İslam medeniyetinin özünün İslam, İslam’ın özünün Tevhit tevhidin özünün de Allah’ın birliği olduğunu yani Allah’ı mutlak yüce yaratıcı ve her şeyin sahibi ve yöneticisi olarak kabul etmektir.İşte İslam medeniyetine kimliğini veren bütün unsurları bir araya getirip bir bütün haline getiren tevhittir. Tevhit anlayışı farklı unsurları bir araya getirip İslam medeniyetini oluştururken ona kendi şeklini verir. Müslümanlar bu nedenle mantık bilgi kuramı metafizik ve ahlak disiplinlerini ilmüt tevhit, tevhit ilmi altında sınıflandırmışlardır.
Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Ben cinleri de insanları da ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” “Ant olsun ki biz her ümmete: ‘Allah’a kulluk edin, putlardan kaçının’ diye (tebliğ için) bir peygamber göndermişizdir…” “Rabbin kendinden başkasına kulluk etmeyin diye hükmetti” “Allah’a ibadet edin ona hiçbir şeyi eş tutmayın… Gelin size rabbinizin neleri haram kıldığını söyleyeyim : Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın”(51:56/16:36/17:23/4:36/6:151)
Kur’an-ı Kerim’den alınan bu ayetler insanın yaratılışının amacının sırf Allah’a hizmet etmek olduğunu açıkça belirtir. İbadet edilmeye layık olan yalnız Allah’tır. İtaate layık olan sadece O’dur. O’nun rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak bütün insanların eylemlerinin tek amacı olmalıdır. Bu Hz. Muhammed’in(sav) Allah kelamıyla bize bildirdiği mesajın özünü oluşturmaktadır. Allah’ın kendisine şirk koşma dışındaki bütün günahları affedeceği sözü tevhidin Allah’ın en büyük ve en önemli emri olduğunun delilidir. “Şüphesiz ki Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Diğer bütün günahlar hususunda dilediğini bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.”(4:48)
İslam’da hiçbir emir tevhit hakikatin dışında kalamaz. Dinin tamamı insanın Allah’a ibadet etme emirlerini yerine getirme ve yasaklarında kaçınma mecburiyeti tevhitten uzaklaşıldığı an değerini kaybeder. Tevhitten ayrılmak Allah’ın bir ve tek olduğundan şüphe etmektir.Kendisiyle birlikte başka tanrıların bulunduğunu tali bir tanrının otoritesi daima sorgulanmaya maruzdur. İşte bu nedenle Allah’ın Kur’an’da niçin “eğer her ikisinde (göklerde ve yerde) Allah’tan başka tanrılar olsaydı onların ikisi de muhakkak ki bozulup gitmişlerdi.”(21:22) buyurduğunu anlarız.
Tabiat iki efendiye itaat edemez; iki yada daha fazla otorite kaynağı yada mutlak muharrik olursa tabiat düzenli bir biçimde çalışamaz ve nizam-ı alemde olmaz. Müslüman olmak yalnızca Allah’ı kural koyucu, buyurucu olarak kabul etmek ve onu tek olarak kavramaktır.
Şu halde tevhit olmadan İslam olmaz. Bu durumda hiç şüphesiz sadece peygamberimizin sünneti şüpheyle karşılanıp buyrukları sarsılır ve Peygamberlik kurumu da önem ve değerini kaybederdi. Tevhit ilkesine sarılmak bütün takva dindarlık ve faziletin temelidir. Allah (cc.) şöyle buyurmuştur:”iman edenler, bununla beraber imanlarını haksızlıkla da bulaştırmayanlar işte onlardır ki emin olmak hakkı kendilerinindir.onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir.”(6:82)
Hazreti peygamberi adım adım takip eden ilk Müslümanlar cesurca tarih sahnesine atılmışlar her ırk ve kültüre mensup insanların iç yapısını günlük hayat kalıplarını kültürlerini imparatorlukların ülkelerin köylerin kentlerin dış hatlarını değiştirmişlerdir.
Müslüman’ın yüklendiği vazife küreseldi ve onu yerine getirdiklerinden emin olmak istiyorlardı. Yüce Yaratıcı’nın ismini dünyanın her yerine yaymak istiyorlardı. Ukbe bin Nafi’nin Atlantik kıyılarındaki ünlü konuşması “ey okyanus eğer ötende yeryüzü parçası olduğunu bilsem seni at üstünde geçerdim” deyişi İslam’ın tevhit hakikati ile yetişen yeni neslin anlayışının tipik bir örneğidir. Haksızlığın içinde barınamayacağı fikirlerin serbestçe söylendiği ve insanların ikna olmada ve ikna edilmede özgür olduğu yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışıyorlardı.İslam’ın insanları Allah’ın hakikatine değerine ve birliğine çağırdığı bir dünyaydı bu. İslam’ı, tevhidi; Allah’ın birliğini ve ilahi iradeyi keşfeden insan, toplumu ve dünyayı araştırmak ve etkili bir aktör olarak tarihi yapmak için harekete geçme gücünü kendisinde bulacaktır.