Bedir Haber

imtihanlar ve mücadele hakkı

imtihanlar ve mücadele hakkı
322 views
16 Ekim 2020 - 10:19

وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ ۗ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ

Muhterem müminler. Bu günkü hutbemiz imtihanlar ve mücadele hakkındadır. Yaratılış keyfiyetlerinden dolayı yaşadıkları, gördükleri, duydukları her hadise, az ya da çok, menfi ya da müspet insanları etkiler; üzer, sevindirir, korkutur ve düşündürür. Inanan bir kulu ise hadiseler karşısında mümince bir duruş sergileyememe, takdir edilen ilahi hayır ve hikmetleri fark edememe, yarın hesabı verilemeyecek sözler sarf etme, başkalarını yaralayacak, yıpratacak, yoracak ve yakacak fiiller işleme endişesi ürkütür.
Bilir ve inanırız ki bizden sadır olan her şeyin hem dünyamıza ve ahiretimize hem de başkalarına bakan neticeleri var ve olacak. Bundan dolayı ihsan edilen insanî donanımı yerinde kullanmalı ve inandığımız değerlerin hakkını vermeliyiz. Her ameli hesaba tabi olan; kulağa, dile, ele, göze, gönle, zihne, duygu ve düşüncelere dikkat etmeliyiz. Hal, hareket ve hamlelerimizi sürekli gözden geçirmeliyiz. Aksi takdirde yapıp ettiklerimiz, yazıp çizdiklerimiz, bakış açımız, niyetimiz, kendimizce hayır veya şer gördüklerimiz bizi ve başkalarını çıkışı olmayan bir yola ve hesabını veremeyeceğimiz hatalara sürükleyebilir.
Kur’ân bize, olaylar karşısında insanların, iman, ümit, dua, takva, hesap duygusu ve ihsan şuuru ile hareket etmediğinde nelere saplanacağını ve nerelere savrulacağını bildirir; tevhid ve nübüvvet tarihinden tablolar sunar. Hadis ve siyer kaynakları, Allah Resûlü’nün (aleyhissalâtu vesselâm) muhatap olduğu olayları, O’nun duruşunu, müdahalelerini, ikaz ve niyazlarını, vaz ettiği esas ve usulleri, tatbik ettiği metodolojiyi haber verir. Tarih ve Tabakât kitapları, Hz. Ömer (radıyallahu anh) ve annemiz Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) başta olmak üzere birçok sahabenin ve onları örnek alan hak dostlarının yaşadıkları nifak endişesini, sürekli niyet, amel ve hedefler açısından kendilerini hesaba çekmelerini anlatır.
Bütün bunlara muttali olup da gayet rahat hareket etme, konuşma, bir şeyler karalama, hep başkalarının muhasebesini yapma, başkalrının hatalarının peşine düşme, zanlara hüküm bina etme, zararlı fiiller işleme; bir yerlerden fişlenmiş, Kur’ân ve Sünnet-i Sahîha mutfağında pişmemiş ham fikirleri, üzerinde yeterince düşünmeden herkesin paylaşımına sunma mümin için en tehlikeli güzergâhtır. Bu sebeple hayatımızı kuşatan imtihan dolu hadiseler karşısında bir muhasebe yapmak, kemale, cemale ve rızaya götüren hak yolun, duruşun ve istikametin neresinde bulunduğumuzu sorgulamamız gerekiyor.
Muhterem müminler.İmtihan, dünya hayatının en büyük gerçeklerinden ve Allah, kullarını bazen tek bazen de toplu halde değişik imtihanlara tabi tutmakta. Bu imtihanların en önemli unsurları küçük büyük nimetler ve musibetler. Mühim hikmetlerinden biri, insanların ahlak, iman, İslam ve ihsan seviyesini ortaya çıkartıp bulundukları yeri ve eksikliklerini kendilerine göstermek. Talep edilen ise nimetlerin şükürle karşılanması ve musibetlerin sabır ile göğüslenmesi.
Kur’ân ve Sünnet, imtihanlar konusunda rehberlik yapar. Nankörlük ve isyan sayılabilecek bir hale düşmeme adına yol gösterir.hutbemin başında okuduğum ayette; Her şeyden önce kimsenin imtihandan uzak olmadığını, mutlaka imandaki samimiyeti, derinliği test eden imtihanlara maruz kalacağımzı bildirir. Korkuyla, açlıkla, mal, can ve ürünlerden eksiltmeyle sınanabileceğimizi hatırlatır. İmtihanlara karar verenin Allah olduğunu hep hatırımızda tutmayı, sabırlı olmayı, ümitsizliğe düşmemeyi, dua ve niyazla O’na yönelmeyi emreder. Öncekilerin, önlerine çıkan imtihanlar karşısında sergiledikleri tavır ve davranışları adres gösterir ve bizi, O’na bihakkın inanan, dayanan, güvenen ve yönelen peygamberlerin yoluna davet eder.
Kardeşlerim. Kuran, hucurat suresi 11.ayette;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّ ۖ وَلَا تَلْمِزُوا أَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ ۖ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ ۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

imtihanlar karşısında Allah’ı çok az anmanın, her çağrıyı aleyhe sanmanın, yaşarken Allahı unutmanın, olayların hep kötü tarafını dile dolamanın, insanların doğru şeyler yapmasının önüne geçecek fikirler ortaya atmanın, korkuya kapılmanın, dinî değer ve dinamiklerin adres gösterilmesine kızmanın, dünyevîlik sayıklandığında sevinmenin, içte olanın aksini dillendirmenin, zarar ve yararda nihai karar verenin O olduğunu kabul etmemenin, Allah’ı gazaplandıran şeye uyup O’nu sevindiren şeye tabi olmamanın, Allah’a güvenen ve yönelenlerin aklını kıt görmenin kişiyi nifaka sokacağını haber verir. Ayrıca Allah yolunda bulunmaktan dolayı başımıza ya da başkalarının başına bir bela geldiğinde bunu Allah’ın bir azabı saymanın, ortada bir yerde durup musibeti görünce kulluktan kaçınmanın , dünya ve ahireti kaybetmeyi içine alan büyük bir hüsrana sevk edeceğini beyan buyurur.
Değerli kardeşlerim. Bu hakikatleri bilerek, biz muhatap olduğumuz küçük büyük, ağır hafif imtihanlar karşısında sabrın ve şükrün dengesi içerisinde olmalıyız. Efendimiz’in (aleyhissalâtu vesselâm) bahsettiği her halimiz ancak sabır ve şükürle hayır olacağı hakikatinin şuuruna ulaşma gayretine varmalıyız. Yoksa bize bakan yanlarını, zulümse zalime bakan taraflarını irdelemeden; tercihlerindeki hikmeti, görmeye ve anlamaya çalışmadan veya ortaya çıkmasını beklemeden işin kolayına kaçıp Rabbimizi, dinimizi ve davamızı sorgulayıp suçlayrak hata yaparız. Dünden bugüne hak ile batılı, hayır ile şerri, adalet ile zulmü, hüda ile hevayı temsil edenler arasında bir mücadele hep var olmuştur. Hakkı temsil edenler, bu mücadeleyi hep ilahi mesajların, yüce ruhlu rehberlerin gölgesinde; meşru ve adil bir çizgide sürdürmüşlerdir. Zulmün temsilcileri ise şeytan ve nefislerinin güdümünde, hedefe giden yolda her çirkinliği mubah görerek meydana atılmışlar ve muhataplarını bitirme adına tiksindirici ve ürkütücü yollara başvurmuşlardır. Dünden bugüne hak ile batılı, hayır ile şerri, adalet ile zulmü, hüda ile hevayı temsil edenler arasında bir mücadele hep var olmuştur. Hakkı temsil edenler, bu mücadeleyi hep ilahi mesajların, yüce ruhlu rehberlerin gölgesinde; meşru ve adil bir çizgide sürdürmüşlerdir. Zulmün temsilcileri ise şeytan ve nefislerinin güdümünde, hedefe giden yolda her çirkinliği mubah görerek meydana atılmışlar ve muhataplarını bitirme adına tiksindirici ve ürkütücü yollara başvurmuşlardır.
Aziz müminler. Güneş tutulması kabilinden muvakkat mağlubiyetler yaşansa da bu mücadelelerden hep hak, hakkı temsil edenler ve mücadelesini sürekli hak çizgide sürdürenler galip çıkmışlardır. Ne yazık ki sıkıntısız günlerde hak yolda görünen niceleri, ufukta mücadele gerektiren bir durum göründüğünde ya işin başında veya iş esnasında ya da sonrasında çizgisini değiştirmiş ve içini ele vermiştir. Sefer, zafer veya muvakkat mağlubiyetler karşısında doğru bir duruş sergileyememiş, tavır ve davranışlarıyla çizgiyi aşmışlardır. Tam burada hayırlı bir akıbet için Kur’ân, doğru yer, yön, konum ve duruş adına bazı emir ve tavsiyelerde, nehiy ve uyarılarda bulunur. Öncelikle mümin bilmeli ve inanmalıdır ki netice, Allah’a aittir. Ve O, rızası hedeflenerek ortaya konulan hiçbir gayreti ve fedakarlığı, karşılıksız bırakmayacaktır. Mümine düşen ilmin, imanın, iradenin ve idarenin hakkını vermek; bâdire boyunca azmini ve ümidini yitirmemektir. Zoru görünce bahaneler uydurup bir köşeye çekilmek, yol arkadaşlarını yarı yolda bırakmak ve hele husumetle oturup kalkan cephenin işini kolaylaştıracak eylem ve söylemlerde bulunmak mümine yakışmaz.
O kendisine düşenleri eksiksiz yapmaya, gerekli her türlü tedbiri zamanında almaya çalışır. İşi muhataplarıyla istişare eder sonra da korkuya kapılmaksızın tam bir iman ve itminan ile Allah’a tevekkül edip yoluna devam eder. Karşılaşacağı netice ne olursa olsun Külli İrade’nin takdirini dikkate alır, zaferler karşısında şımarıklığa ve muvakkat hezimetler zamanında şoka girmez. Hele yürünen yolun peygamber yolu olduğunu asla unutmaz, bütün değerlendirmelerini bu yolun kaderini, kadr u kıymetini ve keyfiyetini dikkate alarak yapar. Muvakkat sıkıntıları ve sarsıntıları esas kabul edip yolu sorgulamaz. Allah ve Resûlü’nün vaatlerini boş bir aldanış olarak görmez. Kur’ân ve Sünnet’in yola koyduğu işaretleri manasızlıkla ve peygamberin izini adım adım takip eden işaretçileri muhakemesiz olmakla suçlamaz.
Muhterem müslümanlar. İstişare sırasında Medine’nin içinde kalma fikrine sırf kendilerini ve kimliklerini gizleme adına sıcak bakanlar, çıkan karar üzerine Uhud cephesine gidilirken Müslümanları yarı yolda bırakmışlardı. Sonra da orada alınan yarayı içlerinde biriktirdikleri hasedin hesabını görmek için değerlendirmeye çalışmış ve kendi görüşlerini değil de ŞURAYA hâkim olan görüşü tercih ettiği için Allah Resûlü’ne ve liderliğine dil uzatmışlardı. Bir taraftan “Sözümüze kulak verselerdi böyle öldürülmezlerdi.” diyerek merhamet tellallığı yaparken diğer taraftan yıkıcı fikirlerini insanlara yaymış ve O’nun cemaati üzerindeki etkisini kırmaya çalışmışlardı. Uhud’dan yaklaşık dört ay sonra Allah Resûlü’nün, istek ve verilen güvence üzerine Necid taraflarına gönderdiği Suffe’de yetişmiş sahabîler, Reci’de tuzağa düşürülüp şehit edildiğinde de aynı yolu denemişlerdi. “İşkenceye uğratılarak öldürülen zavallılara yazık oldu! Onlar ne çoluk ço¬cuklarının içinde rahatça oturabildiler, ne de adamlarının elçiliğini yerine getirebildiler.” diyor ve merhamet tellallığı kılıfında fitne çıkartmaya çalışıyorlardı.
Cepheden zaferle ya da ahirete bakan tarafıyla kesin zafer ama dünyaya bakan tarafıyla muvakkat mağlubiyetle ayrılsalar da müminlerin dilinden hep aynı söz çıkıyordu: ALLAH. Sonra da konuştuklarının nereye dokunduğunun farkında olmayan insanlara dönüyor ve “Allah’ın, Resûlü ve Müslümanlara takdir ettiği şeyde muhakkak hayır ve hikmet vardır!” diyor İKAZ EDİYORLARDI.
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) de hep işin başından beri Allah demiş ve hepsi birbirinden çetin hadiselerle dolu yirmi üç yılın sonunda her alanda kesin zaferlere nail olduktan sonra da “Allah” demeye devam etmişti. Safa ile Merve arasında on binlerce insanın şahitliğinde üç defa;

الله اكبر الله اكبر الله اكبر لا اله إلا الله
الله اكبر الله اكبر ولله الحمد لله الله اكبر كبيرا والحمد لله كثيرا وسبحان الله بكرة وأصيلا ولا اله الا الله وحده صدق وعده ونصر عبده وأعز جنده وهزم الأحزاب وحده لا اله إلا الله
ولا نعبد إلا إياه مخلصين له الدين ولو كره الكافرون

“Allah’tan başka ilâh yoktur; O birdir, ortağı da yoktur. Mülk ve hamd O’na mahsustur. O’nun her şeye gücü yeter. Va’dini yerine getirmiş, kuluna yardım etmiş, düşman ordularının hepsini tek başına bozguna uğratmıştır!” buyurmuş ve arkadan gelenlere her türlü sıkıntı karşısında önünde secdeye kapanılacak yegâne yardım merciini adres göstermişti.
Muhterem kardeşlerim.Yol’da karşılaştığımız zafer ve muvakkat hezimetler karşısında acaba bizim tavrımız dikkat çekilen bu hususların ve duruşun neresinde? Her türlü netice bizi O’na yaklaştırıyor mu yoksa uzaklaştırıyor mu? Acaba hal ve hareketlerimiz, etrafımızdaki insanların bu çerçevede O’nunla irtibatını artırıyor mu azaltıyor mu?
Cenab-ı Hak, ahseni takvime mazhar yarattığı mükerrem varlık insanı başıboş; nefis, şeytan, dünyanın nefse bakan tarafları ve zalimlerle baş başa bırakmamıştır. Yaratılışındaki aceleciliği, zayıflığı ve hırsı dikkate alarak onun yükünü hafifletmek istemiş ve bunun için her meselede doğru yolu bulması, bu yolda dosdoğru yürümesi ve sabit kadem olması için illetler, hikmetler ve hükümler vaz etmiştir. Bunlarında nasıl anlaşılıp hayata taşınması gerektiğini temsil ve tebliğ insanı peygamberlerle ve onların yaşadığı imtihanlar üzerinden kullarına talim buyurmuştur. Ki insan, eşya ve hadiseleri anlamaya, yaşamaya ve anlatmaya çalışırken şaşırmasın, şımarmasın, sarsılmasın ve sağa sola savrulmasın. Azalarının bütün faaliyetlerinin hesaba tabi tutulacağını bilsin, her ameline ve adımına dikkat kesilsin. Sermayesine zulüm, şirk, nifak, nankörlük, isyan, iftira, riya bulaştırıp bulaştırmadığını hesaba çekilmeden önce muhasebesini yaparak fark etsin. Böylesi bir muhasebeye yöneldiğimizde ilk fark ettiğimiz şey, Allah ve Resûlü’nün bizi yalnız bırakmadığı ve etrafımızı kuşatan imtihan kapsamına girecek her hadisede takip etmemiz gereken güzergahı en net bir şekilde gösterdiğidir.

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
หนัง JAV UNCENSOREDหนังAV JAV JAPANXXX หนังโป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนังหนังav ดูหนังโป๊ญี่ปุ่น หนังxญี่ปุ่นหนังAV JAV หนังโป๊ญี่ปุ่น หนัง JAV CENSOREDtürk ifşatürk pornoหนังavหนัง JAV CENSOREDหนัAV JAV JAPANXXX หนังป๊ญี่ปุ่น หนังXXX หนัง Rate R HD

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.

maltepe evden eve nakliyat

ensest porno