40,0010$% 0.34
46,9557€% -0.05
54,5194£% 0.11
4.246,98%-0,63
3.301,17%-1,01
10.153,03%-1,19
FEMİNİZM VE KADIN
“Feminizm”, tarihsel olarak kadının sosyal, hukuki ve ekonomik eşitliğini savunan bir düşünce sistemi olarak ortaya çıkmıştır. Bu düşünce, cinsiyetler arası adaletsizliklere karşı gelişen hak arayışı hareketlerinin entelektüel ve sosyopolitik temelini oluşturur. S. Hayri Bolay, feminizmi şu şekilde tanımlar: “Feminizm, kadınların da erkeklerin sahip oldukları tüm haklara sahip olmasını ve kadınların da hukukta, sosyal hayatta erkeklere eşit sayılmasını hedef alan düşünce sistemidir.” (S. Hayri Bolay, Felsefî Doktrinler Sözlüğü, s. 106)
Feminizmin Tarihsel Doğuşu
Kadının Geleneksel Toplumdaki Yeri
Tarihin pek çok döneminde ve çeşitli medeniyetlerde kadınların durumu çoğu zaman ikinci planda kalmış, hatta insanlık dışı uygulamalara maruz kalmıştır. Örneğin:
1- Bozulmuş Yahudi geleneğinde erkek, kadın yaratılmadığı için her sabah dua ederken bunu bir şükür vesilesi sayardı.
2- Ortaçağ Hristiyanlığında, kadın, Hz. Adem’i aldattığı için doğum sancısıyla cezalandırılmış bir “günahkâr” olarak görülüyordu. Rahibelik, kadının kurtuluşu için evlenmeme şartını dayatıyordu.
3- Antik Yunan’da, Eflatun bile kadını bir tür “ortak mal” gibi gören bir anlayışa sahipti.
4- Cahiliye dönemi Arap toplumunda, kız çocukları, bir utanç vesilesi kabul edilmekteydi, diri diri toprağa gömülmekteydi.
Sanayi Devrimi ve Kadının Yeni Rolü
Kadınların fabrikalarda düşük ücretle çalıştırılmaları, Batı’da kadın hakları mücadelesinin fitilini ateşledi. Kadınlar hem iş gücünde sömürülüyor hem de toplumsal yaşamda cinsiyetlerinden ötürü aşağılanıyorlardı. Bu durum, toplumun vicdanlı kesimlerinde rahatsızlığa yol açtı ve kadın hakları talepleri daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. (B. Topaloğlu, İslam’da Kadın, s. 18)
Feminizmin Aşamaları ve Tepkileri
İlk Aşama: Hukuki Eşitlik Arayışı
Kadınların temel haklara erişim talepleri ilk olarak eğitim, mülkiyet, boşanma ve oy kullanma gibi alanlarda yoğunlaştı. Kadın Hakları Beyannamesi (1791), bu sürecin simgesel belgelerinden biri oldu. Kadınlar, önce birey olarak tanındı, sonra vatandaşlık haklarına sahip oldu.
İkinci Aşama: Aşırılıkların Başlaması
Hukuki eşitlik sağlandıkça, bazı feminist hareketler bu dengeyi aşarak cinsiyet üstünlüğüne yöneldi. Bu durum, toplumsal rollerin ve cinsiyet temelli farklılıkların göz ardı edilmesine neden oldu. Kadın, bir kez daha sömürünün aracı haline geldi ama bu kez “özgürlük”, “eşitlik” gibi kavramlar üzerinden.
“Kadın, yine kazanç aracı, yine zevk aracı olarak kullanılacaktı… Ama yöntemi değişecekti.”(Bolay, age., s. 107)
Kadınlar, reklam, medya ve moda dünyasında bir nesneye dönüştürülerek görünür kılındı; ancak bu görünürlük onların özgürleşmesini değil, yeni bir tutsaklık biçimini doğurdu.
İslami Perspektiften Kadın ve Feminizm
Fıtrat ve Eşitlik
İslam dini, kadını yaratılış itibarıyla değerli bir varlık olarak tanımlar. Kur’an’da erkek ve kadınların hem eş hem de birbirinin tamamlayıcısı olarak yaratıldığı bildirilmiştir (Nisa, 4/34). Bu ayetlerde kadınların haklarını koruyan ama aynı zamanda aile içinde görev dağılımını da belirleyen ölçüler yer alır.
Elmalılı Hamdi Yazır ayetin tefsirinde şöyle der:
“Her iki tarafın üstün meziyetleri birleştirilir ve ailenin ihtiyaçları yanında saadeti de temin edilmiş olur.”
Bediüzzaman Said Nursî’nin Görüşü
Said Nursî, kadın ile erkeğin eşit olmadığını, ancak birbirlerini tamamladığını söyler. Kadını özellikle “şefkat” yönünden üstün görür:
“Hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile hem hayat-ı dünyeviyesini hem de hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir.”
(Sözler, s. 159)
Nursî, feminizmin kadını evinden koparıp sosyal hayatın her köşesinde bir “meta” gibi kullanmasına karşı çıkar:
“Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 61. Lem’a)
Fıtrî Farklılıklar
Kadın ve erkek ruhsal ve fiziksel olarak farklı yaratılmışlardır. Kadınlar genel olarak şefkatli, sezgisel ve duygusalken, erkekler daha çok mantık ve tahakküm yönüyle öne çıkarlar. Bu fıtri farklılıklar, rollerin adil dağılımını gerektirir; yoksa ya kadın sömürülür ya da erkekleştirilir.
Elbette, aşağıda “Fıtrî Farklılıklar” başlığını detaylandırarak geliştirilmiş ve kaynaklarla zenginleştirilmiş bir şekilde sunuyorum:
İslam düşüncesinde kadın ve erkek, özde eşit fakat yaratılış (fıtrat) itibarıyla farklı özelliklere sahip iki cins olarak kabul edilir. Bu farklılıklar, bir cinsin diğerinden üstün olduğu anlamına gelmez. Aksine, her iki cinsin kendine has üstünlükleri vardır. Kur’an-ı Kerim’de bu denge şu şekilde ifade edilir:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَىٰ وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا ۚ إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
“Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi milletlere, kabilelere ayırdık ki birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır. Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 49/13) Hucurât Suresi 13. ayet, kadın ve erkek arasındaki eşitlik ve farklılık tartışmalarına Kur’an merkezli bir bakış sunmak açısından güçlü bir başlangıç noktasıdır. Ayette, “Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık…” ifadesiyle insanlığın kökeninin cinsiyet temelli bir ayrıma değil, ortak bir yaratılışa dayandığı vurgulanır. Bu, kadın ve erkeğin yaradılış bakımından birbirine denk olduğunu ortaya koyar. İnsanın değeri, doğuştan gelen ırkı, cinsiyeti ya da sosyal kimliğiyle değil, bireysel takvasıyla yani Allah’a karşı duyarlılığı, ahlaki sorumluluğu ve içsel temizliğiyle belirlenir. Ayet, insanların farklı kabilelere ve milletlere ayrılmasının, üstünlük vesilesi değil; tanışma, anlama ve barış içinde yaşama amacı taşıdığını ifade eder. Dolayısıyla ne kadın ne erkek; ne bir ırk ne bir sınıf, mutlak anlamda üstün değildir. Üstünlük ölçüsü yalnızca Allah’a olan yakınlık ve bilinç düzeyidir.
Bu bağlamda ayet, modern dönemde sıkça tartışılan kadın-erkek eşitliği konusuna da ışık tutar. Feminist düşünceler çoğu zaman eşitlik ilkesini biyolojik ve sosyal rollerin reddi üzerinden temellendirirken, bu ayet kadını ve erkeği aynı özden ama farklı biçimlerde var edilmiş iki insan olarak görür. Bu farklılıklar üstünlük ya da aşağılık anlamı taşımaz; bilakis toplumsal tamamlayıcılığın ve denge ilkesinin bir gereğidir. Ayetin sonunda geçen “Allah alimdir, habirdir” ifadesi de gösteriyor ki, yaratılıştaki bu denge ve hikmet ancak bilgiyle ve dikkatle kavranabilir. Cinsiyet temelli farklar, adaletin değil ayrımcılığın gerekçesi yapılmadığı sürece, İslam’ın eşitlik anlayışıyla uyumludur.
Nitekim her iki cins de Allah katında takvaya göre üstün kabul edilir: “Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır…” (Hucurât, 49/13)
Psikolojik ve Biyolojik Farklılıklar
Bilimsel araştırmalar da kadın ve erkek arasındaki fıtrî farkları desteklemektedir. Örneğin kadın beyninde korpus kallozum (iki beyin yarım küresi arasındaki sinir ağı) erkeklerinkine göre daha geniştir. Bu da kadınların duygusal algı ve çoklu görev yapabilme konusunda daha gelişmiş olmalarını sağlar (Kimura, Sex and Cognition, 2000).
Kadınlar genellikle sözel iletişimde, empati kurma ve duygusal algıda daha başarılıdır. Erkekler ise problem çözme, mekânsal düşünme ve fiziksel dayanıklılık alanlarında daha baskın özellikler sergiler. Bu özellikler Allah’ın her iki cinse farklı sorumluluklar yüklemesinin hikmetlerinden biridir.
Duygusal Yatkınlık ve Şefkat
Kadının en belirgin fıtrî özelliği şefkattir. Bediüzzaman Said Nursî bu hususu şöyle açıklar:
“Kadın şefkat noktasında daha ileridedir. Valide, evlâdını tehlikeden kurtarmak için ruhunu feda eder; bu, fıtrî bir kahramanlıktır.” (Lem’alar, 24. Lem’a)
Bu şefkat duygusu, onun annelik misyonuyla uyumludur. Annelik, sadece biyolojik değil, psikolojik ve ahlaki bir fonksiyondur. Nitekim Kur’an’da annenin hakkı üç defa babaya tercih edilmiştir (Bkz. Buhârî, Edeb, 2).
Dayanıklılık ve Fiziksel Güç
Erkek ise genetik ve hormonal yapı bakımından (özellikle testosteron hormonunun etkisiyle) daha fazla fiziksel güce ve dış dünya ile mücadeleye yatkındır. Bu durum, onun aile reisliği, nafaka temini ve koruyuculuk gibi görevlerini daha kolay üstlenmesini sağlar.
Kur’an bu konuda şöyle buyurur:
“Erkekler, kadınlar üzerinde kavvâm (yönetici, koruyucu, sorumlu)dırlar. Çünkü Allah, onların kimini kimine üstün kılmıştır ve erkekler mallarından harcamaktadır.” (Nisâ, 4/34)
Bu âyet, erkeklerin aile içerisindeki yönetim ve koruma sorumluluğuna dikkat çekerken, üstünlüğün yalnızca görevle ilgili bir fazilet olduğunu ifade eder. Her erkek her kadından üstün değildir; ancak sorumluluk alanında farklılık vardır.
Sosyal Algı ve İletişim Farklılıkları
Kadınlar sosyal ilişkilere daha fazla önem verirken, erkekler çoğunlukla statü, başarı ve görev odaklı iletişim kurarlar. Bu durum günlük yaşamda da kendini gösterir: Kadınların ilgilendiği konular sıklıkla duygusal ve ilişkisel içeriklidir, erkekler ise daha çok rekabet ve dış dünyaya dönük meselelerle meşgul olur.
Yine Said Nursî’nin şu sözleri konuyu pekiştirir: “Kadın, mahiyetindeki letâfet, rikkat, şefkat itibarıyla, nazik, nazenin, perverde edilmelidir.” (Sözler, 24. Söz)
Modern Bilimsel Perspektif
Psikolog Dr. John Gray’in popüler teorisine göre, “Kadınlar Venüs’ten, erkekler Mars’tan gelir.” Bu metafor, kadın ve erkeğin iletişim tarzları, düşünme biçimleri ve duygu tepkilerinin farklı olduğunu anlatmak için kullanılır (Men Are from Mars, Women Are from Venus, 1992). Bu teori de İslam’daki fıtrî farklılık anlayışıyla uyumludur: Eşit ama farklı.
Sonuç olarak
Feminizm, başlangıçta kadınların insan yerine konması ve temel haklarını kazanması için önemli bir hareket olmuştur. Ancak zamanla yön değiştirmiş, kapitalizmin, medyanın ve ideolojik akımların etkisiyle kadın yeniden bir sömürü nesnesi haline gelmiştir.
İslam ise, kadını ne erkekten aşağı ne de yukarı gören bir anlayış sunar. Onu yaratılışıyla kabul eder, fıtratına uygun roller tanımlar ve haklarını hukuk çerçevesinde teminat altına alır.
Kadın ve erkek fıtraten farklı yaratılmış; bu farklılıklar hayatın adil ve dengeli işleyişi için bir gerekliliktir. Ne kadın erkekten ne de erkek kadından üstün kabul edilebilir. Üstünlük yalnızca takva ve sorumluluk bilinciyle ölçülür.
Dolayısıyla modern feminizmin “mutlak eşitlik” talebi, fıtrata ve toplumsal dengelere aykırı düşmektedir. Feminizmin olumlu yanları, kadın haklarının evrensel değerlerle güçlendirilmesine katkı sunarken; aşırı uçları, insan doğasının reddi anlamına gelir.
Kaynakça
1. S. Hayri Bolay, Felsefî Doktrinler Sözlüğü, Nobel Yay., Ankara, 2006.
2. B. Topaloğlu, İslam’da Kadın, DİB Yayınları, Ankara, 1997.
3. Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Diyanet İşleri Başkanlığı.
4. Said Nursî, Sözler, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Yeni Asya Neşriyat.
5. Attilâ İlhan, Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2001.
6. Dostoyevski, Suç ve Ceza, Çev. Mazlum Beyhan, Can Yayınları.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.