36,2137$% -0.03
38,0258€% 0.01
45,6117£% 0.02
3.375,73%0,45
2.900,87%0,55
9.863,18%-0,15
IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) veya bazılarının kullanımı ile DEAŞ (Devletü’l-Irak ve’ş-Şam) ile fikri mücadele, esas itibariyle, askeri mücadeleden daha önemlidir. Zira silah insanların zihin ve fikir dünyasında değişikliğe yol açmaz, hatta kimi zaman ilgili fikir ve düşüncelerin daha da yayılmasına ve kökleşmesine yol açar.
IŞİD temel dinî anlayış ve yorumu itibariyle Selefî-Vehhâbî-Haricî fikir dünyasına sahip olduğuna göre, genel Müslüman çoğunluğun tarih boyunca katı Selefiliği, Vehhâbî düşünceyi ve Haricî zihniyeti reddetmeye ilişkin kaleme aldığı bütün eserler, bir bakıma IŞİD ile fikri mücadelede zengin bir malzeme sunmaktadır. Bu muazzam fikir mirasını göz önünde bulundurarak, -genel bir fikir vermesi açısından- kuş bakışı bazı somut değerlendirmeler şöyle maddeleştirilebilir.
**1.Ayet ve hadisleri doğru anlamada yöntem**
IŞİD’in her yaklaşımını ayet ve hadislerle temellendirmeye çalışması, genel bir tutum olarak sağlıklı gibi görünüyorsa da buna aldanmamak gerekir. Zira İslam dairesinden çıkanbatınî gruplar bile anlayışlarını ayet ve hadislerle delillendirmeye çalışmışlardır. Burada önemli olan görünürde ayet ve hadislere dayanmak değil ayet ve hadisleri “doğru” anlamak, dolayısıyla doğru anlayışa dayanmaktır. Bunun için yöntem olarak naslardan ulaşılan anlamın; a) İslam ilim geleneğindeki metodolojiye bağlı kalınarak elde edilmiş olması, b) İslam’ın genel ilkeleri, özellikle “makâsıd-ı şeria” ile bağdaşması, c) İslam alimlerinin büyük çoğunluğunun fikirleri ile örtüşmesi şarttır. Burada, söz gelimi, üçüncü ilke ile ilgili olarak Resul-i Ekrem’in (s.a.s) “Ümmetim dalalet üzerinde birleşmez” (İbnMâce, “Fiten”, 8) hadisini hatırlamak gerekir. O halde, mesela diğer ilkeler yanında, üçüncü ilke çerçevesinde şu bitirici soruyu sormak lazım: IŞİD’in savunduğu ve uygulamaya koyduğu fikirler İslam alimlerinin çoğunluğu tarafından ONAY almış fikirler midir? Diğer bir ifadeyle, ümmetin genel çoğunluğu IŞİD’in düşüncelerini ve uygulamalarını tasvip etmekte midir? Hiç şüphesiz bu sorunun cevabının “hayır”dır!
**2.Ehl-i kıbleyi küfürle itham etmeme**
IŞİD kısmen Vehhabilik daha çok da Haricilik’ten tevarüs ettiği anlayış çerçevesinde kendisi gibi düşünmeyen Müslümanları kafir saymakta (tekfir), dahası şartlara bağlı olarak bunlarla savaşılması gerektiğini iddia etmektedir. Oysa iman esaslarını inkaretmek demek olan küfür, sahibini ebedi cehennemlik kılan korkunç bir zulümdür.Kişinin kendi itirafı ya da açıkça küfrüne hamledilecek söz ya da davranışı olmadıkça bir kimseye küfür nispet etmek son derece tehlikelidir.Hatta Hz. Peygamber, “Bir Müslümanın, kardeşine “ey kafir” demesi halinde,–eğer o kişi kafir değilse- bu sözün söyleyene döneceği” uyarısında bulunmuştur (Buhari, “Edeb”, 73). Yine Resul-i Ekrem Efendimiz “Lâ ilâhe illallah” diyen kimsenin “mal ve canına dokunmanın haram olduğunu” kaydetmiştir (Müslim, “İman”, 8). Bütün bunlardan hareketle İslam alimleri “ehl-i kıble” tekfir edilemez” şeklinde temel bir ilke vazetmiş, insanları olur olmaz biçimde tekfir etmekten şiddetle kaçındırmışlardır.
**3.İman-amel ilişkisi**
Klasik Selefî anlayıştan kaynaklanan, Vehhâbîlik’te daha da keskinleşen anlayışın bir devamı olarak IŞİD, ameli imanın bir parçası olarak görmekte, amelî hayattaki eksikliği bazen imansızlığa bazen müşrikliğe yormakta, sonra da –belli şartlar dahilinde- müşrikle savaşılması gerektiğini iddia ederek bu tür kişi ve kitlelere silah kullanmayı meşru addetmektedir. Kur’an ve sünnetin ölçüleriyle bakıldığında iman ile amel arasında güçlü bir bağ bulunduğu muhakkak olmakla birlikte, teknik bakımdan bu ikisi birbirinden farklıdır. Her ne kadar aradaki “telâzum”a bağlı olarak, Selefiyye“amel imanın bir cüz’üdür”, demişse de Halefiyye yani Ehl-i sünnetin iki itikadî ekolü olan Matüridiyye ve Eş’ariyye bunu bir birinden ayırmış, amelî hayatında eksiklik olan kimseleri haramları helal, helalleri haram saymadıkça iman dairesinin dışında tutmamıştır.
**4. Kavramların “doğru” anlaşılması**
IŞİD’insürekli olarak öne çıkardığı “tevhid, şirk, bidat, cihad, kıtâl, ulu’l-emr, emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker” gibi kavramlar temel İslamî kavramlar olup bunların sübjektif anlayışlara kurban edilmemesi gerekir. Tarih boyunca Müslüman alimler bu kavramları nasıl anlamış ve yorumlamışsa bunları göz önünde bulundurmak gerekir. Söz gelimi, inanç ve fikir özgürlüğü karşısında Hak’ka davet ve tebliğin büyük ölçüde kolaylaştığı günümüzde –savunmaya dayalı olanı değil- taarruza dayalı olan cihadın hükmü konusunda, aynı şekilde “emirlik” ya da “hilafet” konusunda IŞİD’in anlayışları dünyadaki Müslüman alimler tarafından doğru bulunmakta mıdır, yoksa burada şâz ve indî anlayışlar mı söz konusudur?
**5.İslam’ın derûnî yönü olarak tasavvuf**
IŞİD tasavvuf karşıtıdır. Bu yapı tasavvufu inkar etmekte hatta kimi zaman tasavvuf ehlini –haşa- müşrik olarak değerlendirmektedir. Oysa Ehl-i sünnet bünyesindeki tasavvuf İslam’ın derunî yönünü temsil etmektedir. Her ne kadar kurumsal olarak tarikatlar IX. asırda ortaya çıkmış ise de nazarî tasavvufun vurguladığı “zikir”, “takva”, “ihsan”, “şükür”, “tövbe”, “inâbe”, “isar”, “istikamet” gibi kavramlar İslam’ın temel kavramlarını olup tasavvuf bunların yorumlarını ayet ve hadislere dayandırmaktadır. Amacı temeldeResulullah’ın sünneti çerçevesinde Allah’a ubûdiyet olan bir kurumu –bazı aşırı anlayış sahipleri varsa onları hatalı görmekten öte- şirk kurumu olarak görmek nasıl mümkün olabilir? Diğer taraftan IŞİD’e bakarak tek bir gayr-ı müslümanın Müslüman olması mümkün değilken,tasavvufun geçmişte ve günümüzde nice gönüllerinİslam ışığı ile aydınlanmasına vesile olduğu unutulmamalıdır.
**6.Mutedil Şiilik **
IŞİD mutedil olanı ile aşırı olanı birbirinden ayırmaksızın Şiiliği bütün halinde Rafizilik olarak anmakta, tekfir etmekte ve canlarını-kanlarını helal saymaktadır. Oysa Allah’ın birliğine, Hz. Peygamber’in nübüvvetine ve ahirete inanıp namaz, oruç, hac, zekat gibi temel ibadetleri benimseyen mutedil Şia’yı tekfir etmek mümkün değildir. Kuşkusuz onların ilk üç halifeye ve sahabeye karşı olumsuz düşünceleri hatalı ve tehlikelidir. Ancak onları özellikle de avamı kafir olarak nitelemek Müslüman çoğunluğa mensup alimlerin ekseriyetince de tasvip edilmemiştir.
**7.İslam ve demokrasi**
IŞİD hiçbir ayırıma gitmeden ve hiçbir şartı gündeme getirmeden demokrasiyi küfür olarak değerlendirmekte, parlamenterleri, hatta oy verenleri topyekun küfre düşmekle itham etmekte, dahası demokrasiyi ayrı bir din olarak lansa etmektedir (bk. Ebû Muhammed el-Makdisî, ed-Dimokratiyyedinun). Oysa birçok çeşidi olan ve birçok bileşenden meydana gelen demokrasinin İslam’la örtüşen boyutları olduğu gibi İslam’la çelişen yönleri de vardır. Mesela, demokraside teşri kaynağı ile ilgili anlayışlar İslam’la çelişmekle birlikte, yöneticilerin halkın seçimiyle işbaşına gelmesi, insan hakları ve özgürlüklerinin altının çizilmesi gibi hususlar İslam ilkelerine aykırılık arz etmemektedir. Öte yandan seçimlerde oy kullanan insanları kafir ilan etmenin de İslam’da hiçbir karşılığı yoktur.
Sonuç olarak IŞİD ve benzeri şiddet yanlısı yapılarla fikri anlamda mücadele etmek için hem toplumumuza Kur’an’a, sünnete ve Müslüman çoğunluğun tarihsel birikimine uygun olarak “doğru İslam” anlatılmalı, hem de özel olarak IŞİD ve benzeri yapıların İslam anlayışındaki “arızalar”a dikkat çekilmeli, özellikle gençlerimiz aydınlatılmalıdır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.