İslamın teröre bakışı

İslamın teröre bakışı

مِنْ اَجْلِ ذٰلِكَۚۛ كَتَبْنَا عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِي الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَم۪يـعاًۜ وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَٓا اَحْيَا النَّاسَ جَم۪يعاًۜ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِۘ ثُمَّ اِنَّ كَث۪يراً مِنْهُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ فِي الْاَرْضِ لَمُسْرِفُونَ

Değerli kardeşlerim. Bu günkü hutbemiz İslamın teröre bakışı hakkındadır. İNSAN demek, İslam demektir. İnsanlığın kemal zirvesine ancak İslam ile, İslam’ın değerlerini hayata hayat kılmakla çıkılır. Onun içindir ki kâmil insan, kâmil Müslüman’la eşdeğerdir. Müslüman, ukbayı dünyaya önceleyen kişi demektir. Ukba-dünya muvazenesini yapamayan; yapamayıp ebed için yaratılmış bütün kabiliyetlerini şu fani ve geçici dünya için kullanan insanın, insanlıktan nasibi, az demektir. Hakk’ı, O’nun emir ve yasaklarını unutup dünyayı yegane matlup ve ma’bud yapan, ahiret de dahil her şeyi dünya ölçülerine göre değerlendiren insan, eksik insandır. Müslüman bir insan; tekvini ve teşrii kurallara bir bütün olarak bakan varlıktır. Allah’ın kâinata koyduğu kurallar tekvini, peygamberler vasıtasıyla bizlere öğrettiği kurallar da teşrii’dir. Bu kuralları kabulleniş ve uygulayışta bütünlüğü yakalayan kişi ve toplumlar kemale doğru yol alır. Sebepler üstü değil sebepler dairesi içinde yaşadıklarının farkında olarak işlerini ona göre programlarlar. Allah’ın ekstradan lütuf ve ihsanları; onlar bazen sebepler üstü olsa da, genelde sebeplere riayetle birlikte gelen şeylerdir. Şu ne güzel bir vecizedir: “Önce plan ve program; sonra lütuf ve ihsan.”

Değerli kardeşlerim. Müslüman demek; Allah’a kul olan demektir. Kayıtsız-şartsız, ama’sız-fakat’sız Rabb’isinin her türlü emir ve yasağına can-ı gönülden evet diyen, inanç ve amel bütünlüğü içinde onları “Allah’ın teftişine arz eden,” ciddiyette yerine getiren kişidir Müslüman. Te’vil ve tefsir istemeyen, “Ben cinleri ve insanları başka değil, sadece ve sadece Bana ibadet etsinler diye yarattım.” ayeti zaten bunu anlatır.

Müslüman demek; adalet ve eşitliği içtimai hayatın neresinde bulunursa bulunsun her daim gözeten, Allah hakkına riayet ölçüsünde kulların hakkına riayet eden canlı demektir. Kul hakkında kusuru olanlar yiyen-içen, yürüyen-koşan, gülen-oynayan sureta canlı olsalar bile, aslında kalp ve ruhları ölmüş birer cansızdırlar. Yaptıkları zulümler, baskılar ve suistimallere bağlı olarak farklı cansızlıklarına farklı vasıflar katar bunlar. Göz göre göre, yüzde yüz haksız icraatları ile zayıf ve acizlere, memurlarına ve altında çalışanlara zulmeden sureta insan gözüken kişilere islamın tarif ettiği Müslüman denemez. Müslüman demek; başımıza gelen onca devahi ve dert karşısında şahsiyetini, çıkarlarını, ‘ben, ben, ben’ diye kendini göstermek istemeyen, enaniyetini ve duygularını her şeye rağmen bastırabilen kişi demektir. Atalarımızın “Edeb ya Hu!” deyişine paralel olarak “Fedakârlık ya Hu!” diyen, diyebilen kişidir. İçtimai nizam ve ahenk böyle fedakâr ruhlarla ancak sağlanabilir.

Aziz Müslümanlar. İslama inanmış bizler, Anarşi ve kargaşanın karşısında olmalıyız. Ama anarşik yollarla, tepkilerle, öldürerek, kıyarak, kılıçtan geçirerek değil, gönüllere girerek!.. Parçalanmış İslam avizesinin parçalarını yeniden bir araya getirerek, çatlaklarını setrederek, bir güneş olsun diye başımıza asmaya çalışarak. “Suriye’den Pakistan’a oradan Kenya’ya kadar geniş bir coğrafyada en vahşi sahneler İslâm adına sergileniyor; Kur’an’ın emri olduğu iddia edilerek başlar kesiliyor, camiler ve kiliseler bombalanıyor. Bir kısım örgütlerin dünya genelinde işledikleri cinayetler ve terör, sadece dış mihraklarla ve haricî yönlendirmelerle izah edilmemeli. Maalesef Müslümanlar arasında canlı bomba ve insanları öldürme gibi terör hadiselerinin zemin bulması, Müslümanları mahcup eden bir tablodur. Doğru Müslümanlığın yüzüne zift sıkılması gibi bir şeydir. Bugüne kadar Müslümanlara mal edilen terör olaylarının, bazen İslam’ı kendi derinlikleriyle içine sindirememiş ham ruhların öncülüğüyle, bazen genç hissiyatların aşırı tahrik edilmesiyle, bazen haricî güçlerin Müslüman isimli ve Müslüman görünümündeki elemanları marifetiyle, bazen de değişik ilaçlarla insanî duyguları ve korku hisleri baskı altına alınmış kanlı katiller vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. İslam’da gerek sulh gerekse savaş halinde yapılması icap edenler belli kanun ve disiplinlere bağlanmış; sulh halinde fertlerin kendi kendilerine harp ilan edip bir insanı öldürme kararı alamayacağı gibi, sıcak savaş esnasında da karşı cephede bulunan çocuk, kadın ve yaşlılar öldürülemez, başkalarına ait ibadethanelere katiyen tecavüz edilemez; bu itibarla da, hangi açıdan ele alınırsa alınsın, terör saldırıları, canlı bombalar ve benzeri terör hadiseleri Müslümanlıkla telif edilemez.

Aziz kardeşlerim. İnsanlığın İftihar Tablosu 13 senelik Mekke döneminde katlanılması mümkün olmayan işkencelere tahammül etmiş, boykot eden, dişini kıran, başını yaran, sırtına işkembe koyan ve en yakınlarını şehit edenlere karşı dahi “Allahım, bunları affet ve hidayete erdir, beni bilmiyorlar; bilselerdi böyle yapmazlardı!” demiştir. Müslümanların maruz kaldığı onca zulme rağmen asla şiddete başvurmadan; daha sonraki Bedir, Uhud, Hendek’in de müdafaa harbi şeklinde cereyan ettiğini görmekteyiz. Peygamber Efendimiz her zaman meseleleri kan dökmeden, gönül kırmadan, düşmanlığın katlanmasına meydan vermeden halletmek için elinden gelen her şeyi yapmış, bunun neticesinde de en azılı düşmanlar ya da onların en yakınları Müslüman olmuş ki, buna Hazreti İkrime en güzel misallerdendir.

Muhterem Müslümanlar. Kuran suçsuz bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı öldürmekle eş tutar. Maide suresi 32. Ayette; مِنْ اَجْلِ ذٰلِكَۚۛ كَتَبْنَا عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِي الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَم۪يـعاًۜ وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَٓا اَحْيَا النَّاسَ جَم۪يعاًۜ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِۘ ثُمَّ اِنَّ كَث۪يراً مِنْهُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ فِي الْاَرْضِ لَمُسْرِفُونَ

“Bunun içindir ki, İsrâiloğulları’na: “Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur” hükmünü yazdık (farz kıldık). Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz açık delillerle geldiler. Yine de bundan sonra onların birçoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler.” Buyurulmuştur. Ashab’ın önde gelenlerinden ve Kur’an’ın en büyük müfessirlerinden Abdullah ibn Abbas (r.a), âyete istinaden, haksız yere bir insanı öldürenin daimî Cehennem’de kalacağını ifade eder. Terörizm, Kur’an’ın daimî Cehennem azabıyla tehdit ettiği en büyük günahlardan biridir. “İslam’ın hiçbir döneminde günümüzde olan bu vahşetlere benzer İslam adına vahşet yaşanmamıştır. Belki bir dönemde İslam tarih ve geleneğinde sapık anlayışlar olarak kabul edilen Muvahhidin, bir dönemde Karmatiler, Batınîliğe kendilerini salmış, Hak ve hakikati bilmeyen, Hak ve hakikatteki istikametten haberi olmayan insanlar bu türlü canavarlıklara teşebbüs etmişlerdir. Ama Hz. Peygamberin yolunu temsil ve takip eden ehli sünnetin, katiyen canlı bomba olma, başkalarını öldürme adına intihar etmek için bir yolları olmamış, insanları haksızca öldürterek ebedi cehenneme giden yola fetva vermemişlerdir. Bilakis Öyle intihar eden, İslam adına insan öldüren ebedi cehenneme gider ve bir de orada öldürdüğü o masum insanların hesabı kendisine sorulur. İslami gelenek bu anlayışla oluşmuştur. “Harp hiledir” sözünde ortaya konan disiplin ise bir “strateji”dir. Hileyi, “en az zayiatla problemleri çözme” şeklinde anlamak gerekir. Efendimiz’in Mekke Fethi’ndeki stratejisi ve gönüllere girişi bu konudaki en güzel örnektir.

Aziz müminler. Terörizme yol açan cehaletin köklerinde maalesef İslâmî, manevî ve temel insanî değerlerin ihmali yatıyor. Bu değerleri yitiren gençlik, tatmin peşinde koşarken bir kısım ağlara düşüp, manipüle ve istismar edilip kullanılıyor. Dünya etme bulma şeklinde bir adalet ve anlayışla devam ediyor. “Gidin kiliseleri yıkın bunların başlarına!..” dediğiniz zaman camilerin yıkılmasına, camide cemaatin üzerine bomba atılmasına, başı örtülülerin aşağılanmasına sebebiyet vermiş olursunuz. Ne ekerseniz onu biçersiniz. Onun için İnsan iyi şeyler ekmeye gayret etmeli.

Değerli kardeşlerim. Dünyanın bir kesiminde kökü çok eskilere dayanan, yer yer de açık kapalı üzerinde durulan İslam fobisi, bugün bazı terör hadiseleri dolayısıyla bir kere daha güncelleşmiş, insanlığın büyük bir problemi haline gelerek ve adeta bir “dünya paranoyasına” dönüşmüştür. İslam dini, birlikte yaşamı, adaleti ve hoşgörüyü temsil ve tesis için gelmiş bir din olmasına rağmen, bugün Müslümanlar dini olduğu gibi yaşayıp temsil edememenin sıkıntısını yaşıyor ve yaşatıyorlar. Bizden öncekilerin insanlık ufkuna, şiddetten hep uzak durma gayretine, birlikte yaşama anlayışına örnek olması için Hazreti Ömer’in Kudüsün fethinden sonraki tavrı çok manidardır. Hz. Ömer, namaz vakti gelince patrikten namaz kılabileceği bir yer göstermesini istemiştir. Patriğin, “Kilisenin herhangi bir yerinde kılabilirsiniz.” demesi üzerine Hz. Ömer, bu teklifi kabul etmeyip dışarı çıkmış, bir kayanın üzerinde namazını kılmış, sonra da patriğe şunu söylemiştir: “Eğer ben içerde kılsaydım, öteki Müslümanlar da orada kılarlar, orayı mescit hâline getirirlerdi.” “Biz bu idik; ister içten isterse de dıştan birileri bizim genlerimizi bozdular, bizi değiştirdiler, vahşileştirdiler!” oysaki biz asırlarca “Terörist müslüman olamaz, müslüman da terörist olamaz” kuralını ayet ve hadislerin özeti olarak yaşamış ve tarihteki şerefli yerini almış bir dinin ve geleneğin çocuklarıyız. İşte bu şerefli geleneğe göre; İslâm’ı hakkıyla kavramış ve hazmetmiş bir müslümanın terörist olması imkansızdır. Hakiki Müslümanlar hiçbir zaman bilerek teröre giremezler. “Müslümanların içinden terörist çıkıyorsa, o terörü yapanlar Müslümanlığa ait evsafını kaybetmiş olur, ona da sağlam Müslüman denemez. İslâmda Savaşın bile kuralı ve kanunu vardır: Savaşmayan insanlarla savaşılmaz. İnsanlığın İftihar Tablosu müdafaa harbi için orduları hazırlarken buyururlardı ki, “Mabetlere sığınmış insanlara ilişmeyin, kadınlara ilişmeyin, çocuklara ilişmeyin.” İnsanlığın İftihar Tablosunun ve aynı zamanda temel kaynağı Kur’an olan islamın ortaya koyduğu disiplinleriyle, insan öldüren insanların yaptıkları şeyleri telif etmek mümkün değildir. Bu açıdan; döverek, vurarak, keserek, öldürerek terör yapanları İslam ve Müslümanlar içinde saymaya kimsenin Hakkı yoktur. Dinin tarifi şudur: ‘İnsanları kendi irade ve ihtiyarlarıyla bizzat hayra sevk eden ilâhî kanunlar mecmuası.’ İnsanlar hür iradeleriyle onu seçerler ve onu seçtikten sonra da hayırlı işler yapmaya çalışırlar. Müslümanım diyen dinin tarifine uymak mecburiyetindedir.”

Değerli kardeşlerim. Çalkantıları çalkantıların takip ettiği, şu günlerde, insanlığın hayrı için çalışıp gayret gösteren herkese destek olmalı, hayır duada bulunmalı. Bugün dünyada, “Müslümanlığın kaderiyle” alakalı birçok problem var ama Müslüman dünya bunları görmezden geliyor, bunların çözümü için bir gayrete giremiyor ve şahsi çekişmelerle kendini meşgul ediyor. Devletler muvazenesinde bir ortak çözüm adına gayret olmuyorsa; O zaman görev inananlara düşüyor; etrafımızda iyilik ve güzelliğin temsili için gayret göstermeliyiz. Hayrı ve sükûneti tavsiye etmeliyiz. Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kişidir diyen peygambere sadık ümmet olma gayretinde olmalıyız. İslam adına bir yıkım ve karalama varsa onu tamir ve islah için düzgün tavrı ortaya koyup çevremizi ikna etmeliyiz. Aldatan, zarar veren olmamaya gayret edip iyilikleri artırmalıyız. Müslüman olan insan; ukbayı dünyaya önceleyen insandır. Onun için tekvini ve teşrii kurallar bütünlüğü içinde hayatı kucaklayan insan olup, Allah’a kayıtsız şartsız kul olduğumuzu, her şeyinde adalet ve eşitliği gözetip kul hakkına riayet eden insan olmalı ve bunu temsil etmeliyiz. Etrafımıza Sadece Müslümanlar değil, tüm İnsanlar kâinatı uhuvvet beşiği, kendilerini de o beşikte yatan kardeşler olarak kabullenip, ahenk içinde, tartışmasız-nizasız; kavgasız-gürültüsüz bir hayat sürebilme yolları aramalı tavsiyesinde bulunmalıyız. Biz islama inananlar, İradenin yani insan olmanın, daha doğru tabirle İslam olmanın hakkını verirsek bunlar olur. Gerçek insan ve Müslüman olma iradesini hakkıyla devreye koyalım; göreceksiniz, Rabb’imiz lütuf ve ihsanını sağanak sağanak üzerimize yağdıracak. İnanmakta zorlananlara tavsiyemiz; iyi bir insan olmayı deneyin. Kazançtan başka kaybınız olmayacaktır. Ne güzel demiş Osman Hulusi Efendi:”El ile dövseler de,Dil ile sövseler de,Bin kez incitseler de. Bir can incitmeyesin.”

YORUM ALANI

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.