35,5435$% 0.28
36,6473€% 0.01
43,5426£% 0.17
3.100,09%0,27
2.713,92%-0,01
9.866,73%1,30
Genel olarak bu soruya verilecek ilk cevap, “İnsan, hedeflerini ve ideallerini gerçekleştirmek için yaşar” olacaktır. Ancak bu soruya daha derin bir bakış açısıyla yaklaşmak, insanın kendi varoluşunu anlamasına yardımcı olabilir. Öncelikle, bu evrende bize sunulan hayatı ve insanı bir nevi küçük bir evren olarak ele alarak işe başlayabiliriz. Çünkü herkesin en yakından tanıyabileceği ve en iyi anlayabileceği varlık, yine kendisidir.
Bir insan, yaşamı boyunca kendini anlamak adına düşündüğü her an, hayatın anlamını çözmeye yönelik bir adım atar. İç dünyasını keşfetmek, ruhunu anlamak, nelerden hoşlandığını, hangi şeyleri neden sevmediğini sorgulamak, bu yolculuğun başlangıç noktasıdır. Kendi iç dünyasında belli bir noktaya ulaştığında ise çevresine bakmaya başlar. Diğer insanların düşünceleri, bu düşüncelerin farklılıkları ve bu farklılıkların sebepleri, insanın kendini ve toplumu daha derinlemesine anlamasına olanak sağlar.
İnsan, bu sorgulamaları yaparken doğayı ve varlıkları incelemeye başlar. Fizik yasaları, biyolojik döngüler, doğal seçilim gibi olgular karşısında büyük bir şaşkınlık duyar. Evrendeki bu muhteşem düzen ve dinamiklik içinde kendi yerini sorgular: “Tüm bunlar ne için var?”, “Ben bu düzende kimim?” Bu sorulara yeterince derinlemesine düşündüğünde kendi değerini fark eder ve şu cevabı verir: “Kendim ve değerlerim için yaşıyorum.” İnsan, sahip olduğu potansiyeli en iyi şekilde değerlendirip, onu bir mücevhere dönüştürmek için yaşar. Bu yetiyi ve hayatı kendisine layık görene olan şükranını göstermek için yaşar.
Biyolojik açıdan bakıldığında insan da diğer canlılar gibi doğanın bir parçasıdır ve temel işlevi, hayatta kalmak ve soyunu devam ettirmektir. Ancak insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özellik, kendi hayatına kültürel, sosyal ve bireysel amaçlar yükleyebilmesidir. Örneğin, “Ben iyi bir bilim insanı olacağım” ya da “Topluma faydalı bir lider olacağım” diyerek hedefler belirleyebilir. Bu tür hedefler, insanın yaşamına anlam katarken, aynı zamanda toplumla olan bağlarını da güçlendirir.
Toplumsal birliktelik, modern insanın bu kadar hakim bir tür olmasının en önemli nedenlerinden biridir. İnsan, tarihteki gelişim ve değişim sürecinde yalnız kalmanın getirdiği risklerden kaçınmak için topluluklar halinde yaşamış ve bu birliktelikler sayesinde medeniyetler inşa etmiştir. Dolayısıyla, bireyin yaşam amacı, büyük ölçüde toplumsal çevresi tarafından şekillenir.
Her bireyin ne için yaşadığı sorusuna verdiği cevap, kişisel deneyimlerine ve dünya görüşüne bağlı olarak değişir. Kimi için yaşamın anlamı bir şeyler üretmekte, kimi için maddi kazançta, kimi içinse sevdiklerinin mutluluğunda saklıdır. Örneğin, bir baba çocuklarının mutluluğu ve onların daha iyi bir hayat sürmesi için yaşar. Bir sanatçı, eserleriyle dünyada iz bırakmak için yaşar.
İnsan ne için yaşadığının cevabını kendi iç dünyasında bulur. Hayat, herkesin kendi değerlerini, hedeflerini ve anlamını keşfettiği bir yolculuktur. Bu soruya verilecek en doğru cevap ise şu olabilir: Ne için yaşadığını belirleyecek ve ona anlam katacak olan kişi insanın kendisi ve en yakın çevresi, uğraşıp meşgul olduğu işleridir.
İnsanoğlu, ahir zaman fitnesinin birçok akılları dondurduğu, nefislerin sadece dünyanın fani lezzetlerine meylettiği, kalp ve vicdanların görev yapamaz hale geldiği bu dehşetli asra gelinceye kadar, şu üç sorunun: “Necisin? Nereden geliyorsun? Ve Nereye gidiyorsun?” cevabını daima aramıştır. Şu var ki, hak bir peygambere kavuşamayan yahut onu dinlemeyen insanlar, bu soruların cevabını bulamamış, kendi yaptıkları putlara tapmış ve kendi varlıklarını onlarla açıklamaya çalışmışlardır. Çünkü bütün akıllar insanın en harika bir eser olduğunda ittifak etmişler, organlarında gördükleri mucize yapıları ve onların yüklendikleri akıl almaz görevleri düşündükçe, kendilerinin de bir vazifeleri olması gerektiğinde ittifak etmişlerdir. Ancak, bu görevin ne olduğu konusunda birçok batıl düşünceler ve yanlış inançlar da ortaya atılmıştır.
“Necisin? Nereden geliyorsun? Ve Nereye gidiyorsun?” bu sorulara,” “Ben Allah’ın kuluyum, gayb âleminden bu dünyaya imtihan olmak için gönderildim ve ahiret yolcusuyum.” şeklinde cevap vermek ancak Kur’ân’ın irşadıyla ve Peygamber Efendimizin (asm.) bildirmesiyle mümkün olmuştur.
“… Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?”
“Bu soruya, beniâdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev’-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:”
“Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî’nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re’s-ül malımız olan istidadlarımızı nemalandırmaktır.” (İşârâtü’l-İ’caz, Fatiha Suresi Tefsiri.)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.