka daha bir çok âyette ise “Kur’ân-ı Kerîm” için başka isimlerin de kullanıldığı görülmektedir, bunlar arasında: “el-Furkân”(Furkân Suresi: 1), “ez-Zikr” (Hicr Suresi: 9), “en-Nûr” (Nisâ Suresi: 174), “er-Rûh” (Şûrâ Suresi: 52) örnek olarak gösterilebilir. Kur’ân ayrıca Furkân-ı Hâkim, Mushâf-ı Şerif, Kelâmullah, Kitâbullah gibi isimlerle de anılır.

Porno Sohbet

**
Kur’ân lafzı, “okumak” anlamındaki “قرأ” den türedi.**
Son ilâhî mesaj olan Kur’ân-Kerîm’in çeşitli isimleri olup bunlar arasındaen fazla kullanılanı “**Kur’ân**” lafzıdır. Bütün insanlığın hidâyeti için gönderilen yüce kitabımızın, Kitâb, Ümmü’l-Kitâb, Furkân, Mesânî, Zikr, Nûr, Rûh, Hüdâ, Şifâ’ ve Mecîd gibi  bir çok ismi olup, bunlar arasında en fazla kullanılanı “Kur’ân” lafzıdır. Ebu’l-Hasan Ali b. Hazm el-Lihyânî (v. 215/830) tarafından ileri sürülen bu görüşe göre Kur’ân lafzı, “القراءة” ile eş anlamlı olup, mastar anlamından ism-i mef’ûl anlamına nakledilmiştir. Bu görüşü bizzat Kur’ân-ı Kerîm desteklemektedir :
“Onu hemen okumak için dilini kımıldatma. Onu toplamak ve okumak bize düşer. O halde biz onu okuduğumuzda sen onun okunuşunu takip et.”

Bu âyetlerde “**Kur’ân**” kelimesi hep “okumak” anlamında kullanılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de bazı sûreler isimlerini ilk kelimelerinden almışlardır. Bilindiği gibi Rasûlullah’a ilk önce ‘Alak (96) sûresinin ilk beş âyeti nazil olmuştur. Söz konusu âyetler, “لقرآن ا” kelimesi ile aynı kökten gelen “اقرا=oku” emriyle başlamaktadır. Bu da Kur’ân lafzının, “okumak” anlamındaki “قرأ” den türediğinin bir işaretidir.

**
Aynı şekilde Kur’ân da ismini, nazil olan ilk kelimesinden almıştır.**
Aynı şekilde Kur’ân da ismini, nazil olan ilk kelimesinden almıştır. **İslam** Ansiklopedisi’ne “Kur’ân” maddesini yazan F. Buhl de bu görüştedi. Netice itibariyle Kur’ân lafzı, lugatta “تلا” anlamına gelen “قرأ”den türemiş ve mukaddes kitabımıza alem(-i menkûl) olmuştur. O halde sonuç olarak diyebiliriz ki, “Kur’ân” lafzı, İslâmiyet/Kur’ân ile beraber gelmiş, “okumak” anlamındaki “قرأ” den türemiş, Arabça kökenli bir kelimedir. Bunun dışındaki görüşler sağlıklı görünmemektedir.

**İslam Ansiklopedisi’nde “Kur’ân” kelimesi**
Kur’ân kelimesinin türediği kök konusunda farklı görüşler vardır. Bu görüşleri, kelimenin hemzesiz ve hemzeli olduğunu savunanlar olarak iki grupta ele almak mümkündür. Kur’an isminin hemzesiz olduğunu söyleyenler içinde yer alan İmam Şâfiî’den rivayet edilen, başka ilim adamlarının da desteklediği birinci görüşe göre kelime harf-i ta‘rifli olarak “el-kurân” (القرآن) şeklindedir ve ne “kara’e” (قرأ) fiilinden ne de başka bir kökten türemiştir; Tevrat ve İncil gibi son din için gönderilen kitaba Allah tarafından verilmiş özel isimdir (Beyhakī, I, 277). On kıraat imamından İbn Kesîr kelimeyi hemzesiz, diğerleri hemzeli olarak okurlar. Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî ile birlikte bir grup âlime göre kelime karn kökünden türemiştir ve “bir şeyi diğer bir şeye yaklaştırmak, katmak” anlamındadır. Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ ve Kurtubî ise kurân kelimesine kök olarak karâ’ini gösterirler. Çünkü Kur’an âyetlerinden bir kısmı diğerini tasdik etmekte ve âyetler birbirine benzemektedir (Zerkeşî, I, 374).

**Elmalılı Muhammed Hamdi ve Muhammed Tâhir b. Âşûr “el-kur’ân” isminin “kara’e” fiilinden türeyen hemzeli bir kelime olduğu görüşündedir.**
Abdullah b. Abbas, Katâde b. Diâme, Ebû Ubeyde Ma‘mer b. Müsennâ, İbn Cerîr et-Taberî, Zeccâc, Bâkıllânî gibi âlimlerle çağdaş ilim adamlarından Elmalılı Muhammed Hamdi ve Muhammed Tâhir b. Âşûr “el-kur’ân” isminin “kara’e” fiilinden türeyen hemzeli bir kelime olduğu görüşündedir. Ancak bunlar arasında da “kara’e” fiilinin masdarlarına göre “okumak”, “toplamak” ve “açıklamak” anlamlarından hangisini ifade ettiği hususunda ihtilâf vardır. İbn Abbas kelimenin masdarı olan “kur’ân”ın “açıklamak, beyan etmek” mânasına geldiğini söylerken Katâde b. Diâme ve Zeccâc, “toplamak ve bir araya getirmek” anlamında “kara’tü’ş-şey’e kar’en” veya “kara’tü’l-mâe fi’l-havzi” kullanışındaki fiilden masdar olduğunu ifade ederler. Taberî, her iki görüşün de Arap dilinde yerinin olduğunu belirtmekle birlikte bu görüşlerden İbn Abbas’a ait olanı tercih eder. Cevherî, Râgıb el-İsfahânî, İbn Atıyye el-Endelüsî gibi birçok âlim ise kelimenin “okumak” (kıraat, tilâvet) mânasına gelen “kara’e” fiilinden isim olduğunu söyler. İslâm vahyinin “ikra’” (oku) buyruğu ile başlaması, **Kur’an**’da “kara’e” kökünün “okuma” anlamında on yedi yerde kullanılması ve Kur’an’ın çok okunması tavsiye edilen bir kitap olması gibi sebepler dikkate alındığında Kur’ân isminin “okumak” anlamına gelen “kara’e” fiilinden türediğini kabul etmek daha doğru görünmektedir. Frantz Buhl ve A. T. Welch, pek çok Batılı ilim adamının Kur’an kelimesinin Süryânîce’deki “yazı-metin okumak; kilisede yapılan ders” mânalarındaki karyânâ kökünden türediğini kabul ettiğini ifade ederler. “Kara’e”nin asıl kök anlamı itibariyle doğrudan “kıraat” ve “tilâvet” anlamına gelmediğini Arap dilcileri de belirtmektedir. Ancak kelime Kur’an’ın indiği yıllar öncesinden itibaren “okumak, bir bilgiyi zihinde muhafaza etmek” mânasında da kullanılmıştır.

**Kur’an’ın terim anlamı**
Kur’an’ın terim anlamıyla ilgili olarak çeşitli tanımlamalar yapılmış, bunlar büyük ölçüde bir araya getirilerek şöyle bir tarife ulaşılmıştır: “Kur’an, **Allah **tarafından Cebrâil vasıtasıyla mahiyeti bilinmeyen bir şekilde son peygamber** Hz. Muhammed**’e indirilen, mushaflarda yazılan, tevâtürle nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen, Fâtiha sûresiyle başlayıp Nâs sûresiyle biten, başkalarının benzerini getirmekten âciz kaldığı Arapça mûciz bir kelâmdır.” Bu tarife göre **Hz. Peygamber**’e indirilmeyen kitap ve sayfalara, Kur’an’ın tercümesine veya Kur’an’ın mânalarının Arapça olarak başka kelimelerle ifade edilmiş şekline, Hz. Osman’ın mushaflarının hattına uymayan kıraatlere ve kutsî hadislere Kur’an denilemez (Şevkânî, s. 62).

**Kur’an’ın diğer isim ve sıfatlarının sayısı**
Kur’an’ın diğer isim ve sıfatlarının sayısı konusunda bir görüş birliğinin bulunmaması, aslında isim olmayan bazı kelimelerin isim veya sıfat olarak kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Zerkeşî ve Süyûtî, Şeyzele’nin elli beş isimden söz ettiğini kaydederek (kitâb, kur’ân, kelâm, nûr, hüdâ, rahmet, furkān, şifâ, mev‘iza, zikir, kerîm, alî, hikmet, hakîm, müheymin, mübârek, habl, es-sırâtü’l-müstakīm, kayyim, fasl, en-nebeü’l-azîm, ahsenü’l-hadîs, tenzîl, rûh, vahy, mesânî, Arabî, kavl, besâir, beyân, ilm, hak, hedy [hâdî], aceb, tezkire, el-urvetü’l-vüskā, müteşâbih, sıdk, adl, îmân, emr, büşrâ, münâdî, nezîr, mecîd, zebûr, mübîn, beşîr, azîz, belâğ, kasas, suhuf, mükerreme, merfûa, mutahhera) bunların anlamlarını açıklamışlardır (el-Burhân fî Ǿulûmi’l-Ķurǿân, I, 370-373; el-İtķān, I, 159-164). Ancak bu kelimelerin bazıları Kur’an’ın ismi olarak kabul edilebilirse de alî, habl, es-sırâtü’l-müstakīm, fasl, nebeün azîm gibi çoğunun isim değil Kur’an’a bir şekilde işaret eden lafızlardan veya onun vasıflarından olduğu görülmektedir. Mesânî ve müteşâbih kelimeleri ise ya Kur’an’ın sadece bir sûresine ya da muhtelif âyetlerine delâlet etmektedir. Mâverdî, Kur’ân-ı Kerîm’de **Allah’**ın kendi kitabını “el-kur’ân, el-furkān, el-kitâb, ez-zikir” isimleriyle adlandırdığını söyler.

Kaynaklar: 1.Bahattin Dartma “Kur’an kelimesinin semantik anlamı üzerine”
2. İslam Ansiklopedisi

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.