40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.320,96%0,56
3.334,69%0,33
10.219,40%-0,06
Kur’ân-ı Kerîm’in üzerinde durduğu konulardan biri ahlâkî kâidelerden olan hak ve adalettir. Ahlâk ise, insanın fiziki yapısını içine alan “halk” (yaratılış) ile manevi yapısını içine alan “hulk” (iyi ve kötü, fazilet ve rezilet) kelimesinden türemektedir. Böylece ahlâki konu içinde yer alan hak ve adâlet, kişinin vazife ve sorumluluğunu belirler. Bu da işçi ve işveren açısından hak ve ihsan kavramlarını ortaya çıkarır. Bu kavramlar da emekte kalite ve verimliliğin, toplumda da huzur ve güvenin artmasına vesiledir. İşin mahiyeti sebebiyle âlimler işçiyi ecîr-i hâs ve ecîr-i müşterek diye iki gruba ayırmışlardır.
Yapılan iş sözleşmesi işçinin belli bir zaman biriminde hâsıl edeceği emeğini işverenin emrine tahsis etmesini gerekiyorsa, bu duruma “ecîr-i hâs” denilir.
Günümüzdeki devlet memurları, sanayi ve tarım kesimi işçileri ile günlük işçiler bu kapsama girmektedir. Buna karşılık sözleşme işçinin belli bir iş görmesini konu alıyorsa o takdirde bu işçiye de “ecîr-i müşterek” denir.
Bu kapsamda da ücret karşılığı bir işi takip eden avukatlar ile doktorlar ve sanatkârlar sayılmaktadır.
Kullar Kendi Aralarında Helalleşmediği Sürece Affedilmez
Hak, sözlükte ve fıkıh literatüründe “gerektiği şekilde, gerekli ölçüde ve gereken zamanda meydana gelen iş, olması gereken yetki ve imtiyaz” anlamındadır. Haklar, “Hukukullah” (Allah hakları) ve “Hukuku’l-ibâd” (Kul hakları) şeklinde iki kısma ayrılır.
Şüphesiz en büyük hak Allah hakkıdır. Allah kendi hakkını gerektiğinde affedebilirken, kul hakkının kullar kendi aralarında helalleşmediği müddetçe affedilemeyeceğini haber vermektedir. İslâm nazarında her insan mükerremdir, kıymetlidir. Hepsi aynı haklara sahiptir. Bütün insanlar bir ailenin fertleri gibidirler. Hangi ırka, hangi sınıfa, hangi mesleğe, hangi rütbeye mensup olursa olsun her insan eşit haklara sahiptir.
Adalet ise, “davranış ve hükümde doğru olmak, dengeli davranmak ve eşit kılmak” manalarına gelmektedir. Müfessirler Kur’ân-ı Kerîm’deki “Muhakkak ki Allah adaleti ve ihsanı emreder” (Nahl sûresi, 90) ayetindeki adaleti üç kısımda mütalaa etmişlerdir:
1. Kulun Allah’a karşı adaleti: Allah’ın emirlerini eksiksiz yerine getirmektir.**
2. Kulun nefsi ile cismi arasındaki (kendisine karşı) adaleti:**Kendini mahvedecek maddi ve manevi felaketlerden uzak durmasıdır.
3. Kullar (insanlar) arasında adalet: Mahlukata insaflı davranma, başkasının hakkına riayet ederek hıyaneti terk ile sözlü ve fiili olarak hiç kimseye kötü bir harekette bulunmamadır.
İhsân, “başkasına iyilik etmek” ve “yaptığı işi güzel yapmak” anlamına gelen bir isimdir. Bu açıdan bazı âlimler ihsanı adaletin üstünde bir derece daha fazla olarak görmüşlerdir. Çünkü adalet borcunu vermek, alacağını almak iken, ihsan ise üstüne düşenden daha fazlasını vermek, alması gerekenden daha azını almaktır.
**Bir Müslümanın Hakkı Gasbedilirse, Allah O Kişiye Cehennemi Vacip Kılar**
Kur’ân-ı Kerîm insan hak ve vazifeleriyle ilgili konuları mücmel (kısa) olarak anlatırken, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de uygulamalarıyla bu konuları açıklamış ve bunların aynı zamanda Allah hakkı olduğunu belirterek dikkat edilmesi mevzûnda ümmetini uyarmıştır. Meselâ Allah Resûlü (s.a.s.) bir defasında; “Bir kimse, yemin ederek bir Müslüman’ın hakkını gasbederse, Allah o kimseye cehennemi vacip kılar ve Cennet’i haram eder buyurunca, bunun üzerine bir kişi ey Allah’ın Resûlü: “Eğer o hak, değersiz bir şey ise ne dersiniz?” demiş ve Peygamberimiz (s.a.s.) de: “İsterse misvak ağacından bir dal parçası olsun.” buyurarak konunun önemine dikkat çekmiştir.
### İşverenin Hak ve Sorumlulukları
İslâm’da işçinin hak ve vazifeleri olduğu gibi, işverenin de hak ve sorumlulukları vardır. Öncelikle işveren ve işçinin uyması gerekli ilk şart; doğruluk, verdiği sözde durma ve her işin hakkını vermek olmalıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilen “Yeryüzüne ancak sâlih kullarım mirasçı olur.” (Enbiya sûresi, 105) ayetindeki varislik, dürüst olma prensibine dayanır. Çünkü ayetteki “salâh=dürüstlük” dünyevî işleri en güzel yapma bilimde, sanatta ve teknikte en mükemmeli uygulama olabileceği gibi, ahirete yönelik ibadetleri de zamanında eda etme anlamında anlaşılabilmektedir. Buna riayet edildiği zaman “Hak üstündür.”düstûru ortaya çıkacaktır. Bu da “her işin hakkını vermek” prensibini meydana getirir. Genel olarak işverenin hak ve sorumluluklarını şöyle sıralayabiliriz:
### Helâl Kazanç
İşçinin çalıştırılmasıyla ilgili olarak en önemli şart yapılacak işin ifâsının dinen haram ve hukuken yasak olmamasıdır. Meselâ zina, kumar, cinayet, hırsızlık gibi dinen günah sayılan işlerin yapılmasını konu alan bir sözleşme ve bundan elde edilen ücret caiz değildir. Hatta mâsiyetin öğrenimi veya mâsiyetin işlenmesine yol açan akitler de aynıdır.
### Ücrette Hak:
İşverenin verebileceği ücreti önceden belirtmesi sonradan olabilecek anlaşmazlık ve kırgınlıkları ortadan kaldıracaktır. Bazı işverenlerin “işe başla da sonradan düşünürüz” veya “kolay ederiz” gibi sözleri doğru değildir. Nitekim Hz. Peygamber bu konuya açıklık getirmiş ve “Kim bir işçi çalıştırırsa ona ücretini bildirsin” buyurmuşlardır.
### Ücretin Vakti:
İşverenin en önemli sorumluluklarından biri de akidde kararlaştırılan şekilde işçiye ücretini zamanında ödemesidir. Kudsî bir hadiste Hz. Peygamber, Allah Teâla’dan rivayetle şöyle buyurmaktadır: “Üç sınıf insan vardır ki kıyamet günü ben onların hasmıyım: 1. Benim ismimle yemin edip, sonra ahdini bozan. 2. Hür bir kimseyi köle olarak satan ve parasını yiyen. 3. Bir işçi tutup çalıştırdıktan sonra ücretini vermeyenler.” Bu hadisten de anlaşılıyor ki işverenin, işçisinin ücretini zamanında ve eksiksiz ödemesi gerekmektedir. Zira bu rivayet aynı zamanda haksız kazanç sağlayanlara ve kul hakkını ihlal edenlere en büyük tehdittir!.
### İşi Ehil Olana Verme:
“İşler, ehil kişilere verilmediği zaman kıyameti bekleyiniz.” rivayeti yalnız büyük kıyamet değil, küçük kıyamet denilen “dünyevî belalar” anlamında da anlaşılmalıdır. Zira ehil olmayan bir insanın yapacağı bina, kullanacağı vasıta kendisine mezar olabilecek veya o kişi ömür boyu sakat kalabilecektir. Bunun için Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Daha ehil ve liyakatlisi varken yakınlık sebebiyle bir işe, bir başkasını tercih ve istihdam eden kişi Allah’a, Resûlü’ne ve bütün Müslümanlara karşı hâinlik etmiş olur.” buyurarak bu konuya işaret etmiştir.
### İnsan Haklarına Bağlılık:
İnsan hakları ve özgürlükleriyle ilgili konulara riayet etmek, işçisine yaşanabilir bir hayat ortamı hazırlama ve dinî yükümlülüklerini yerine imkân hazırlama da işverenin görevleri arasındadır. Allah Resûlu (s.a.s.) “Kim bize âmil (işçi, memur) olursa ücretiyle hanım alsın.Eğer hizmetçisi yoksa hizmetçi tutsun. Eğer evi yoksa ev kazansın.’’ Hz. Ebubekir bundan sonra Hz. Peygamber’den şöyle işittiğini nakleder: “Bundan başka servet edinenler ya hıyanet edicidir veya hırsızdır.” Bu da bize gösteriyor ki, bir işte çalışan kişilerin bu insânî eksiklikleri giderilirse vazifelerini daha rahat ve düzgün yaparlar.
### Cömert Davranmak:
İhsan, Allah’ın murakabe ettiğini unutmama bundan dolayı O’nun rızası istikametinde bulunma, aynı zamanda yaptığını güzel ve sağlam işleme anlamına gelmektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ “Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) ihsanda (iyilikte) bulun.” (Kasas sûresi, 77) buyurmaktadır. Dolayısıyla Allah insanı nasıl mükemmel ve karşılıksız yaratmışsa, insan da tüm mahlûkata karşı aynı şekilde ihsankâr davranmak mecburiyetindedir. Hatta hadiste, köle veya işçi olarak çalışan kimseler için bu, “Onlar sizin kardeşleriniz olup Allah onları sizin sorumluluğunuz altında kılmıştır. Böyle bir din kardeşi eli altında bulunan kimse ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin onlara gücü yetmediği şeyleri yüklemesin. Şayet yüklerse onlara yardımcı olsun.” şeklinde belirtilmiştir.
### Çalışanın Vazifesi, Hak ve Sorumluluğu
İşverenin hakkı, ihsanı ve sorumlulukları olduğu gibi, işçinin de vazifesi, ihsanı, hakkı ve sorumluluğu vardır. İşçinin ilk görevi sağlam ve kaliteli iş üretmesidir. İhsanı ise, isteyerek ve karşılıksız olarak fazla mesai yapmasıdır. Bununla birlikte ayrıca vazife ve sorumlulukları şunlardır:
### Güvenilir ve Ehil Olma:
Yapılacak iş, işveren tarafından işçiye emanet edileceği için işçi açısından en önemli sorumluluk önce emniyet ve liyakattir.
Peygamberimiz, işçinin güvencesini kaybetmesi ve emanete riayet etmemesini bir nevi hırsızlık olacağını şöyle haber vermişlerdir. “Biz kimi bir vazifeye tayin eder ve ona geçimi için maaş bağlarsak maaşından sonra onun aldığı şey, ganimet malından çalmak gibidir.” buyurmuşlardır. Bir başka rivayette de şöyle nakledilir: Hz. Peygamber devrinde el emeği ile geçinen “Kerkire” adlı bir adam vardı. Bu adam öldü. Hz. Peygamber “O adam cehennemdedir.” dedi. Bunun üzerine gidip eşyasını karıştırdılar; gördüler ki ganimetten bir aba çalmış. Ganimet amme hukukudur.
Böylece tüm insanların hakkına tecavüz olmuştur. Bundan dolayı cezası da elbette ağır olacaktır. Özellikle devlet ihalesine girenlerin bu konuda çok dikkatli olmaları gereklidir. Çünkü sözleşmeye riayet edilmediği takdirde tüm milletin hakkı kendi üzerine geçmiş olur.
### İşe Bağlıklılık ve İşverene Saygı:
İşini sevme hatta işine âşık olma verimliliğin artmasında en önemli etkenlerden biridir. Zira hayatın her alanında yanlış, eksik, çürük, hileli ve kalitesiz mal üretimi bilgisiz ve ilgisiz kişilerden kaynaklanmaktadır. Bu konuda da Peygamberimiz: “Muhakkak ki Allah, sizden birinizin yaptığı işi sağlam ve güzel yapmasından hoşnut olur.” buyurmuşlardır.
Zira işini seven ve sahip çıkan kişiler kendilerini kaliteli iş yapmak mecburiyetinde hissederler. İşverene saygılı olmak ise, onu görünce selama durmak değildir. Onun yokluğunda haklarını gözetmek, malına sahip çıkmak, zarar vermemek, tahrip etmemek ve buna izin vermemektir. Dolayısıyla işçi, iş sahibine gıyabında saygılı olsun ki, işveren de işçiye karşı şefkatli davranabilsin.
Zira “İnsan kendisi için istediğini başkaları için de istemedikçe kâmil mü’min olamaz.” hadisi, kişinin tüm işlerinde devamlı rehberi olmalıdır. Örnek olarak bir inşaat sektörünü ele alırsak, buradaki bir işçi, kalfa veya mühendisin projeye uymadan ucuz ve daha kısa zamanda yaptığı işin bedelini, telafisi mümkün olmayan acılarla ödeyebilmektedir. Nitekim 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde 20 bin kişiyi kaybetmemiz bunun en acı faturasıdır. Peygamberimiz “Bizi aldatan bizden değildir.” buyurmuşlardır. Bu da “Bizim yolumuz ve sünnetimiz üzere değildir.” demektir. Hz. Peygamber’in yolunda olmama ise bir mü’min için en büyük bedbahtlıktır.
### Sonuç
İşçi-işveren ilişkileri, insan ilişkilerini, insan ilişkileri de insan haklarını oluşturur. İslâm’ın hedefi, belli bir kesimin refah veya sıkıntı içinde olmasını değil, toplumsal gelir ve sıkıntının birlikte ve adil bir şekilde paylaşılmasıdır. Böyle olunca hem objektif ve adil ölçülerin hâkim olduğu hukuki düzenlemelere hem de yetişkin, inançlı, eğitilmiş, sorumluluk duyan, fedakâr insanların çoğalmasına ihtiyaç vardır. Bu konudaki ölçü ise Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber Efendimiz’in yaşadığı ve miras bıraktığı sünnettir. Böyle bir mirasa sahip çıkan toplumda üretim, kalite ve iş ahlâkı kişisel menfaate değil, toplum yararına dönüşecektir. İslâm, işçi sınıfının haksız olarak örgütlenip güç birliği ederek grev tehdidi ile işvereni baskı altına alarak hak etmedikleri bir ücreti zorla elde etmelerini doğru bulmadığı gibi, işverenin de işçiye haksızlık yapmasını hoş karşılamaz. Netice olarak hak, adalet ve ihsana riayet sadece Allah’ın velî kullarına, sahâbîlere has olan bir hal değildir. Hakka ve adalete riayet her yerde kolayca yaşanabilir, insanî bir haslet, Kur’ânî bir terbiye, Peygamberî bir yoldur. Dolayısıyla hakka ve ihsana uymak, işini sağlam yapmak kişiyi dünya ve ahiret saadetine ulaştırır. Bunun zıddı olan haksızlık, hırsızlık ve zulüm ise, Allah’ın lütfundan mahrumiyet ve insanların sevgisinden uzak kalmak ile dünyada yaptığının karşılığını ceza olarak bulmaktır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.