36,6753$% 0.09
40,0531€% 0.19
47,6169£% 0.05
3.515,47%-0,04
2.984,18%-0,12
10.840,59%1,05
İnsanları değerlendirirken genellikle iyi ve kötü kavramını kullanırız. Ahmet, Mehmet, kim olursa olsun; iyi mi, kötü mü? Eğer iyi sıfatları ön plana çıktıysa iyi, kötü sıfatları öne çıktıysa kötü. Ya da bizim için iyilik yaptıysa iyi, bir tane bile olsa beğenmediğimiz bir davranışını gördüysek kötü. Filmlerde olduğu gibi; iyi karakter, kötü karakter. Acımasız bir terazi elimizde, geleni gideni tartıyoruz. Bizi de böyle tartarlarsa hangi tarafta oluruz acaba; iyi mi, kötü mü, hiç düşünmeyiz. Bu konuda toplumda öyle aşırıya gidenler olur ki, kimilerine kutsiyet atfedilir, kimileri ise gayyaya gönderilir. Toplumda bu denge kurulamazsa, küfre varan ifadeleri duyarız. Tarafgirlik ve düşmanlık bu aşırılığı alevlendiren en önemli faktörlerdendir.
Kişi duygularının esaretinde olursa yani aklın ve iradenin kontrolünde tutamaz, ifrata giderse; sevdiklerini göklere çıkardığı gibi düşmanlarını da yerin dibine batırır. Şeyh uçmaz, müritleri uçurur fehvasınca sevgide aşırıya gidenler; sevdiklerini firavunlaştırırlar. Düşmanlıkta ileriye gidenler ise muhataplarını şeytanlaştırırlar. Bu yaklaşım doğrumudur?
Bir insanı, bazı öne çıkan sıfatlarıyla değerlendirmek yanıltıcıdır. İyi sıfatlardan öne çıkanları görerek bir kişiye kutsiyet atfetmek yanlış olacağı gibi, kötü sıfatlarına bakarak ona düşmanlıkta bulunmak, onu yerin dibine batırmak da doğru değildir. Sevmede veya bu’ğzetmede ölçümüz, dinimiz olmalıdır. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi; bugün sevdiğimiz, yarın düşmanımız; bugün bu’ğzettiğimiz, bir gün dostumuz olabilir.(1)
İnsanlar, çoğunlukla tarafgirliğin duygusal baskısı altında hakikati kişilerde ararlar. Kişileri bir bütün olarak değerlendirirler. Kişinin doğrularını ve yanlışlarını ayrı ayrı değerlendirmezler. Bir yanlışına bakarak kişiyi düşman ilan edebildikleri gibi bir doğrusuna bakarak onu hakikatin mutlak temsilcisi kabul edebilirler. Cemel Savaşı’nda olduğu gibi; Hz. Ali’ye yaklaşan biri şöyle der: “Ya Ali! Bir yanda sen, öte yanda Aişe (r.a.), Talha(r.a.) ve Zübeyr(r.a.). Ben nasıl davranacağım, hanginizi tercih edeceğim.” Buna karşılık Hz. Ali’nin (r.a.) cevabı çok ikna edicidir: “Hakkı ve hakikati şahıslarda aramayacak, şahısları hak ve hakikate göre değerlendireceksin.”(2)
Hakikat bellidir. Kur’an ve sünnet hakikatin temsilcisi ve beyanıdır. Ahmet’e göre Mehmet’e göre değil! Kur’an, Sünnet ne diyor ona bakmak lazım. Peygamberler hariç hiç kimse masum değildir. Onun için kişilerde doğrular ve yanlışlar olabilir. Doğrulara doğru, yanlışlara yanlış demek zorundayız. Yoksa tarafgirliğin körlüğünde, kişilere kutsiyet vermek ne kadar yanlışsa, açıkça küfre muttali olmadığı sürece onu yerin dibine batırmak da doğru değildir.
1. Tirmizi, “Birr” 60.
2. Ali Ünal, Rısale-i Nur’da Külli Kaideler 1, Şubat 2013, İstanbul, s.99.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.