39,5851$% -0.32
45,6681€% -0.99
53,6762£% -0.71
4.322,05%1,03
3.427,88%1,36
9.311,88%-2,19
Allah Resûlü, bir taraftan kalb ve gönüllerin tabibi olma vazifesini eda ederken, diğer taraftan da cismaniyete ait hususlarda âdeta tabiplik yapıyor ve çevresindeki insanları hem maddî hem de mânevî hastalıklardan koruyabilecek tedbirleri alıyordu.
İnsanı ve hastalıkları yaratan Allah Teâlâ, yarattığı her derdin devasını da yaratmıştır. İnsana düşen vazife hastalıklardan kurtulma yollarını arayıp tedavi olmaya çalışmaktır. Nitekim insanlara her konuda rehber olarak gönderilen Allah Resulü (sas) de hastalandığında, hekimlere tedavi olmuş, hastalanan ashabı için de hekimler çağırmış ve zamanın tedavi yöntemlerinden faydalanmıştır. O zamanın tedavi yöntemleri arasında en yaygın olarak kullanılan hacamat da Peygamberimiz’in (sas) sıkça başvurduğu bir tedavi uygulaması olup bizzat Cebrail tarafından kendisine ve ümmetine tavsiye edilen bir tedavi şekli olmuştur. Hacamat, binlerce yıldır dünyanın birçok yerinde koruyucu hekimlikte ve hastalıkların tedavisinde uygulanmış günümüzde de alternatif tıpta en fazla tavsiye edilen tedavi metotlarından biri hâline gelmiştir.
**Tanımı**
Hacamat, koruyucu hekimlikte ve bazı hastalıkların tedavisinde uygulanmış genel bir tedavi usûlüdür. Kan almak yahut vücudun istenen yerine kan toplamak için, küçük bir fanus ters tutularak içine süratle sokulup çıkarılan bir alev vasıtasıyla havası boşaltıldıktan sonra vücuda kapatılmakta, böylece kanın, üzerindeki hava basıncının azaldığı o kesime hücum etmesi sağlanmaktadır ki buna “kuru hacamat” denir. Bu şekilde uygulanan kuru hacamatın maksadı kılcal damarlardaki kanın o bölgeye akışını sağlamak, böylece yakın bir bölgedeki kanamayı durdurmak veya vücudun o kısmını ısıtmak yahut özellikle bazı cilt hastalıklarında derideki kan deveranını arttırarak tedaviye katkıda bulunmaktır. Türk halkı arasında kuru hacamat için “şişe çekme” tabiri de kullanılmaktadır.
Eskiden beri yaygın olarak uygulanan bu tedavi metodunda “hacamat bıçağı” veya “hacamat zembereği” denilen bir âlet kullanılmaktadır. Hacamat bıçağı, tarak biçiminde, vücutta bir sıra çizik meydana getiren bir âlettir. Bir yüzünde birçok yarık bulunan bakır bir kutu içinde tetikli bir zembereğe bağlı olan bıçaklar, düğmesi basılınca zembereğin boşalmasıyla yarıklardan dışarı fırlar ve vücutta çizikler meydana getirmekte ve fanus, bardak vb. bir şeyle de çizikler üzerinden kan çekilerek bu tedavi usulü uygulanmaktadır. Hacamatta maksat, derinin altındaki akıcılığı olmayan pıhtılaşmış kirli kanı ve dokular arasındaki sıvıda biriken atıkları dışarı atmak suretiyle kanın rahatça dolaşmasını sağlamaktır. Bu işleme ise “kanlı hacamat” denir ki Türkçede hacamat denilince akla daha çok gelen de budur.
**Hz. Peygamber’in Hacamat Yaptırması ve Teşvik Etmesi**
Hz. Peygamber (sas) zamanında hacamatın, sağlığı korumak için ve bir tedavi metodu olarak uygulandığını, bizzat kendisinin de hacamat yaptırdığını ve hacamatı tavsiye ettiğini bilmekteyiz.
Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bizzat kendisi Ebû Taybe adında bir Haccâm’a başından kan aldırmak suretiyle hacamat yaptırmış, haccâma ücretini ödemiş ve şöyle buyurmuştur: “Hacamat (kan aldırma) sizin için en iyi tedavi yollarından biridir.” (Buhâri, Tıb 13; Müslim, Musakât 62, 63)
Ebu Kesbe el-Enmari (r.a.) de “Resulullah’ın başından ve iki omuzu arasından hacamat yaptırdığını ve “Kim bu kandan akıtırsa, herhangi bir hastalık için, bir başka ilâçla tedavi olmasa da zarar görmez.” (Ebû Dâvûd, Tıb 4; İbn Mâce, Tıb 21) buyurduğunu haber vermektedir. Kütüb-i Sitte‘de geçen bu ve benzeri rivayetlerde Peygamberimiz’in (sas) hacamat yaptırdığını ve bunun hastalıklardan korunma ve tedavi hususunda önemli bir uygulama olduğunu görmekteyiz.
**Hacamatın Yapıldığı Azalar**
Hacamatı o dönemde uygulanan en iyi tedavi metotları arasında sayan Resûl-i Ekrem ve ashabının genel olarak ağrıya ve baş ağrısına karşı, baş (Buhâri, Tıb 13; Müslim, Musakat 62, 63), iki omuz arası (kahil) (Ebû Dâvûd, Tıb 4; İbn Mâce, Tıb 21), boyunun sağ ve solunda bulunan damarlardan (ahdaayn) (Ebû Dâvûd, Tıb 4; Tirmizi, Tıb 12), kalça ve ayağın üstünden (Buhârî, Tıb, 14, 15; Ebû Dâvûd, Menâsik, 35, Tıb, 4,5) hacamat yaptırdıkları rivayet edilmektedir.
Hadîslerde Peygamberimiz’in (sas), başından, boynundan, omzundan ve ayağından hacamat yaptırdığını görmekteyiz. Fakat hacamatın vücudun sadece bu azalara uygulanmadığını ağrıyan yere göre vücudun değişik yerlerine de uygulandığını bilmekteyiz.
**Hacamatın ****Zamanı**
Hz. Peygamber’in (sallallahü aleyhi ve sellem) kamerî ayların on yedi, on dokuz ve yirmi birinde hacamat yaptırıp, hacamat için bu zamanları ümmetine tavsiye ettiğini ve bu zamanın kan hücumundan dolayı meydana gelen birçok hastalıktan şifa olduğunu bildiren rivayetler bulunmaktadır. (bk. Tirmizi, Tıb, 12; Ebû Dâvud, Tıb, 5) İbni Sina, el-Kanun fi’t-Tıb isimli meşhur eserinde bu hadîsle ilgili olarak şu açıklamaya yer verir: Kamerî ayların başında kan aldırmak tavsiye edilmez. Çünkü vücuttaki kan, kamerî ayların ilk günlerinde daha azdır. Ayın on beşinden sonra yani dolunay günlerinde ise ayın çekim gücünün artması sebebiyle vücuttaki sıvı maddeler hem çoğalır hem de hareketlenir. Bu sebeple bu günlerde alınan kan da kişiye zarar vermez. (İbni Sina, Kanun I, s. 212)
**Hacamatın ****Faydaları**
Peygamberimiz hacamatın faydası ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Hacamatta şifa ve bereket vardır. Ayrıca hacamat aklı ve hıfzetme (ezberleme) gücünü arttırır. (İbn Mâce, Tıb 22)
Kan vücuttan çıktığında yerine plazma adı verilen bir vücut sıvısı geçecek ve kanın sulanması sağlanmış olacaktır. Kanın sulanıp incelmesi, kandaki alyuvar yoğunluğunu azaltır. Böylece kalb, beyne daha rahat pompalama yapar. Kan emilince, kandaki oksijen taşıyıcı madde olan hemoglobin seviyesi de düşer. Bu yüzden kan, beyine yeterli oksijeni taşıyabilmesi için daha hızlı akmaya başlar. Akışkanlık özelliği artan kanın aynı zamanda çevredeki, beyin ve karaciğerdeki dolaşımı da düzelmiş olacaktır. Özellikle psikiyatrik rahatsızlıklarda bunu daha da önemli olduğu belirtilmektedir. Bahar yorgunluğu dediğimiz vücudun umumi âhengini bozan bitkinlik, hâlsizlik doğuran hastalıklar bahar mevsiminde kan vermek suretiyle düzeltilebilir.
Hacamatla, kılcal damarlardaki tıkanıklıklar açılır. Kandaki ve dokulardaki gaz ve toksinlerin hacamatla atılması, hacamat yapılan bölgeye bağlı damarlardaki kan akımını canlandırır. Böylece kan akışının artmasıyla insan yorgunluktan ve halsizlikten kurtulacaktır. Hacamat, dokuların beslenmesi ve oksijenlenmesini artırır, sertlikleri ve ödemleri çözer. Hacamat kan üretimiyle görevli organları (kemik iliği, karaciğer, dalak) uyarır, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, vücuda direnç kazandırır, ağrıları giderir, hastalıkları önler. Kansızlık, bel tutulması, eklem ağrıları, baş ağrıları, bel, boyun fıtığına ve kireçlenmesine bağlı ağrılar, dalak, karaciğer hastalıkları, enfeksiyonlar, sinirsel, psikolojik ve her türlü hastalığın tedavisinde etkili olduğu belirtilmektedir. (Salih, s. 141) Süreklilik arz eden kronikleşmiş birçok hastalıklarda; migren, romatizma, mide bağırsak rahatsızlıkları, el ve ayaklarda üşüme, şeker hastalığı, zihnî ve ruhî birçok hastalıklarda, böbrek hastalıklarında kan vermenin faydası bilinmektedir. Vücudun farklı bölgelerine uygulanan hacamatın daha birçok hastalığın tedavisinde iyi neticeler verdiği tecrübelerle ortaya konmuştur.
St. George’s Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Doç. Dr. Ahmed Younis, East Anglia Üniversitesi’nden Dr. Kaleem Ullah ve uluslar arası hacamat terapisti sertifikası sahibi Faruk Günindi hacamatın faydaları ile ilgili dünyanın değişik yerlerinde seminerler vermekte, Younis her türlü ağrılarda ve hastalıklarda hacamat terapisini kullandıklarını ve çok başarılı sonuçlar aldıklarını belirtmektedir. Avrupa’nın en büyük bilim festivali olan İngiltere Bilim Festivali’nde 2006 yılında Hacamat’ı tanıtan Younis’un bu konudaki araştırmaları da saygın bir alternatif tıp dergisinde yayınlanmıştır.
Günümüzde hastalıkların tedavisinde kullanılan yöntem ve ilâçların yan tesirlerinin bulunması, dünyanın birçok yerindeki bilim adamlarını, hastalıklara karşılık eskiye, denenmiş, tecrübe edilmiş ve insanların yüzyıllardır yapa geldikleri tabiî tedavi metotlarına sevk etmiştir. Böyle bir araştırma yapmanın da bu tedavi uygulamasını Cibril’in diliyle bizlere tavsiye eden Hz. Peygamber’e (sas) vefanın bir gereği olduğunu düşünüyoruz.
Son olarak sağlığımızı koruyan ve şifayı verenin yalnızca Allah olduğunu ifade eder, yine O’nun Habib-i Edibi Hz. Muhammed’e (sallallahü aleyhi ve sellem) tavsiye ettiği vesileler ile O’nun Hafîz ve Şâfî isimlerine sığınırız.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.