38,7851$% -0.02
43,6302€% 0.4
51,8077£% 0.26
4.031,35%-0,54
3.233,52%-0,50
9.687,71%-0,13
İnsan hakları deyince akla gelen ilk şey, insanların sahip olması gereken hürriyetlerdir. Bu hürriyetlerin önde geleni de günümüzde çokça dile getirilen, tartışılan temel insan haklarından biri olan DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİDİR.
Din ve vicdan hürriyeti; kişilerin, toplumların istedikleri dini, fkri düşünce ve inancıserbestçe seçmeleri, seçdikleri dini ve vicdani kurallarıhiçbir müdahale, baskı ve sınırlamaya maruz kalmadan yaşamaları, bu konuda eğitim almaları, eğitme ve başkalarına anlatma ve telkin etme haklarını ifade eder.
İman, her şeyden önce içten benimseme ve bir gönül meselesidir. İslam dininde, insanlarainanma ya da inanmama özgürlüğü tanınmıştır. Nitekim kur’an’da Yüce Rabbimizin: “Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe çevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!” (Kehf suresi 29) âyeti bu gerçeği dile getirmektedir.
Herkes, dilediği gibi inanabilir. Kişilerin ve toplumların iradelerine bu noktada müdahale edilemez. İnsanlar, kendi iradeleri doğrultusunda inanma ya da inanmama özgürlüğüne sahiptir. Ancak, Allah Teala, başta akıl gibi bir nimet vermekle diğer yaratılanlara üstün kıldığı insanı, kendisine ibadet için yarattığını “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat 56) diye ifade buyurmaktadır. Bundan dolayı insan kendi iradesiyle islamı seçmesi onun yaratılışının temel hedefi olmalıdır. Beşeri yasalarda da insanın içinde yaşadığı toplumun, devletin koyduğu kurallara uyma zorunluluğu olduğu, uymayanlara da ceza verildiği gibi, bütün kâinatın sahibi Allah da bize inanma serbestliği verdiği halde, Allah olduğu için uymayanlara azab vereceğini bildirmiştir. Bu arada yalnız da bırakmamış. Bu, dini emirleri öğretecek rehberler, peygamberler göndermiştir.
Dinde zorlama değil, dini anlatma/tebliğ etme vardır. Bütün peygamberler dini tebliğ ve teybin etmekle görevlendirilmişlerdir. Bütün Peygamberler (Aleyhimusselam), bu görevlerini yerine getirirken zorlaştırma, baskı kurma, tehdit yerine örnek olama, dinleme, ikna etme, sorun çözme, öğüt verme, alçak gönüllülük, temenni ve gönülleri fethetme prensibi hâkim olmuştur. Öyle ki, tarihe zulüm ve küfrüyle damgasını vuran azılı düşmanların bile, allah’ın yoluna davet edilmesinde yumuşak ifadelerin seçilmesi öğütlenmiştir. Kur’an’ın “Seni, kendim için elçi seçtim. Sen ve kardeşin birlikte âyetlerimi götürün. Beni anmayı ihmal etmeyin. Firavun’a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.” (Ta-Hâ Suresi 41-44) âyeti bu duruma güzel bir örnektir.
Dinde zorlama olmayınca, bir inancı, İslamiyet de olsa insanlara zorla kabul ettirmek veya inandıklarında onu vazgeçirmek doğru olmaz, ahlaken, hukuken mümkün de değildir. Peygamberlerin, görevlerinin sadece tebliğden ibaret olması, bunun en güzel ifadesidir. Allah Teala Kur’an-ı Kerimde “(Resûlüm!) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” (Yunus Suresi 99) diye buyurmuştur.
Birçok âyette Hz. Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dini görevinin sadece tebliğden ibaret olduğunu, sadece “Müjdeleyici, uyarıcı” olarak gönderildiğini, zor kullanma yetkisinin bulunmadığını bildirmiştir. Şöyle: “De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak (Kur’an) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim. (Sadece tebliğ etmekle memurum). (Yunus Suresi 108); “Biz Kur’an’ı hak olarak indirdik; o da hakkı getirdi. Seni de ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (İsra Suresi 105) Rasulullah’ın “O halde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin.” (Gaşiye 21-22) ayetiyle bir zorba değil, sadece uyarıcı olduğu belirtilirken, bu uyarmanın nasıl olavağını da şöyle ifade etmiştir: “(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” (Nahl suresi 125)
Hakk’a davet açısından insanlar üç sınıfa ayrılabilir. Bu ayet-i kerimede üç sınıfa yapılacak davet şeklinin bir özeti sayılmaktadır:
1.Aklıselim sahibi ve eşyanın hakikatini öğrenen araştırıcı âlimler. Davette “hikmet” ile davranma bunlar içindir. Zira hikmet, kesin olan delillerdir.
2.Halkın çoğunluğunu teşkil eden ve henüz sağlam fıtratını koruyan orta sınıf. Güzel öğüt bunlar içindir.
3.Mücadeleci, inatçı ve düşman kimseler. Mücadele yolunun en güzeliyle davet edilmesi istenenler de bunlardır. Zira unutmamak gerekir ki, Allah Hz. Musa’nın Firavun’a bile yumuşak sözle davette bulunmasını emretmiştir.
Başka bir âyette de dinin başkalarına anlatılmasında zorlama olmadığını açıkça şöyle ifade etmektedir: “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.” (Bakara suresi 256)
Ancak İslam’da, yanlış ya da batıl inanca sahip kimselere, ikna ve güzellikle bu inançlarının yanlış olduğunun anlatılması da bir görevdir. Bu anlatımın inanç özgürlüğüne aykırı olduğu algılanmamalıdır. Çünkü tebliğde baskı ve zor kullanma söz konusu değildir.
Dinimizde diğer din mensuplarının kutsal değerlerine hakaret edilmemesi de emredilmiştir. Şöyle:
“Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler. Böylece biz her ümmete kendiişlerini câzip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir.” (En’am suresi 108)
Rivayete göre, Resulullah (s.a.) müşriklerin putlarını kötülüyor ve ta’n ediyordu. Müşrikler: “Ya tanrılarımıza sövmeye son verirsin veya biz de senin tanrına söveriz” dediler. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.
Ayetin hükmü her zaman geçerlidir. Hele şu zamanımızda birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız var. Zengin bir kültür ve inancın yaşadığı coğrafyada yaşıyoruz. Millet veya fertlerin mukaddes kabul ettiği şeylere sövmemek gerekir. Zira bu tür davranışlar daima aksi tesir göstermekte ve mukaddes kabul edilen şeylere hakarete sebep olmaktadır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.