36,6297$% -0.03
40,0520€% 0.4
47,6121£% 0.36
3.528,68%0,36
2.997,92%0,45
10.862,14%0,20
Namaz, kulun Allah’a yakınlaşmasının en önemli vesilelerinden biridir. Namaz, nefsi güçlendirir ve onu dünyanın geçici arzularından uzaklaştırarak, kişiyi Allah’ın büyük mükâfat ve ihsanlarına yönlendirir. Namaz, huzur bulmanın bir yolu ve mutsuzluktan kurtuluşun en büyük kapısıdır.
Ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
“اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ ۖ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ ۗ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ”
“Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45.)
Namaz, kişiyi kötülüklerden uzak tutar. Bu, namazın kişiyi kötülük işlemekten tamamen alıkoyması değil, kötülükleri terk etmeyi kolaylaştırması anlamına gelir. Namaz, mümini hem manen hem de davranışsal olarak arındıran bir ibadettir.
Kötülüklerden alıkoyan namaz, huşu içinde kılınan namazdır. Huşu, kalbin Allah’a yönelmesi, okunan ayetlerin anlamını düşünmek (tedebbür) ve namazın farz, vacip ve sünnetlerine riayet etmekle gerçekleşir. Bu şekilde kılınan namaz, müminin Allah’ın huzurunda olduğu bilincini pekiştirir.
Hadis-i Şerifte Şöyle Buyrulur:
“أرحنا بها يا بلال”
“Bizi namazla rahatlat, ey Bilal!” (Ebu Davud, Edeb, 78.)
Bu hadis, namazın ruha huzur veren bir ibadet olduğunu gösterir. Namaz, mümini kötülüklerden uzaklaştırarak manevi bir rahatlama sağlar.
Namaz, Kur’an’da zikir olarak da adlandırılır:
“يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِيَ لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَىٰ ذِكْرِ اللَّهِ”
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman, hemen Allah’ı zikretmeye koşun.” (Cuma, 62/9.)
Namaz, içerdiği zikir nedeniyle diğer ibadetlerden üstün tutulmuştur. Zikir, Allah’ı anmak ve O’nun büyüklüğünü hatırlamaktır. Bu hatırlama, kişiyi kötülüklerden uzaklaştırır.
Namaz, müminin Allah’a yaklaştığı ve kulluk makamına eriştiği bir ibadettir. Bu makam, kişiyi kötülüklerden uzak tutar. Ayet-i Kerime’de şöyle buyrulur:
“كَلَّا لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِب ۩”
“Hayır, (Ebu Cehil’in yolu sapıktır). Sakın onu dinleme, secdene (namazına) devam et de (Rabbinin rahmetine) yaklaş; (Ey Rasûlüm!).” (Alak Suresi, 96/19)
Bu ayet, cahillerle ve malayani işlerle meşgul olmanın, zamanı boşa harcamanın ve kötülüklere dalmanın insanı namazdan ve ibadetten uzaklaştırdığına işaret eder. Önemli olan, nefsi zorlayarak iyiliklerle meşgul olmak ve ibadetlere devam etmektir. Bu şekilde kul, ibadetlerden zevk alır ve kötülüklerden uzaklaşır.
Secde, kulun Allah’a en yakın olduğu andır. Bu yakınlık, kişiyi kötülüklerden uzaklaştırır ve takva duygusunu güçlendirir. Takva, Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınma bilincidir ve bu bilinç, namaz gibi ibadetlerle beslenir.
Sonuç olarak, namaz ve özellikle secde anı, müminin Allah’a yakınlaşması ve kötülüklerden uzaklaşması için bir fırsattır. Nefsi kontrol altına alarak ibadetlere devam etmek, insanı manen güçlendirir ve hayatını anlamlı kılar. Bu yolda sabır ve istikrar, kişiyi hem dünyada hem de ahirette mutluluğa ulaştıracaktır.
Namaz, müminin vicdanına hitap eden ve onu kötülüklerden uzak durmaya çağıran bir ibadettir. Namaz kılan kişi, Allah’ın huzurunda durduğunun bilincindedir. Bu bilinç, onun davranışlarını kontrol altına alır ve kötülüklerden uzak durmasını sağlar. Çünkü namaz, sadece fiziksel bir hareketler bütünü değil, aynı zamanda kalbin ve aklın da Allah’a yöneldiği bir ibadettir. Bu yöneliş, kişiyi günahlardan sakınmaya ve iyiliğe yönlendirir.
Ancak namaz kıldığı halde kötülük işleyen bir kişi, temiz bir elbise giyip çöplüklerde dolaşmaya benzer. Temiz elbise, namazın sembolüdür; çöplük ise kötülüklerin ve günahların olduğu yerdir. Bu durum, bir çelişkiyi ifade eder. Nasıl ki temiz bir elbise giyen birinin çöplüklerde dolaşması anlamsızsa, namaz kılıp da kötülük işlemek de aynı şekilde anlamsız ve tutarsızdır. Namaz, mümini bu çelişkiden korur. Eğer kişi namazın gerçek amacını anlar ve onu bir vicdan muhasebesi olarak görürse, hem ibadetlerini düzgün bir şekilde yerine getirir hem de kötülüklerden uzak durur.
Namazın farklı vakitlerde kılınması, namazın hatırlatmalarını ve öğütlerini yeniler. Bu tekrar, kişinin takva duygusunu güçlendirir.
Ayet-i Kerimede:
“وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ ۚ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ”
“Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir hatırlatmadır.” (Hud, 11/114.) Düzenli namaz, kişinin takva duygusunu karakterine yerleştirir.
Sadece bedenle kılınan, kalp ve ruhun katılmadığı namaz, kişiyi kötülüklerden alıkoymaz. Bu tür namaz, kişiyi Allah’a yaklaştırmaz ve kötülüklerden uzak tutmaz.
Hadis-i Şerifte:
“كَمْ مِنْ قَائِمٍ لَيْسَ لَهُ مِنْ قِيَامِهِ إِلَّا السَّهَرُ”
“Nice namaz kılanlar vardır ki, namazlarından elde ettikleri sadece uykusuzluktur.” (İbn Mâce, İkame, 169.)
Namaz, sadece bedensel hareketlerden ibaret değildir. Eğer namaz, kalp ve ruhun katılımı olmadan sadece bedenle kılınırsa, kişiyi kötülüklerden alıkoymaz ve Allah’a yaklaştırmaz. Bu tür bir namaz, şekilsel olarak yerine getirilmiş olsa da, manevi bir derinlik taşımadığı için kişiye bir fayda sağlamaz. Hadis-i Şerif’te belirtildiği gibi, bu tür namaz kılanların elde ettikleri tek şey, uykusuz kalmak olur. Yani, namazın asıl amacı olan Allah’a yakınlaşma, kötülüklerden uzaklaşma ve takva bilinci kazanma gibi manevi kazanımlar gerçekleşmez.
Bu durum, namazın sadece fiziksel bir eylem olarak görülmesinin tehlikesine işaret eder. Namaz, kalbin ve ruhun da katıldığı bir ibadet olmalıdır. Kişi, namazda Allah’ın huzurunda olduğunun bilinciyle hareket etmeli, huşu içinde olmalı ve namazın onu kötülüklerden alıkoyan bir ibadet olduğunu unutmamalıdır. Eğer namaz, bu bilinçle kılınmazsa, kişi namaz kıldığı halde kötülükler işlemeye devam edebilir. Bu, bir çelişkidir ve kişiyi manen boşlukta bırakır.
Namazın gerçek amacı, kişiyi Allah’a yakınlaştırmak ve onu kötülüklerden uzak tutmaktır. Bu amaca ulaşmak için namaz, sadece bedenle değil, kalp ve ruhla birlikte kılınmalıdır. Kişi, namazda okuduğu ayetlerin anlamını düşünmeli, Allah’ın büyüklüğünü hissederek huşu içinde olmalı ve namazın onu günahlardan koruyan bir ibadet olduğunu unutmamalıdır. Aksi takdirde, namaz sadece fiziksel bir eylem olarak kalır ve kişiye manevi bir fayda sağlamaz. Bu nedenle, namaz kılan her mümin, ibadetini kalben ve ruhen de yerine getirmeye özen göstermelidir. Bu şekilde namaz, kişiyi kötülüklerden uzaklaştırır ve Allah’a yakınlaştırır.
Namaz, sadece bedensel hareketlerden ibaret değildir. Eğer namaz, kalp ve ruhun katılımı olmadan sadece bedenle kılınırsa, kişiyi kötülüklerden alıkoymaz ve Allah’a yaklaştırmaz. Bu tür bir namaz, şekilsel olarak yerine getirilmiş olsa da, manevi bir derinlik taşımadığı için kişiye bir fayda sağlamaz. Hadis-i Şerif’te belirtildiği gibi, bu tür namaz kılanların elde ettikleri tek şey, uykusuz kalmak olur. Yani, namazın asıl amacı olan Allah’a yakınlaşma, kötülüklerden uzaklaşma ve takva bilinci kazanma gibi manevi kazanımlar gerçekleşmez.
Bu durum, namazın sadece fiziksel bir eylem olarak görülmesinin tehlikesine işaret eder. Namaz, kalbin ve ruhun da katıldığı bir ibadet olmalıdır. Kişi, namazda Allah’ın huzurunda olduğunun bilinciyle hareket etmeli, huşu içinde olmalı ve namazın onu kötülüklerden alıkoyan bir ibadet olduğunu unutmamalıdır. Eğer namaz, bu bilinçle kılınmazsa, kişi namaz kıldığı halde kötülükler işlemeye devam edebilir. Bu, bir çelişkidir ve kişiyi manen boşlukta bırakır.
Namaz kılan kişi, toplumda kötü olmaktan, kötü işler yapmaktan ve günah işlemekten çekinir. Çünkü namaz, kişinin vicdanını harekete geçirir ve onu Allah’ın huzurunda olduğu bilinciyle davranmaya yönlendirir. Bu bilinç, kişiyi sadece kendisiyle sınırlı kalmaz; topluma karşı da sorumluluklarını hatırlatır. Namaz kılan bir kişi, topluma faydalı olmaya çalışır, adaletli davranır, yardımlaşmayı teşvik eder ve kötülüklerin yayılmasını engellemeye gayret eder.
Namaz, önce bireyin zihin ve ruh dünyasını arındırır. Bu arınma, topluma yansır ve toplumsal düzeyde olumlu etkiler yaratır. Namaz kılan bireyler, toplumda huzuru, adaleti ve dayanışmayı sağlamaya katkıda bulunur. Bu nedenle, namaz sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Toplumda namaz bilinci yaygınlaştıkça, kötülükler azalır ve iyilikler artar. Bu da toplumun daha huzurlu ve adil bir yapıya kavuşmasını sağlar.
Sahabe-i kiram, namazı büyük bir şevk ve huşu ile eda ederdi. Sahabe-i kiram, namazı hayatlarının merkezine yerleştirmişlerdi. Onlar için namaz, sadece bir ibadet değil, aynı zamanda Allah ile bir buluşma ve O’nun huzurunda durmanın bir ifadesiydi. Sahabeler, namazı büyük bir ciddiyet ve huşu ile eda ederlerdi. Bu, onların Allah’a olan bağlılıklarını ve O’nun emirlerine olan saygılarını gösterir.Onlar için namaz, dünyanın meşgalelerinden bir kaçış ve Allah’a yönelişin en güzel ifadesiydi. Sahabeler, namazı sadece bir ibadet olarak değil, aynı zamanda Allah’a yakınlaşmanın ve ruhani bir huzur bulmanın bir yolu olarak görürlerdi. İşte bu bağlamda, sahabelerin namaza olan bağlılıklarını gösteren bazı örnekler:
Abdullah bin Zübeyr (r.a.), namazda uzun sureler okumasıyla meşhurdu. Özellikle Bakara, Âl-i İmran, Nisa ve Maide surelerini bir namazda okurdu. Bu surelerin uzunluğuna rağmen, onun için bu bir yük değil, tam aksine büyük bir zevk ve huzur kaynağıydı. Bu durum, onun namaza olan derin bağlılığını ve Allah’ın kelamına duyduğu saygıyı gösterir. Abdullah bin Zübeyr (r.a.), namazı bir ibadet olmanın ötesinde, Allah ile bir buluşma anı olarak görürdü.
Müslüm bin Yesar (r.a.), namazda gösterdiği huşu ile tanınan bir sahabeydi. Namaz kılarken öyle bir huşu içinde dururdu ki, sanki bir direk gibi hiç kıpırdamazdı. Bu, onun namazda tamamen Allah’a odaklandığını ve dünyevi her şeyden uzaklaştığını gösterir. Müslüm bin Yesar (r.a.), namazı sadece bedensel bir hareket olarak değil, kalbin ve ruhun Allah’a yönelişi olarak görürdü. Bu örnek, namazın gerçek anlamda nasıl kılınması gerektiğine dair bize önemli bir ders verir.
Namaz, sahabeler için sadece bir ibadet değil, aynı zamanda ruhani bir arınma ve huzur kaynağıydı. Namaz, onları dünyanın geçici zevklerinden uzaklaştırır ve Allah’ın huzurunda durmanın verdiği manevi bir huzur sağlardı.
Sahabe-i kiram, namazı büyük bir şevk ve huşu ile eda ederek, bizlere örnek oldular. Onlar için namaz, sadece bir ibadet değil, aynı zamanda Allah’a yakınlaşmanın ve ruhani bir huzur bulmanın bir yolu idi.
Hadis-i Şerifte Peygamberimiz Şöyle Buyurur:
“جعلت قرة عيني في الصلاة”
“Namaz, gözümün nuru kılındı.” (Nesai, Işratü’n-nisa, 1.)
Bu hadis, namazın Peygamberimiz (s.a.s.) ve sahabeler için ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu gösterir. Namaz, müminin hayatına anlam katan ve onu kötülüklerden koruyan en büyük ibadetlerden biridir.
“Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”(Ankebut, 29/45.)
Yüce Allah kendisinden başka varlıklara tapan müşriklerin durumunu örümceğin yaptığı eve benzetmiştir. Örümceğin başını soktuğu ev, onu hiçbir tehlikeye karşı koruyacak durumda değildir. Müşriklerin sığındıkları ilahlar da onlardan herhangi bir eziyeti savamaz. Müminler ise verilen misallerden ders alır, hidayete ermek için Allah’ın mahlûkata koyduğu işaretleri tefekkür ederler. Cenab-ı Hak, imana erişen kullarının gözlerini kevni ayetlere çevirdikten sonra aşağıdaki ayetle akıllarını Kur’an ayetlerine yönlendirmiş, kendilerini rableri ile buluşturacak namaza davet etmiştir. Bahis konusu ayet şöyledir: “Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45.)
Rabbimizin ayette emrettiği iki emirden birincisi olan Kur’an’ı okumak, onu okumakta devamlı olmayı ifade etmektedir. İlk okuduğunda inkişaf etmeyen mana tekrar okuduğunda inkişaf edebilir. O hâlde mümin, Kur’an ile bağını kesintisiz sürdürür. Onun ayetlerini tedebbür, manalarını tefekkür eder. Bu sayede manalarına ulaşır, ondaki hükümlerle amel eder, güzel ahlakla ahlaklanır.
Cenab-ı Hakk’ın ayette emrettiği iki emirden ikincisi olan namaza gelince bu emir, namazı sürekli ve düzenli kılmayı, kılarken onun sınırlarına riayet etmeyi içermektedir. Ayet-i kerimede namaz kılma emrinin gerekçesi “Namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” diye açıklanmıştır. Namazın hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyması; kulun bunları işleme iradesini elinden alması, yanlış davranışlarda bulunmasına imkân vermemesi anlamına gelmez. Dolayısıyla “alıkoymak” (nehiy) kelimesi mecazi anlamda kullanılmıştır. Maksat, namazın hayâsızlığı ve kötülüğü terk etmeyi kolaylaştırmasıdır. (İbn Aşur, et-Tahrir ve’t-Tenvir, XX, 258.) O hâlde kötülüklerden (fahşa ve münker) alıkoyan namaz hangi namazdır?
Kötülüklerden alıkoyan namaz, tam bir huşu ile okunanları tedebbür ederek; farzları, vacipleri, sünnetleri ile en güzel şekilde kılınan namazdır. Bu takdirde namaz mümine Allah’ı, O’nun azamet ve celalini, huzurunda durduğunu, gözetimi ve denetimi altında olduğunu hatırlatır. Bu bilinç onun âleminde haşyet duygusunu uyandırır, sözlerine ve davranışlarına yansır, hâlini ıslah eder. Nitekim namazın kötülüklerden alıkoymasının gerekçesi şöyle ifade edilmiştir: “Allah’ı zikretmek elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür.” (İbn Aşur, a.g.e. XX, 260.) Tercih edilen yoruma göre zikirden murat namazdır. Zira namaz, Kur’an’da zikir olarak da isimlendirilmiştir. (Cuma, 62/9.) Buna göre namaz ibadetlerin en büyüğüdür. Çünkü onda Allah’ı zikir vardır. İçerisinde zikir olduğu için namaz diğer ibadetlerden üstün tutulmuştur. Onun zikir ile isimlendirilmesi, iyilikleri tercih etme, kötülüklerden uzaklaşma noktasında zikrin temel bir esas olmasından dolayıdır. (Beydavi, Envaru’t-Tenzil, IV, 196.) Nitekim Yüce Allah, “Beni zikretmek için namaz kıl!” buyurmuştur. (Taha, 20/14.)
Kötülüklerden alıkoyan namaz; müminin tekbir, kıraat, rükû ve nihayet tazimin son sınırı olan secde ile Allah’a yöneldiği, kulluk makamına eriştiği namazdır. Bir kişi dünyada makam sahibi olduğunda bu makam onu belli bir şekilde davranmaya yönlendirir. O, toplum içinde temsil ettiği makamın kendisine yüklediği sorumluluklara uygun hareket eder. Davranışları herhangi bir insan gibi olmaz. Allah karşısında kulun durumu da böyledir: Kul namaz ve secde ile rabbine yaklaşır. Onun katında bir makam kazanır. (Alak, 96/19.) Artık sahip olduğu bu makam, onun yasaklanan şeyleri yapmasına mani olur. Namazın tekerrürü ile sahip olduğu makama olan bağlılığı da kötülükten uzaklaşma duygusu da artar. (Razi, Mefatihu’l-Ğayb, XV, 61.)
Kötülüklerden alıkoyan namaz, mümine nasihatte bulunur; onun vicdanına hitap eder: “Yüce Allah’ın azamet ve kibriyasına delalet eden söz ve fiilleri içeren bu ibadeti yaptıktan sonra kötülükleri işler, rabbine isyan edersen çelişkiye düşmüş olursun!” der. Zira namaz kıldığı hâlde kötülükleri işleyen kişinin durumu, giydiği temiz ve güzel bir elbise ile çöplüklerde dolaşıp çöpleri karıştıran kimseye benzer. Zira böyle bir elbiseyi giymiş olmak, onun anılan mekânlarda bulunmasına müsaade etmez. Namaz kılan mümin de Allah’ın huzurunda durmaktadır; o artık “takva elbisesini” giymiştir. Böyle bir elbiseyi giydiği hâlde kötülükleri işlemesi çöplükleri karıştırmak gibi olur.
Kötülüklerden alıkoyan namaz, düzenli ve devamlı olarak kılınan namazdır. Yüce Allah’ın namazı farklı vakitlerde kılmayı emretmiş olmasının hikmetleri vardır. Farklı vakitlerde namaz kılınca, namazın yaptığı hatırlatmalar, verdiği öğütler yenilenir. Hatırlatma ve öğütler tekrar edince nefiste takva düşüncesi yerleşir, nihayet takva bir meleke hâline gelir.
Mümini kötülüklerden alıkoymayan namaza gelince; onda ne Allah’ı hatırlama ne de haşyet duygusu vardır. Çünkü namaz kılan; aklıyla, kalbiyle ve ruhuyla değil bedeniyle namaz kılmaktadır. Bu namaz kalbe huzur vermez, kulu Allah’a yaklaştırmaz. Böyle bir namazın kötülüklerden alıkoyma özelliği zayıf olur, hatta bu namaz kötülükleri önlemez hâle gelir. Kişiyi kötülükleriyle baş başa bırakır.
Namaz müminin önünde büyük bir imkândır. Hayata yön veren öncü bir ibadettir. Namaz kötülüklerden alıkoyduğunda tesiri insandan başlayarak topluma doğru yayılır. İşlediği kötülükler insanın zihin ve ruh dünyasına tesir etmektedir. Aldırmadan işlemeye devam ederse bu kötülükler yerleşip karakterinin parçası hâline gelmektedir. Namaz ise kötülüklerden alıkoyarak müminin zihin ve ruh dünyasını arındırmaktadır. Kalbini dinlendirmekte, manevi yorgunluklardan kurtarmaktadır. Stresten, ruhi problemlerden muztarip modern insanın manevi yaralarını sağaltan bir ibadettir namaz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Hz. Bilal’e “Kalk, namaza (çağır da) bizi namazla rahatlat!” (Ebu Davud, Edeb, 78.) demişti. Namaza duyduğu büyük sevgiyi, hiçbir şeyin namaz kadar kendisine sevinç ve mutluluk vermediğini “Namaz gözümün nuru kılındı.” (Nesai, Işratü’n-nisa, 1.) diyerek ifade etmişti Allah’ın Resulü.
Kaynak: Bu yazı hazırlanırken; https://yayin.diyanet.gov.tr/makale/kotuluklerden-alikoyan-namaz-hangi-namazdir/dr-abdulkadir-erkut/sesli-makaleler/4079/142 bu kaynaktan yararlanılmıştır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.