Bedir Haber

İnsanlığın Barışı

İnsanlığın Barışı
Hüseyin Karazeybek( huseyin.karazeybek@bedirhaber.com )
203 views
28 Kasım 2015 - 10:41

Yeryüzü insanlık tarihi boyunca farklı düşünce, din, mezhep, kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır.
Bu medeniyetler, zaman zaman barış ama çoğu kez de savaş yoluyla birbiriyle temas kurmuştur. Günümüz teknoloji çağında ise iletişim ve ulaşım çok farklı boyutlarda gerçekleşmektedir. Ama henüz kansız ve kavgasız bir dünya kurabilmiş değiliz.

İhtiyar dünyamızın her köşesinde sıkılan kurşunlar, patlayan bombalar, akan kanlar aslında cehennemi bir atmosferin içinde insanlığın savrulup gittiğini, hayatım zalimlerin gürültüsüyle mazlumların iniltisinden ibaret bir drama dönüştüğünü göstermektedir.

Tarih boyunca insanlar neden acaba daha çok savaşı, birbirini yok etmeyi, yakmayı yıkmayı, tercih etmiştir.
Zannımca temelde insan, kendisini tanıma, hayatı ve içindeki değerleri yanlış anlama, en kötüsü de yaratılış sırlarına vakıf olamamasıyla bütün yanlış ve acı davranışlarının faili olmuştur.

Halbuki Rabbimiz Kelam-ı Ezelisinde; “O size yeri boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah’ın rızkından yiyin (sonunda) dönüşünüz O’nadır.” (67/15) demek suretiyle hayatı bütün unsurlarıyla bizi de her türlü hususiyetimizle kudretiyle yarattığını, dönüşümüzün O’na olacağını da hatırlatarak hedefsiz ve gayesiz olamayacağımızı kesin ve açık bir ifade ile anlatmıştır.

### ACABA FARKLILIKLAR SAVAŞ SEBEBİ Mİ?

Dil farkı, ırk farkı, coğrafya farkı, renk farkı üstünlük yarışına ve hatta savaşa sebep olabilir mi? Evet maalesef tarih boyunca bu sayılan sebepler savaşların nedeni olmuş ve insanlık en acı günlerini yaşamıştır.
Şayet insan Kuran Havz-ı Kevseri’nden düşüncesini besleyebilseydi mutlak tedaviye kavuşmuş olurdu. Sıralayacağım ayetler hastalıklı bütün bünyelere şifa vesilesidir.

“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin farklı olması da O’nun (varlığının kudretinin) delillerindendir. Şüphesi bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” (30/22)

“Andolsun biz insanı şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.” (17/70)

“Ey insanlar, şüphe yok ki biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah karında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilen ve haberdar olandır.” (49/13)

Hayatımızın düstürları haline getirebildiğimiz zaman dünyamızı cennet nümün bir hale çevirerek bu kelamullahın düstülarını haktan bize getirip tebliğ eden, yaşayan Kuran olan ve ilahi kelamın ilk müfessiri, insanlığın iftihar tablosu Efendimiz (s.a.v)’in o inci mercan ifadelerini de burada sıralamak Kitabımızın tam anlaşılmasına vesile olacaktır.

“İnsanlar, Ademin çocuklarıdır. Adem ise topraktandır.” (Tirmizi Menakıp 7/4)

“Ey insanlar, dikkat edin Rabbiniz bir, ananız da birdir. Takva dışında ne Arabın Arab olmayana, ne de Arab olmayanın Araba, ne beyazın siyaha, ne de siyahın beyaza bir üstünlüğü vardır.” (Ahmed İbn Hanbel 5/411)
“Müslüman eliyle ve diliyle kimseyi incitmeyendir. Mümin de canları ve malları konusunda kendisinden emin olunan kimsedir.” (Nese-i İman/8)

“Allah katında arkadaşın en iyisi, arkadaşına hayırlı davranandır. Komşunun en hayırlısı ise komşusuna hayırlı davranandır.” (Tirmizi Birr/28)

Müminler için saadet-i dareyne vesile olacak olan Kitap ve Sünnet temel kaynaklarındaki ilahi ve nebevi düsturlara tam riayet edildiğinde görülmüş günümüzde ve gelecekte de görülecek ki, dil, din, renk, coğrafya farkı savaş sebebi olamaz. Dünya çapındaki huzursuzluğun, gözyaşı ve akan kanların nedeni insanların farklı milletlerden oluşmasından değildir.

İnsanların kendilerini veya bir kısmının diğerlerini değerli bilmesi veya sıfırlaması ölçü olamaz. Ölçüyü Rabbimiz veya O’nun elçisi belirlemiş, bu kriter her iki dünyanın değeridir.

“Hak katında en değerli kişi Allah’tan en çok korkan ve saygılı olandır.” (49/13)

Allah ve Rasulünün değerli dediği değerli, değersiz dediği de değersizdir.

İnsanların kendileri veya başkaları için hüküm vermeleri önemli değildir. “Bütün insanlar alkışlasa ama Hak yok sayıyorsa onun ne ehemmiyeti var ki, şayet Allah ve Rasulü iltifat etmişse isterse insanlar bilmesin tanımasın önemi var mı?

### İNSAN HAYATI KIYMETSİZ Mİ?

İnsanı mükerrem olarak yaratan Rabbimiz ona ruhundan üfleyerek sırrını kendisinin bildiği hayata mazhar kılmıştır insanı. Varlık sahnesine çıkan her insan yaşama hakkına sahiptir. Hayat ışığını, ancak onu veren söndürebilir.

“Andolsun, “Allah, Meryemoğlu Mesih’dir”, diyenler kesinlikle kâfir oldular. De ki: “Şâyet Allah, Meryemoğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir? Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (5/17)

“Eğer Allah’a ortak koşanlardan bir senden sığınma talebinde bulunursa, Allah’ın kelamını işitebilmesi için ona sığınma hakkını tanı sonrada onu güven içinde olacağı yere ulaştır. Bu onların cahil bir karim olmaları sebebiyledir.” (9/16)

“Ey iman edenler, hepiniz toptan barış ve güvenle (islama) girin, Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.” (2/208)

### İSLAMIN İCTİMAİ DÜSTÜRÜ “BEN” Mİ “BİZ” Mİ?

Dünyamızı ve ukbamızı nura, huzura ve ebedi saadete dönüştürmenin adı olan İSLAM, müntesiplerine “ben” yerine “biz” şuurunu yerleştirmiştir. Şahsi manada ferdin huzursuzluk, kavga ve geçimsizliği, insanlık çapında da savaşların ve acıların en önemli sebebi kişi veya milletin kendini hayatın merkezine koyarak şişmiş egosuyla patlamaya hazır bir bomba gibi olmasından kaynaklanıyor.

İşte bu yol İblis’in yolu. Bu yolun belirgin özelliği kibirdir, gururdur ve kendini beğenmişliktir. Bu yola giren ben ve öteki cümlesiyle başlar sözüne,..

Bu yolun yolcusu hatasını göremez ve o yanlış istikametten dönebilme erdemini hiçbir zaman gösteremez. Çünkü o üstündür, her zaman haklıdır, her güzellik ve alkışlanacak şeyleri onun olmalıdır.

Dersini İblisten alan ve onu bile çoğu kez geride bırakan bu talihsiz için güç ve kuvvet her müşkülün anahtarıdır. Güçlü isen haklısın, güçlü isen her şeyi elde eder; dünyaya nizamı sen verirsin…

Halbuki Rahman ve Rahim olarak zatını bize tanıtan Rabbimizin kevni kanunları bunun tam tersini akıl sahiplerine göstermekte, haykırmakta… Atomlardan galaksilere, bitkiler aleminden canlılar dünyasına kadar yaratılmış her nesne her canlı ilahi kanunlar çerçevesinde umumi bir yardımlaşma ve dayanışma sonucu bu güzel aheng sürüp gitmekte… İnsanlığın medeniyet yolculuğu şayet bu ilahi adetten ve ahlaktan örnek alıp hak, hukuk, yardımlaşma ve dayanışmayı ortak değerler olarak yaşatabilirse o zaman ”saadet-i dareyn” bütün güzelliği ile zuhur eder.

Yeryüzü yaşanabilir bir cennete dönüşür. Ahirette ise hayallerin yetişemeyeceği mükâfatlar bekler, insanı …
Böylesi güzelliklere zemin hazırlayacak Efendimizin (sav) sözlerine burada yer verelim.

“Allah Teala kıyamet günü şöyle buyurur: Nerede benim rızam için birbirini sevenler? Benim gölgemden başka gölgenin bulunmadığı bu günde onları, kendi gölgemde gölgelendireceğim.” (Müslim Birr/37)

“Her kim bir kardeşinin dünyadaki sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü bir sıkıntısını gideriverir. Herkim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve ahirette ayıplarını örter. Kim daralmış bir kimseye kolaylık gösterirse, Allah da o kimseye dünya ve ahirette kolaylıklar gösterir. Kul din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun sürekli yardımcısıdır.” (Müslim Zikr/38)

“Beni yaşatan Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayın.” (Müslim İnan/93)

Efendimizin nurani sözlerinden görüyoruz ki, “İnsanı sevmek imanın ta kendisidir.” Cennette de ancak müminler girebilecek…

### O ZAMAN CİHAD, EMR-İ BİL MARUF NEHY-İ ANİL MÜNKER’İ NASIL ANLAMALIYIZ?

Evet bu değerler dinimizin en önemli farzlarındandır. Ama cihad, kuru bir kavga değildir. Dünyayı ve nimetlerini ele geçirme değildir. Şöhret kazanma, kan dökme ve hayatları söndürme meydanı hiç değildir. Kısacası O İlayı kelimetullahtır. Fıtratını keşfedememiş Rabbini tanıyamamış, bu haliyle ebedi ölüme mahkum, ortalıkta dolaşan cenazeler misali insanları imanlarına vesile olmakla diriltme faaliyetidir…

Cihad Allah yolunda sarfedilen ve serdedilen gayretlerin tamamıdır. Harp meydanı bir bölümüdür.

Müslüman ömrünü Allah yoluna adayıp imandan mahrum gönüllere o iksiri ulaştırmanın sancısını çekmeli, o yolun dertlisi ve hatta kara sevdalısı olmalı, gece gündüz muhtaç gönüllere ab-ı hayat olan imanı ulaştırmalıdır.
Şayet müsbet manadaki bütün yol ve yöntemler kullanılmış ama muhatap kitleye ulaşıp gönüllere imanı duyurabilmenin ötesinde hala engeller varsa şayet o zaman “cihad fi sebilillah” düsturu devreye girer. Ama onu da Rabbimiz iç ve dış düsturlara bağlamamıştır.

Mücahidin içe doğru derinliği ve nefis dairesinde Hakka teslimiyeti tam olmalıdır. Efendimizin ifadesiyle kişi büyük cihadın hakkını vermiş olmalıdır. Bu alanda hakka vasıl olmuş lafla sözle görüntüyle değil salih ve samimiyetle rıza-i nahiye kilitlenmiş “Allah için seven yine Allah için düşmanlık” yapan haliyle, tavrıyla Rabbanileşmiş erler küçük cihadı yapabilirler.

Bu dengeli bereketli ve aydınlık yolun misalleri, efendimizin ashabının ve günümüze dek bu çizgiyi tutabilmiş evliyanın asfiyanın hayatlarında pek çok güzellikleriyle bizlere rehber olarak yetecek güzelliktedir.

### CİHAD ANLAYIŞINDA İSLAMIN TEMEL ESAS VE USULLERİ

1- Savunma
2- İlah-i Kelimetullah
İmandan mahrum gönülleri Kelime-i Tevhid ile diriltme

### Cihadın Usul ve Esasları

a- Önce imanı teklif etme, kabul etmezse ;
b- Müslümanların yönetiminde yaşamayı teklif,
c- O da kabul görmezse harp meydanı…

Cihad esnasında savaş dışı unsurlara zarar ve ziyan verilemez (çocuk, kadın, ihtiyara el uzatılmaz, mal ve ürünler telef edilemez) Teslim olup eman dileyene eman verilir.

Efendimizin hayatı seniyyelerinin her karesi büyük ve küçük cihadın misalleriyle doludur. Medine-i Münevverede ilk icraatlarından biri “Medine Vesikası”nı kaleme almak olmuştur. Bu çerçevede: İnsanların can, mal, ırz ve inanç hürriyetleri Rabbimizin belirlemiş olduğu esaslara uygun olarak deklare edilmiştir. “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen inanmaları için onları zorluyor musun?” (Yunus/99)

“Dinde zorlama yoktur. Doğruluk sapıklıktan seçilip belli olmuştur.” (2/256)
Bu ulvi yol ve müşahade esnasında hastalıklarını tedavi için ayaklarına kadar giden efendimize çoğu kez hiç de insanca olmayan cehl ve vahşetten oluşan davranışlarla cevap vermişlerdi muhatapları. Ama o hiçbir zaman onlara takılıp kalmamıştı. Geçmişi orada bırakıp hale ve geleceğe bakmıştı hep. Geçmişin hesabını görme eski defterleri alma, öc alma onun hayalinden böyle geçmezdi. O kelimeyi tevhide kilitlenmiş ulaşabildiği her gönülün onu ikrar ederek dirilmesini talep ediyor du hep. Tayif dönüşü o mele-i alanın sakinlerini bile herşeye getiren … manzarada o gün kendine serkeştlik yapan taş atan o topluluğun neslinden bir kişinin bile iman etmesine vesile olacaksa onların zarar görmemelerini tercih etmiştir. Rahmet peygamberi başka nasıl olabilirdi ki Mekkenin fethi tamamlanmış o gğne dek hep yalçın kayalar misali karşısında durmuş muhatapları derin bir endişe içinde. Bu korku hala onu tanıyamamanın sonucu. O ise, şehirlerin anası Mekkenin kapılarının açılmasının ötesinde o gün orada nefes alıp veren herkesin gönüllerinin fethedilmesinin derdinde… Mekkeliler endişeli bekleyişle titrerken o kendine yakışan asil ve merhametli tavrıyla hepiniz hürsünüz, herkesin can mal ve namusu bizim emanetimizdedir. Bizden özür değil Allah’tan af dileyin deyince ölü gönüllerde kıpırdanmalar başlamış ve birkaç gün Mekke vasileri kelime-i şehadetle düş-u huluşa gelmişti.

Efendimiz bu hususta o kadar bağrını açmıştı ki, o açı bütün insanlığı kucaklayacak şekildeidi. O güzel iklimde Vahşi de yer bulmuştu. Ebu Cehlin oğlu İkrime de . O nübüvvet ahlakının atmosferinde Vahşi, Hz.Vahşi İkrime de şehit olarak Rabbine kavuşmak suretiyle Hz.İkrime olmuştu. Efendimizin cihad üslubu bu idi. O nun iklimin ölüler diriliyordu. Bu cihad ikliminde insanı öldürmek istisnai bir durumdur. Esas olan küfürde şirkde zulümde olmuş olanı iman nuruyla diriltmek. Yirmiüç sesede iki milyon kilometrekare alana tam ikiyüz doksanbeş kişi kaybıyla ulaşmak.

### EHLİ ZİMMEYE DAVRANIŞ HUKUKU

Müslümanların anlaşma ile idarelerini üzerine aldıkları ehli zimmeye (gayri müslim) dair Rabbimiz hukuk vaaz etmiştir. Onların can mal namus ve inançları Müslümanlara emanet edilmiştir. Efendimiz bu hususta “Kim bir zımmiyi incitirse beni incitmiş olur. Beni inciten kimse de Allah’ı kadaplandırı.” (İbn Sad-Tabakat 1/164)
Ebu Davut’taki bir hadiste ise efendimiz (sav) “Anlaşma yaptığımız zımmilere zulmeden haklarına tecavüz eden taşıyamayacağı yük yükleyen ile ben kıyamet günü görüşmeyeceğim. Hz.Ömer bir gün yolda dilenen yaşlı bir hristiyanı görünce hemen onun için beytül malden yardım tahsis eder. Bu insanların sağlıklıiken vergilerini aldık şimdi bu halde onları bırakamayız der.

Ebu Ubeyde komutasındaki islam ordusu uzun uğraşlardan sonra Humus’u fetheder. Ancak henüz bir yıl dolamadan bizansın bir yük ordusuna kanlı güçlerini birleştiren Hz.Ömer’in emriyle Humus terk edilecektir. Müslüman yöneticiler toplanıp istişare ederler. Evet çıkılacaktır ama bu ahaliden onlara hizmet ve güvenliğini temin karşılığında alınan vergiler ne olacaktı? Fikirler şu neticeyi verdi, Hristiyan halkdan vergiler geri ödenecek, çünkü kendilerine vaadedildiği kadar (bir yıl) hizmet verilememişti. Karar uygulanır, halk bu asil ve hakça davranış karşısında şunu düşünür: Bizim idarecilerimiz bizden normal vergilerin dışında bile bizden aldıklarını hiçbir zaman bize iade etmediler. Demek ki doğruluk insanlık ve merhamet İslamda ve Müslümanlıktaimiş. Müslüman haliylae örnek olunca gönül dünyasında değişim oluyor. Netice de Hristiyan halk “Allah sizi muzaffer etsin yine bize kavuştursun diye dua ediyor. Bu peygamberi yolun en son temsilcisi Osmanlı ecdadımızda aynı frekansta tevhidi taşımış üç kıtaya.

Fatih Sultan Mehmetin rum mimarla mahkemeye çıkması ve aleyhine verilen karara itaraz etmemesi bence İstanbulu fethetmesinden daha parlak bir ruh halidir.

Enzayıf olduğumuz dönemde Çanakkalede üzerimize geleni bize en vahşi duygularla üzerimize salınan can düşmanlarına karşı ecdadımızın asil tavrı, kurşun yağmurunun altında bile insani hasletleriyle orada var oluşu, gözünü kan bürümüş düşmanlarını bile insaf çizgisine getirmiş ve kendisine medeniyetine hayran bırakmıştır.

Dr.Ömer Samimusluoğlu Anzak Ömeri Anlatıyor…İşte bu çizgi bu ruh insanlık barışını açıklamaktadır.

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
หนัง JAV UNCENSOREDหนังAV JAV JAPANXXX หนังโป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนังหนังav ดูหนังโป๊ญี่ปุ่น หนังxญี่ปุ่นหนังAV JAV หนังโป๊ญี่ปุ่น หนัง JAV CENSOREDtürk ifşatürk pornoหนังavหนัง JAV CENSOREDหนัAV JAV JAPANXXX หนังป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนัง Rate R HD

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.

maltepe evden eve nakliyat

ensest porno